Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ağustos '10

 
Kategori
Siyaset
 

Felsefenin faydaları...

Felsefe ne işe yarar? Doğru ve sistemli düşünmenin yollarını gösteren disiplin olduğu açıklaması tartışmanın sözlük anlamını içeriyor. Böylesi bir tanım düşünce biliminin sonsuz ufukları karşısında yetersiz kalmaz mı? Kişisel ya da toplumsal aydınlanmanın doğru düşünce yöntemleri sayesinde ayakları sağlam temellere basan bir değişim süreci olduğu konu hakkında fikir sahibi olan herkes tarafından sanırım kabul edilir. Ama konuyu sadece doğru düşünme yöntemleri ile kısıtlamak insan aklının yaratıcılığını mantığın kupkuru düzlemine oturtmaya çalışmakla eşdeğer. Düşünbilim, yaşam boyunca karşı karşıya kaldığımız sorunları çözmemizde, merakımızı cezbeden konuları araştırmamızda ya da doğru soruları öncelikle kendimize sordurarak elimizdeki alternatifleri sıralamamızda işe yarayan en önemli bilimsel disiplindir.

Özünde iki ana damarın beslediği engin bir ırmak felsefe: İdealizm ve Materyalizm düşünce ilminin ana damarları. Bir çok yan dalın bu disiplinde var olması varlık, bilgi, insan, evren, adalet, sanat, din, dil... düşünebileceğiniz hemen her alanda sorular sorup bu konularda bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle gerçeği arayan insanlığın ortak akıl havuzunun bulunduğunun göstergesi. Gerçeği öğrenme sevdasının bilgiye susuz dimağlarda kopardığı fırtına atalarımızın tarih boyunca yaşadığı maceranın bizlere bıraktığı merakın ürünü aynı zamanda.

Peki ülkemizde inanmak düşünmekten neden önce geliyor? Olguları salt varoldukları halde değerlendirmekten öte neden kişisel fikir kırılmalarından medet ummaya çalışıyoruz? Gerçeklerin bizleri korkutması doğru düşünme yöntemlerinin önündeki en önemli engellerden birisi değil mi?

Soru sormanın sevilmediği bir düşünce ikliminde yaşadığımız gerçeğiyle karşı karşıyayız ne yazık ki. Anadilimizi doğru düzgün konuşamadığımız gibi doğru düşünme biçimlerinden de bihaberiz. Üstelik okumuş yazmış takımı halkın düşünce zenginliğinden daha geri fikri altyapıya sahip. Düşünsel çoraklığın bu denli yaygınlaşması özgür iradenin körü körüne itaatten doğan bedevi zihniyetine kurban edilmesinden kaynaklanıyor. Salt batı hayranı addedilebileceğimiz aydınlar sınıfının halktan uzak yaşam tarzı fikri ufukları din ya da töre diyebileceğimiz katı hayat tarzının kalıpları arasında sınırlı kalmış insani hamuru yaratmıştır.

Mürekkep yalamışlar olarak halka ne verdik, ne istiyoruz? Kiler torbalarına tenezzül eden, bedava kömüre meftun, iftar çadırlarında karınlarını doyurmaya meraklı, çalışıp üretmekten umudunu kesip köşeyi dönmenin yollarını arayan ve paraya tapan bir toplumda değer yargılarının yozlaşması sosyo-ekonomik bunalımın toplumsal düzeyden çıkıp artık bir insanlık dramı düzeyine ulaştığını görmek isteyen gözlere gösteriyor. Aydınlar bu acı çelişkinin temel sebeplerindendir. Aynı zamanda yozlaşmanın genele yayılmasından etkilenen entellektüel sınıf çürümenin etkilerini kendilerinde görmekten dolayı dehşet derecede şaşırmaktadırlar.

Özeleştiriden bu kadar yoksun aydınlar yaratıcı düşünce yeteneklerini yitirdikçe ait oldukları toplumun değersiz(lik) yargılarını içselleştirip farklı kalmaktan ziyade aidiyet hissettikleri sürünün parçası olma zihniyetine biat edeceklerdir. İşte felsefenin sefaleti bu topraklarda böylesi acımasız sonuçları doğurmaktadır.

Kendi gibi görünmekten utanan okumuş yazmış takımı ile bir düşüncenin esiri sayılan halkımız. Dinleme özürlü kulakların dürüstçe birbirlerini ve kendilerini eleştirebileceğine inanmıyorum. Herkesin haklı olduğunu iddia ettiği günümüz toplumunda haksızlık sadece sesi çıkmayanlara yapışan uğursuz yaftadır sanırım. Yaşanan kirliliğin kollektif biçimde yapılmış bilinçli bir tercih sayılabileceğini kabul edersek felsefenin bizlere neden bu kadar uzak kaldığı anlaşılır hale geliyor.

Düşünbilim insanın varlığı, doğası, bilgisi, inançları konusunda sorular sordurup hayata dair insani bakışı merak duygusuyla kararak bir üst düzeye çıkarır. Başkalarının düşüncelerine saygı duymayı öz varlığına duyduğu saygıdan türeten bireylerin beyinleri olgun fikirlerle beslenmiş özgür iradeli insanlardan müteşekkil bir toplum yaratmakta büyük işleve sahip. Okuyan, dinleyip anlamaya çalışan, merak edip araştıran ve araştırdığı konuları sistemli biçimde eleştiren insanlara sahip ülkelerin geleceğin dünyasını şimdiden yarattıkları gerçek. Peki, biz bu konuda hangi seviyedeyiz? Korkuların yarattığı hapishanelerde gönüllü sürgün olmayı kabul eden halkımızın çaresizliği din adı verilen töre kurallarıyla daha güçlenmemiş midir? Herkesin kendisini taraf hissettiği bir ülkede toplumsal mutabakatın gitgide zayıflaması düşünce ve eleştirme gücümüzü yitirdiğimiz anlamına gelmiyor mu? Bu konular üzerinde biraz daha düşünmek ümidiyle.

 
Toplam blog
: 93
: 472
Kayıt tarihi
: 09.06.09
 
 

21-07-1973 tarihinde İstanbul'da doğdum. M.Ü. İletişim Fakültesi Radyo-T.V. Bölümü'nden 1995 yılı..