Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '06

 
Kategori
Tarih
 

Fermanın sende - insanlık bizde kalsın

Fermanın sende - insanlık bizde kalsın
 

"Ermeni Soykırımı yoktur" tezini savunmayı suç sayan Tasarı; Fransa Parlamentosu'nda yapılan bir oylamada kabul edildi ve bu ülke sınırlarında ceza yaptırımına konu oldu. Dünya'da örneği az bulunan bir karar türü olsa gerek! Dileyelim kimseye örnek olmasın.

Bir Parlamento, tarihin belli bir döneminin araştırılması, incelenmesi, gerçeğin bilgisinin aranmasını ve bunun sonucunda "soykırım yoktu" tezinin açıklanmasını “yasakladı”; dahası yalnız kendi vatandaşlarını da değil kendi topraklarında bulunan tüm insanları da kendi dogmatik taassubunun cenderesine soktu. Demokrasiyi katleden, bir karardır alınan… Tarihi bilim olarak "tanımayan", bilime özgürlük sağlamayan ve onu egemenlerin buyruğuna sokan ortaçağsal bir tavırdır sergilenen... Oysa -hele ki bu çağda- demokrasinin vasatı karşıt düşünceleri anlatım özgürlüğüdür. O anlatım özgürlüğüne en az siyaset kadar bilimin de gereksinmesi vardır.

Bu konuda elbet bizde de eksiklikler var. Bizde de ceza yasalarının bazı maddeleri, çağdaş ölçütlerde düşünceyi ifade olanaklarına güvence sağlaması gereken demokratik kurumsallaşmayla çelişebiliyor. Böyle olunca da toplumun bazı kesimlerinde gelişen psikolojik baskının tonu da yükselebiliyor. Mahkeme kapılarında haklı-haksız "yazanlar" ile onlara yumurta yağdıranların durumu biraz da bundan kaynaklanıyor. Ancak bizde hızlı bir şekilde sınırlama alanı (yerinde biçimde) "ulusa hakeret" konusunda şekillenirken, o soykırım meselelerinde karşıt tezler açık ve örtük şekilde daha rahat tartışılır hale geliyor giderek...Oysa İsviçresinden Fransasına Kıt'a Avrupası bile o noktada demokrasisini bloke edebiliyor...Hele ki,"soykırım vardı" diyenlere karşılık "soykırım yoktu" denilmesinin "Kanunen" yasaklanması üstelik de bunun Parlamentonun kararına bağlanması gerçekten düşündürücüdür.

Bu karar ne Fransa Parlamentosunu yücelmiştir ne de Türk devletini küçültmüştür. Gerçekte bu karar, süreci ve temelleri itibariyle siyasetin hukuka adeta "tedbir koyması" ve tarihe "el atması" olarak şekillenmiştir. Fransa'nın kendi vatandaşı olan yansız tarihçileri bile böyle bir denklem kurulmasını; yani "bir tarihsel kesitin tek bir hükme bağlanarak", karşıt tezlerin savunulmasına yaptırım getirilmesini içlerine sindirememişlerdir. Bu doğrultuda, tarihe, siyasetin kaba bir el atmasıyla karşı karşıya olduğumuzu, Türkiyeli tarihçiler de vurgulamışlardır... Dahası, Türkiye Cumhuriyeti "halk devleti olmasının" bir somut anlatımı olarak, bu olguda, "o halkın 'devletleşmesinde' devamlılığı" benimsedi ve Osmanlı arşivlerini de sonuna kadar açmayı kabul etti. Yani korkmadı. Reddi miras yapmadı! Sadece gerçeğin bilgisine ulaşabilmek için! Ermeni, Fransız, Türk, ABD'li demeden üstelik her ciddi uzmana arşivlerini açık tuttu...Öz güvenle ve demokraside "bizden ileride olduğu varsayılan bir ülkenin; Fransa'nın yapamadığını" yaparak...Rusya'nın, İngiltere'nin bile devlet arşivlerini açmadaki nazına nazire yaparak... Bu açılım ise, değerlendirilmedi. Salt bu bile yanlı bir karar sürecinin olgunlaştırıldığının göstergesidir. Konuyla ilgili değil ama, değme “gelişmiş” ülkelerde görülen yoz ilişkilerin ortalığa saçıldığı bir dünyada yaşamaktayız.. “acaba kaç paraya, hangi çıkara, kaç akşam yemeğine, kaç sapkınlığa” neler oluyor diye soruyor insanlar. Paris’in ve Ankara’nın varoşlarındaki o “insancıklar”! Öte yandan Türkiye Ermeni cemaati Patriği de sağduyulu ve yürekli bir açıklama ile tavrını ortaya koyduğunda, daha bu karar alınmamıştı ama o müzakerenin nasıl sonlanacağını aşağı yukarı biliniyordu. Göz göre göre alındı o karar… tarih susturularak, vicdanlar tutsaklanarak serdedildi. Öyle oldu da ne oldu? Diyelim gerçekten sözde soykırım vardı!. Peki bunu oylamak Fransa'ya mı kaldı? Dikkat edin Fransa parlamentosunda "1915 olaylarında"n “soykırım” çıkarılıyor. 1915'in emperyalizmin dişlerini Anadolu'ya geçirmeye başladığı ve kozmopolit bir devletin azınlık unsurlarından en zayıf bulduğu halkaları kopararak “içimize etmeye” çalıştığı milatlardan biri olduğu unutularak... Ve, tarihin buradan okunuşunda münferit cinayetler bir yana, toplu mezarlar "Türk" diye yazıyor.

