Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '07

 
Kategori
Anılar
 

Fasit daire

11 temmuz olmuş farkında olmadan, zaman ne de çabuk uçup gidiyor. Ömrümüzden kayıp giden zaman ömrümüze getirdikleri ile avutmaya çalışıyor bizleri. Bizden parayla pulla ölçülemeyecek kadar değerli bir şeyi; zamanı çalıyor sonra da ağzımıza bir parmak bal çalıp bizleri tatmin ile tatminsizlik arasında bir genel hazsızlık olgusu ile müebbet hapisliğe mahkum ediyor. Genel bir hayata bakış açısı tutarsızlığı ve hazsızlık duygusu hakim oluyor insanda zamanla, bu “zamanla” söyleminin içini doldurmak ancak tuzu kuru olabildiğinizce istatiksel bir yorum olabiliyor. Aksi taktirde adına hayat dedikleri seçmeli bir keşmekeşin içinden çıkılması imkansız yumaklarıyla boğuşup duruyorsun ömür boyu. Elde var hayal kırıklıkları diye uzayıp gidiyor günlükler ve yarım kalmışlığınla kalakalıyorsun bu sirkin ortasında.

Terbiyecilerinin sana izin verdikleri kadar kendini gösterebiliyorsun onun ötesinde yalnızca parmaklıklarla çevrili zamanlar bekliyor seni. Kendinin en son ne zaman sen olduğu konusunda en ufak bir fikrin dahi yok. Kendinin kim olduğu konusunda da keza bir tahminin yok. Bu sana genel bir doyumsuzluk ve hoşnutsuzluk halini müptela ediyor. Nereye gittiğini ve neye yetişmeye çalıştığını anlayamadan adına “ömür” denilen varsayım bir çırpıda kayıveriyor avuçlarının arasından. Zamanın işlenişinden yanına kar kalan toprağa karışmış kısmi bir bilinçten başka ne oluyor ki geride seni anan birkaç kimse olmadıktan sonra.

Yalnızlıkları kanıksamakla geçiyor ömrün ve yegane yorganın oluyor yalnızlığın ikiyüzlülüklerden üşüdüğün zamanlarda. Zaman akıp gidiyor ve elde çakıl taşları ile karışmış belki yılda bir bulduğun birkaç gram altın hasılat olarak kalıyor elinde. Belki yaşantın boyunca o altınları ararken çıkardığın çakıl taşlarını biriktirsen kocaman bir gökdelenin kaba inşaatının malzemesini elde edebilirsin. Ama insan olarak yalnızca ve yalnızca ayda yılda bir kez çıkarttığımız altına koşullandığımız için yapabileceğimiz çok da fazla bir şey kalmıyor insana. Servet Kocakaya’yı dinlerken içinden neler geçiyor diye düşünüyorsun ve düşündüğünün ayırtına varmadan müzik seni içine çekiyor. Ruhunun derinliklerinde içini kadife yumuşaklığında okşayan bir sesi dinlediğini hissediyorsun. İçinden kaç gemiye el sallıyor benliğin. Kaç tilki dolaşıyor içinde ve hiç birinin kuyruğu birbirine değmiyor ne hikmetse....(11Temmuz2004)

 
Toplam blog
: 12
: 515
Kayıt tarihi
: 26.01.07
 
 

İlk, orta, lise, yükseköğrenim hayatımı Samsun'da tamamladım. Halen bir kamu kuruluşunda network sor..