Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '12

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Fetih 1453:

Türk Sineması’nın en pahalı yapımı diye tanıtılan Fetih 1453’e basın gösteriminin yapılmaması ve eleştirmenlerin, Perşembe günü 14.53’te gerçekleştirilecek ilk seansta filmi izlemeye davet edilmesi SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) üyelerini zora soktu.

Hafta sonu ekleriyle, cuma günü yayımlanan film eleştiri köşelerinin teknik olarak daha önce hazırlanması sonucu bu hafta Fetih 1453 gibi iddialı bir yapıtla ilgili görüşlerini yazamayacak olan kalemler, yönetmen Fatih Aksoy’un (Recep İvedik´i de basına önceden göstermedi) bu kararıyla ilgili çeşitli görüşler ileri sürdü. Bir bölüm eleştirmen, Aksoy’un filmin ticari şansını riske sokmamak için böyle davrandığını iddia ederken, diğerleri de yönetmenin istediğini yapma özgürlüğünün bulunduğunu, ancak eleştiri müessesinin de işlemesi gerektiğini söylüyor.

Filmin basın tanıtımını üstlenen Filiz Öcal ise yönetmenin filmin uğrunu bozmamak için basın gösterimi düzenlemediğini, daha önce Mahsun Kırmızıgül’ün New York’ta Beş Minare’de yaptığı gibi SİYAD üyelerine bir tavrın söz konusu olmadığını belirtti.

İşte, SİYAD üyelerinin Faruk Aksoy’un kararıyla ilgili değerlendirmeleri:

ALİ ULVİ UYANIK: ´Türkiye´nin en büyük bütçeli filmi olduğu iddiasındaki "Fetih 1453"ün öyküsündeki odak tarih 29 Mayıs 1453. Bu tür, tarihin dönüm noktası olarak kabul edilen büyük olayları konu edinen filmlerde yıldönümleri esas alınır. Mesela ticari anlamda risk alınarak 29 Mayıs 2012´de vizyona çıkarılabilirdi. Ancak vizyon tarihi 16 Şubat 2012 ve 1453 yılı saat 14:53 yapılmış (yani 14:53´te tüm sinemalarda başlayacak). Bu ´zorlama pazarlama buluşu´ tamamıyla anlamsız. Keşke salı günü gösterime çıkarılsaydı... Çünkü birazcık tarih bilgisi olan bilir ki, İstanbul fethindeki nihai gün olan 29 Mayıs 1453, salıdır... Ve salı günü, kimi Ortodosklar tarafından ´uğursuz gün´ olarak kabul edilir. Bunun dışında, filmin basında çıkacak taze yorumlardan kaçırıldığını düşünmüyorum.

BURAK GÖRAL: ‘… Tabi ki bir eleştirmen olarak her filmin bir ön gösteriminin olmasını ve yazdığımız mecralarda o filmi “zamanında” yazmayı isterim. Ama bir yapımcının da filmini eleştirmenlere erkenden gösterip göstermemesi konusunda özgür olduğunu düşünüyorum. Benim için önemli olan yapımcının bu kararını üslupsuzca veya saldırganlıkla uygulamayıp bundan bile promosyon çıkartmaya çalışıp çalışmadığı... “Fetih 1453”ün yapımcısı da doğrudan gişeye oynadığı filminin alabileceği herhangi bir negatif eleştiriyi daha ilk günden basında görmek istemeyebilir... Ya da bunu bir “totem” yapmış da olabilir. Ama sosyal medyanın çok hızlı ve etkili bir şekilde çalıştığı bir çağdayız. Sanırım yapımcıların artık bu ‘kişisel medya gücü’nün de farkına varıp stratejilerini yeniden düzenlemeleri gerekiyor...

CUMHUR CANBAZOĞLU: ‘ Yönetmenin yarattığı sanat eserini nasıl insanlara aktaracağı ya da tanıtacağı, pisasanın dayattığı bir takım kurallara ne kadar uyacağı tamamen kendi tekelinde. Ancak, Fetih 1453 gibi, aylardır her platformda tanıtımı yapılan, son derece iddialı sloganlarla pazarlaması gerçekleştirilen bir eserin, iş eleştirmenlerin izlemesine gelince ‘uğru kaçar’ diye saklanmasının profesyonel bir davranış olmadığı kanısındayım´.

CÜNEYT CEBENOYAN: Filmlerin basına gösterilmemesi kötü işimizi yapmamızı engelliyorlar bu şekilde. Kamuoyunun bilgilenmesinin engellendİğini düşünüyorum açıkçası’. 

