Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '12

 
Kategori
Spor
 

Fenerbahçe'nin ihitiyacı olan değişim; yeni paradigma nasıl olacak?

Futbolun doğasından gelen en belirgin özelliklerden bir tanesi her organına çabucak yerleşen şartlı refleksleridir.

 

Şartlı refleksler kısa süre içinde sarsılmaz ve yıkılmaz değer yargılarına, hatta zamanla ön yargılara dönüşür. Her ikisini değiştirmek için oldukça çaba harcamak, uğraşmak gerekir.

 

Einstein; ön yargıyı parçalamak atomu parçalamaktan daha zor, demiştir.

 

Birbiri peşi sıra yerleşen ve artık düşünmenin bir aracı haline geldiği gibi aynı zamanda ortak bir değerler, yargılar kümesi, dizisi, bileşkesi, kütlesi olan şeye de paradigma diyoruz. Paradigmalar çok daha güçlüdür. Çünkü nesnel durumun tekrar tekrar kendini üretmesi ve gelişmesi yine bu paradigma yoluyla gerçekleşir.

 

Yani ne demektir bu; paradigma her an kendisini canlı tutacak ortamı yeniden yaratır; o ortamı var eden şeyleri destekler.

 

Yeni bir oluşum içindeyseniz eskiye ait bir takım değerleri, yargıları, gelenekleri, düşünmeye ve şartlı hareket etmeye alıştığınız her ne varsa bunları değiştirmeniz, gerekir; bazen bu toptan bir kopuş, reddedişle gerçekleştiği gibi ki biz buna devrim diyoruz, kiminde de eskiden gelen ve halen kullanılabilir bir yapının üzerine yapacağınız yeniliklerle evrim yoluyla farklı bir şey inşa edebilirsiniz.

 

Her koşulda yepyeni bir paradigmaya ihtiyaç duyarsınız.

 

Eskiyi ne zaman terk edersiniz?

 

Bu cevaplandırılması hiç de kolay olmayan bir şeydir. Ancak bilim olsun, tarih olsun, sosyoloji olsun bize zaman içinde bir takım dinamiklerin eskiyeni değiştirmek üzere hareket halinde olduğunu göstermiştir.

 

Değişime dayatan bir başka zorlama da eskinin içinde bir türlü istediğiniz şeyleri yapamamanız; istediğiniz, arzuladığınız başarıları, istikrarı elde edememenizdir.

 

İnsanlar doğası gereği konformisttir. İçinde bulundukları durumun rahatlığını kolay kolay terk etmek istemezler. Alışkanlıkları, inançları, sevdiği şeyleri zaman içinde özellikle de yaşanarak gelişmiş, son halini almıştır. Doğruluğunu her kişi kendince test etmiştir.

 

Beslemiştir, büyütmüştür.

 

Ancak kişiye bağlı olan ile genel, nesnel arasında da sürekli bir fark oluşur. Nesnel gerçekler, kişinin özel, konformist dünyasından çok daha hızlı hareket eder.

 

Buraya kadar yazdıklarım da nesneldir; buradan sonra benim biraz sonra yapacağımdan bambaşka bir mecrada devam da edebilir.

 

Ama ben futbol özelinde sporumuzla ilerlemek istiyorum.

 

Özellikle üç büyüklerin yeni bir oluşum yapmalarının önünde duran en büyük engel; her karşılaşma sürekli olmak üzere kazanmak zorunda oluşlarıdır. Kaybetmeye tahammülün olmadığı bir paradigma ile birlikte yaşatılırlar.

 

“Yapmaya çalıştığını anlıyorum, ama sen Fenerbahçe’sin, Galatasaray’sın, Beşiktaş’sın taraftarını mutlu etmek durumundasın.”

 

Taraftar sonuna kadar destekleyen, karşılıksız seven, bağlı, tutkulu olan demektir. Ancak ülkemizde bu daha çok tuttuğu takımın kazanmasını talep eden kişi olarak tarif edilirse daha doğru bir yere oturur, anlam kazanır. En küçük başarısızlıkta hatta sahada mücadele eden bir oyuncunun beklenmedik bir hareketiyle homurtuları yükselten taraftar kitlesine hemen her yerde rast gelebiliriz.

 

Taraftarın böyle olduğu nesnel ortamda ister istemez gazeteciler, televizyoncular, yazarlar, yorumcular da buna uygun bir duruş sergilerler ya da var olur. Bir anlamda paradigma kendisini tamamlar.

 

Yıllardır ne kadar arzu etsek, istesek de bu paradigmanın dışına çıkamıyoruz.

 

Bu paradigmanın kendisi yıllardır başarısızlık, istikrarsızlık üretiyor. Biz nerede hata yapıyoruz, sorusuna her sene aynı kişilerin aynı cevapları vermesini duymaktan bıktık usandık. O kişilerin yeni bir duruş sergilemeleri noktasına geldiklerinde yine geleneksel olan refleksi vermeleri işi tam bir kör düğüme doğru sürüklüyor.

 

20-30-40 yıldır sürecin bir şekilde parçası olan bu zihniyet başarısızlığın da ortak paydası olduğunun farkına varmalıdır.

 

Her ne yaşanıyorsa…

 

Geçen sene içinden geçtiğimiz ve etkileri durmaksızın devam eden 3 Temmuz sürecinde “temizlig” operasyonuna hizmet verenlerin büyük bir kısmı aslında o kirlenmişliğin bir parçası olduğunun üzerini örtmeye çalışıyorlardı.

 

Fenerbahçe bugün Aykut Kocaman ile o geleneksel paradigmayı değiştirmenin kapısına kadar gelmiştir.

 

Bütün şartlar Fenerbahçe’yi bu noktaya getirmiştir. 3 Temmuz’un kendisi bile artık Fenerbahçe’nin 2 Temmuz’daki olaylar karşısındaki tavır alışının yeterli olmayacağının net ifadesi, gerçeği olmuştur.

 

Aziz Yıldırım’a inanmayan, sevmeyen milyonlarca kişi onun son on yılda Fenerbahçe’yi getirdiği yer itibarıyla hakkını teslim etmek zorunda kalıyor. Aziz Yıldırım’ın yaptıkları bir bakıma onun düşünceleri, vizyonudur. İnsanlar yaptıklarıyla kendilerini ifade ederler. Bilim bize tersi bir şeyin geçersiz olduğunu söylüyor.

 

Fenerbahçe futbol takımının önümüzdeki on yıla damgasını vuracak yeni oluşumunun yaratılması için bugün Aykut Kocaman’ın yapmaya çalıştığı şeye öncelikle Fenerbahçelilerin destek olması gerekiyor.

 

Konuştuğunuz, eleştirdiğiniz, beğenmediğiniz, alternatifini koyduğunuz şeyler denenmiş, başarısızlığı kanıtlanmış, tekrara dönüşmüş pratiklerdir.

 

Evet, zor, anlaşılmaz, sabredilmesi gereken bir şey ama zaten Fenerbahçe’nin en başta sahip olması gereken, eksik kalan temel niteliktir artık; sabır.

 

Yeni paradigmanın en önemli bileşeni sabır olacaktır.

 

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..