Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '08

 
Kategori
Siyaset
 

Fethiye notları-3

SEVGİLİ İsmail Hoca'nın (İ. Erten) "görülecek" diye elime tutuşturduğu ev ödevinin beşte birini ancak yapabildim. Üçüncü günden sonra bizim hanım, "ben buralara seni oraya buraya götürmek için gelmedim, gideceksen kendin git, ben dinleneceğim" diye diklenince susup oturdum.. Yani son iki günü tembellik ederek geçirdim. O nedenle İsmail Hoca'dan özür diliyorum; zira, "gelince tek tek anlatacaksın" demişti, fakat ödevin hepsini yapamadığım için ancak bunları anlatabiliyorum.

Oysa gidilip görülecek çok yer var.. İncik boncuk gibi şeyler için, salı günleri kurulan pazara gitmek lazım meselâ.. Anlatanlar, salı pazarının muhteşem olduğunu söylüyorlar.. Köylerden gelen kadınların sattığı otantik şeylereyse genellikle turistler ve Fethiye'ye yerleşen yabancılar ilgi gösteriyormuş.İsmail Hoca "Saklı Vadi'ye de git" demişti, gidemedim.. Fotoğraflarını gördüm, kanyonda gezinenlere özendim, bir dahaki sefere mutlaka giderim. Görmek isteyenler için adres vereyim, Fethiye - Antalya karayoluna çıkıyorsunuz, Kemer tarafından yirmibir kilometre kadar gidiyorsunuz, Saklı Vadi orada... Bugüne kadar gördüğüm tek vadiyse, Ihlara.. O'nu da İsmail Hoca'nın organize ettiği Kapadokya gezisi sayesinde görebildim birkaç yıl önce.

Fethiye'nin çevresinde çok sayıda antik kent var; Likya'nın batıdaki en önemli kenti Telmessos, bugünkü Fethiye. Tlos'u, Xhantos'u, Patara'sı, Pınara'sı, Letoon'u ile antik kentlerle çevrili bir ilçe Fethiye. Taşa toprağa meraklıyım, tarihe, arkeolojiye falan sevdalıyım; ama hepsini üç beş güne sığdırmanın imkanı yok; o nedenle yaz aylarına devrettim antik ziyaretler ödevini.

***

ŞİMDİ Ölüdeniz'i anlatayım.. Gökyüzünden çekilen fotoğraflarına bakıp, "burayı mutlaka görmeliyim" dediğim Ölüdeniz, ayaklarımın altındaydı artık. Harbiden ölü; suda kıpırtı yok.. Ve fakat gökyüzünden çekilen fotoğrafların imrendiriciliğinden de eser yok!

Hayır hayır, manzara mükemmel, deniz güzel, çevredeki dağlar, tepeler harika fon oluşturuyor.. Gel gör ki, gökyüzü resimlerinden görmeye alışmışız, ayrıca tepeden bakınca okyanus yeşili gibi berrak görünüyor su.. Yakından bakınca lacivert, ayrıca bulanık.. Bir de kalabalık ki, sormayın yani... Ölüdeniz'in en sevdiğim yanı şu oldu: Burası milli park, dolayısıyla araçla girerken, otopark bedeli veriyorsunuz.. Bizim arabanın camında resmi 'basın' plakasını gören görevliler, ötekilere oranla daha sempatik davrandılar.. Sarı basın kartını gösterince "ücretsiz" dediler.. Bende o karttan yok, yirmi küsur yıldır olmadı; on yıl önce başvurduğum halde hâlâ gelmedi.. Bizim hanımın kartından torpillendik.. Görevliler de, "bu kıyağımı unutmayın" türünden bakmadı yüzümüze, aksine sempatik davrandılar.. Bizim buralarda, "yerim senin kartını" der gibi bakıyorlar ya hep, o bakımdan yani...

Ölüdeniz'e gittiğimiz gün, güneş tepede.. Hava sıcak.. Şortumu, havlumu falan da aldım denize girerim diye; ne ki plajlardaki kalabalığı görünce vazgeçtim.. Binlerce insan gelmiş, şezlonglar dolu, gölgelik şemsiye de kalmamış.. En iyisi serin bir yer bulup oturmak.. Öyle yaptık zaten.

Yarım saat oturduk oturmadık, "en azından gördük, dönelim artık" dedik.. Ama şu yamaç paraşütçülerini fotoğraflamalıyım.. Adamların manyaklığını tescillemeliyim... Gerçekten manyaklık bu; çık dağın başına, sal kendini aşağılara.. Onlarca paraşütçü havalarda uçuyordu gittiğimizde.. Ara sıra bunların bir ikisi dağa çakılır, adrenalin tutkusuna kurban gider; kimisi sakat kalır.. Döndüğümüz gün meselâ yine biri çakılmış dağa.. Ters rüzgara kapılıp kayalıklara çarpmış.. Kurtulması mümkün değil tabi.

Ne yalan söyleyeyim, manzarası müthiş bu işin.. İzlemek insana değişik bir keyif veriyor.. Ama sadece izlemekle yetinin; fazlası zarar!..

***

DİLERSENİZ biraz da kent dokusundan söz edelim.. Fethiye, AKP'li belediyelerin aynı tornadan çıkma tek tip kentlerine inat, özgün dokusunu koruyor. Kent merkezi, tarihi objelerle sarmal olmuş, yapılaşma çoğunlukla üç kata kadar, yeşil doku, tek tip kentlerinkinden çok farklı.. Meydanlar, kavşaklar, ana caddeler, ara sokaklar, parklar, köprüler; velhasılı her şey, özgün dokunun parçaları.. Tek tipler gibi aynı etiketi taşımıyor hiç biri... Tek tiplerin alameti farikasında 'AKP' yazıyor.. Fethiye Belediyesi MHP'li!