Devlet, bir iskan politikasını körlemesine de olsa uygulayarak Güneyden Doğuya iç barışı "kundaklayan" dinamiklerin etkisiyle ortalığın ateşe verilmesini ve belki de İstanbul'dan Ege'ye "ahalinin birbirini kırmasını engelleyebileceğini" murat ediyor... Ve canlar yitiyor, Ermeni’den, Kürt’ten ve Türk’ten. Ancak, “organize iş” yapanın Osmanlı olduğunu söylemek bir günah. Çünkü o Osmanlı o zaman kendini orgütlemekten ve belki gecikmiş "milliyetçiliği" serdetmekten bile öte... Oysa, Rus öyle değil, Fransız öyle değil, İngiliz öyle değil. Sistematik ve organizeler! O Fransa ki, aynı dönemi aynı temellerde yargılayacaksak, Magrip'te; Cezayir'de, Afrika'da Uzakdoğu'da emperyal tasarrufları açısından sabıkası kabarık değil midir? O Cezayir ki bağımsızlığını kandıra kandıra alabilmiş ama dünyada itildiği yalnızlık sonucunda yeni emperyal açılımların kullandığı mürteciliğin bir türevinin yine aynı çevrelerin yönlendirmesindeki merkez'le çatışmasına yüz binlerce evladını daha düne kadar vermiş değil midir? Öncesi ve sonrasında kim Fransa'yı sorumlu tuttu; tutabildi? Fransa BM nezdinde "itibarı"nı sağladığı- teknik ve ekonomik gücü sayesinde işlediği bütün günahlardan bir vecd içinde sıyrılırken, bu gün, Türkiye'den Cezayir'e, İran'dan Uzakdoğu'ya neden "yoksul halklar" böylesine kolay suçlanabilmektedir? "Medeniyetler çatışması" bunu mu gerektiriyor? O nedenle mi Anadolu uygarlığına saldırılıyor? Bizi "ayrımsız ve imtiyazsız"- "bir" ulus yapan Cumhuriyet'le ve Anadolu Devrimi ve Kemal Atatürk ile o nedenle mi savaşılıyor? Bu alınan kararın Ermeni, Yahudi, Rum azınlıkları ile Türk ve müslüman çoğunluğun bir arada ve barış içinde yaşadığı bu coğrafyaya bir zehir gibi sunularak ve arkasından muhtemelen başkalarını da kışkırtarak, dünyada emperyalizme ilk başkaldıran ve o savaşını o tüm unsurlarıyla kazanarak daha çok uluslaşan bu halktan intikam mı alınmak isteniyor? Belki "evet"...Evet ise, başka kapıya!..

Bu topraklar artık kendi uygarlığını tanıtlamıştır. Siz sahte soykırım anıtları dikseniz de, Kurtuluş Savaşı'nda Türk, Kürt, Rum, Yahudi, Ermeni, emperyalizmi alt ederken halklaşmış, uluslaşmış ve fiilen anıtlaşmıştır. Lozan onun senedi, ulusal andımız yaşamımızın kaynağı, Cumhuriyetimiz varlığımız, laikliğimiz güvencemiz, demokrasimiz idealimiz, çocuklarımız geleceğimiz ve devletimiz övüncümüzdür! Ermenistan da komşumuzdur. Irak'ta. Bulgaristan'da "komşidir" bize "kali-merhaba" Yunan'da... Aynı Tanrı'nın kullarıyız ve emperyalizmin kölesi olmamaya andımız var! Bush'u onamasak da Amerikalı'ya da verecek ve ama Afgan vahasından yağmur ormanlarına da derecek sevgi var bizde! Filistinlinin acısını omuzlarız ama ne İsrailliyi ne Arabı ezdiren devranı onarız. Biz "insancıl"ız. Demokratız....Cahilimiz topraktan bilir...Okuyanımız yeri gelir, sizi eğitir! Ve biliriz ki Fransız halkı da kendi haline kalsa böyle yapay yasalarla bağlansın istemez gözleri... Paris’ten savrulan hoyrat ve vandal tohumların tüketmesini istemez Ermeni ve Türk bebelerinin çağlarca kardeşliğini… "Eşitlik ve kardeşlik ve özgülük" diyen atalarının çiğnenmesini istemezdi o değerli anılarının! Biraz hepsi oldu o kararla ve o karar gibi açıklamalarla… Ama alsın o Parlamentoda o kararı onayanlar…kendine saklasın! www.insancil-sol.com , kimi Fransa politikacılarının A ve B planlarını haber sutunlarında "Soylu Tepkimizi Tadacaksın Elbet!..." başlığıyla işledi. Artık söz'ler tükendi. Ölçülü, akılcı bir tepkiyle dimdik duracağız. İnadına çağdaşlığa yürüyeceğiz. Dünya'ya kendi uygarlığımız kadar bir değeri katacağız. Son defa hatırlatma: "Ferman sende kalsın, insanlık bizde, Fransa"!

 
Toplam blog
: 374
: 491
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Merhaba! Toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel olgularla ulusal ve evrensel düzlemde ilgilenme..