Yalnız, ilçede yabancılaşma tüm hızıyla sürdüğünden ve genellikle İngilizler, Ruslar falan mülk sahibi olduğundan; mimaride yabancılaşma göze çarpıyor. Alınlıklı, sütunlu, cam giydirmeli, bildiklerimizden çok farklı mimari yapılar, ilkin yabancı bir memlekette olduğunuz hissini uyandırıyor; sonra alışıyorsunuz.. Hâttâ alıştığınız mimari üsluptan çok farklı bir üslup görünce, mimarideki hayal gücüne, estetiğe, farklılığa şapka çıkarıyorsunuz. Örneğin Fethiye Adalet Sarayı ile bizimkini yan yana koyun; hangisi daha sıcak, sempatik, mimari harikası; hangisi donuk, soğuk, gri, kıyaslama yapın...

Bizdeki kavşaklarda suni yeşillendirmeler, suni çiçeklendirmeler var; Fethiye kavşaklarındaysa, milattan önceden kalma mezar lahitler... Bu yapı ilgimi çekti; ayrıca bizim bölgedeki antik kazılarda çıkan mezar lahitlerden çok farklı, iri boy ve köşeli düdüklü tencereyi andıran lahitler bunlar.. Belli ki Likya milletinin insanları da öteki medeniyetlerden farklıydı!

Fethiye'ye gidenler bilir; şehrin orta yerinde amfitiyatro var.. Şehre ayrı bir güzellik katıyor burası. Çarşı gezmezi sırasında amfitiyatroya girip dolaştık biraz.. Bira şişeleri, cam kırıkları, yer yer "Seni seviyorum" türünden pespaye grafitilerin çirkinleştirdiği; ancak kimliğine zarar veremediği bu tarihi yapı, Fethiye'nin nazar boncuğu gibi; belki de olmazsa olmazı.

***

DOKSANALTI sayfalı Daily Mail gazetesini, büfelerdeki gazeteliklerin en tepesinde görünce, ilçedeki yabancılaşmayı daha iyi anlıyorsunuz... Daily Mail, Obserwer, The Sun gibi gazeteler en üstlerde.. Hâttâ bazı büfelerde ayrı bölümde satılıyor. Fethiye, güney Ege ve Akdeniz'deki yabancılaşmadan nasibini fazlasıyla almış.. Yabancılar, 'binde beş' kuralına göre ilçede mülklenmişler; limitin aşıldığı noktada Türkler devreye girmiş.. Kaldığımız sitenin havuz görevlisine sordum: "Binde beşi aştılar mı" diye... Görevli arkadaş yüzdelerden söz etti.. Ama bunu kimse ispat edemezmiş, çünkü yabancılar Türkler üzerinden alım yapıyorlarmış artık.

Bizim sitede onlarca villa vardı meselâ; çoğunluğu Ruslar ve İngilizler'in mülkündeydi. Bazı görgüsüz Ruslar varmış ki, bavulla getirirlermiş paraları.. Banknotları bastırıp mülk edinirlermiş oralardan.

Havuz görevlisi arkadaş, Fethiyeli'ydi.. Yabancıların mülk sahibi olduğu sitenin havuzlarını temizlemekti görevi.. Bir sabah kaldığımız evin havuzunu temizliyordu; çağırdım çay içmeye.. Biraz sohbet ettik.. "Biz Fethiyeli'ler yazın yaylaya çıkarız, denizle işimiz olmaz" dedi.. Sen denizi terkedersen, başkaları gelir sahiplenir işte!

Alışmış bu ortama.. Kanıksamış.. "Biz onlara hizmet ediyoruz" derken, yüzünde belli belirsiz bir burukluk mimiği bile belirmiyor... Yalnız, İngilizler'in güngörmüşlüğünü överken, Ruslar'ın sonradan görme tavırlarını yadırgıyor... Rus oligarklar sonradan görme olduklarını her fırsatta gösteriyorlarmış; hoyrat, saldırgan, bağırgan üsluplarıyla kendilerini belli ediyorlarmış hemen...

***

DİKKAT çeken bir başka noktaysa, Doğan Grubu gazetelerinin sabahın köründe tükenmesi oldu... Biz her sabah Hürriyet, Milliyet, Vatan alırız meselâ Balıkesir'de.. Yanında bir de Cumhuriyet... Bunların hiç birini doğru düzgün okuyamadık, iyi mi?..

Diğer grupların ve yabancıların gazeteleri var, bizim okuduklarımız yok... Soruyoruz, "kalmadı" yanıtını alıyoruz.

Demek ki oralarda, Başbakan'ın "okumayın bu gazeteleri" komutuna uyan olmamış... Sabahın köründe tükendiğine göre, Başbakan'a inat, Aydın Doğan'a çalışıyor millet!

***

FETHİYE maceramız bu kadar.. Küçük anekdotları, notları, gözlemleri falan toplayıp yazsak, onbeş günlük dizi olur ama, canınız sıkılır; o nedenle burada keselim artık.

Umarım bu tatil notlarını okurken keyfiniz kaçmamıştır...

Bir başka 'gezi notları'nda buluşmak üzere.. Kendinize iyi bakın.

 
Toplam blog
: 17
: 1020
Kayıt tarihi
: 02.04.08
 
 

Şehr-i Balıkesir'de mevkutesel işlerle iştigal ediyorum; yirmi küsur yıldır yazıp çiziyorum... Yaz, ..