ERKAN AKTUĞ: ‘ Elbette yapımcı basın gösterimi yapmak zorunda değildir, yapmama hakkı vardır ama bu durum uygar dünyada şık durmaz . İlk bakışta filmi sinema yazarlarından kaçırmak, kötü eleştirilerin önüne geçmek için basın gösterimi yapılmıyor izlenimi doğsa da ‘filmi köşe yazarlarına göstermek’ gibi başka özel gösterimler de yapılmadığı için bana daha çok bir pazarlama stratejisi gibi geliyor. Merak duygusunu iyice körükleyerek filmi ilk etapta milyonların izlemesi hedefleniyor bence. Ama istedikleri kadar basın gösterimi yapmasınlar, biz Radikal olarak filmi ilk seansta izeyip iyi ya da kötü bilmiyorum eleştirisini yayımlayacağız.’ 

KEREM AKÇA (haberturk.com): ‘… Yedinci sanatta bir film ´sanatsal´ bir yoruma tabi tutulabildiği gibi aynı zamanda ´ticari bir ürün´ olarak da görülebilir. Sinema sektöründe de eldeki ürünü pazarlamak için çeşitli yollar denenebilir. Faruk Aksoy da bu yolları hatmetmiştir. Büyü, Çılgın Dersane serisi ve Recep İvedik serisi için uyguladığı ´beklenmedik pazarlama stratejileri´ sonucu aldığı geri dönüşleri biliyoruz. Bu sebeple de bunların son ikisinin ilk filmini vizyona girmeden basına göstermemesiyle yakaladığı ´gişe başarısı´nı tekrardan hedeflemiş gözüküyor. ´Basından film kaçırmak doğru mudur?´ diye soracak olursanız şu an hali hazırda Türk sinema sektörünün ayakları üzerine henüz oturmadığını göz önünde bulundurursak böylesi ´münferit´ hareketleri normal karşılamak lazım. Ancak eğer 10 sene sonra her yıl 50 üzeri film üretilmeye devam ediliyorsa ve bu soruyu o zaman sorarsanız elbette tersini söyleyebilirim. Ancak şu aşamada ´ticari kafalı yapımcı´ sayısı bir elin parmaklarını geçmediğinden yüzde yüz negatif bir yorumda bulunmak doğru değil. Bu konuda yerli filmler ile yabancı filmleri ayırmak şart.’ 

MEHMET AÇAR: ‘Basın gösterisi ya da gala, yapımcıların tasarrufudur. Yaparlar ya da yapmazlar, bu onların bileceği bir iştir. Kimse karışamaz. Basın gösterisi sinema yazarlarının işlerini kolaylaştırır. Yazılarını erkenden yazar ve filmin gösterime girdiği güne rahatlıkla yetiştirirler. Filmlerini eleştirmenlerden uzak tutmak isteyenler basın gösterisi yapmamayı tercih edebilir. Ama "Fetih 1453" gözlerden uzak tutulabilecek bir film değil. Fetih 1453´ün basında yazan herkesin görüş bildireceği filmlerden biri olacağı kesin. Sonuç olarak, gala ve basın gösterisini kaldırıp direkt seyirciyle buluşmayı tercih etmesi, yapımcının en doğal hakkıdır. Bunun tek sonucu, bizim yazılar, yorumlar ve görüşler biraz gecikecek.’ 

MURAT ERŞAHİN: ‘ Eleştirmenlerin önemsenmediğini düşünüyorum. Aynı zamanda ‘yaratıcılık içermeyen’ bir seçim olarak değerlendirebiliriz’. 

MURAT ÖZER : ‘"Bir filme basın gösterimi yapılmaması, bir eleştirmen olarak hiçbir zaman onaylayacağım bir durum değil. Ama işin bir de başka bir boyutu var ki, o da ´eser´ (ya da ürün) sahibinin onu istediği biçimde değerlendirme hakkı. Filmine güvenmiyor olabilir, filminin eleştirmenlerce sevilmeyeceğini düşünüyor olabilir ya da filmin ulaşmasını beklediği kitle için ´eleştirmen görüşü´nün gerekli olmadığını hissediyor olabilir. Anlayacağınız, birçok sebebi olabilir filmi eleştirmenlere göstermemesinin. Sonuçta, eleştirmenin görevi de o filmi izleyip yazmak olduğuna göre, bu ´engel´e rağmen görebilir filmi ve eleştirisini yapabilir, bir-iki gün gecikmeyle de olsa. İşin doğrusu, her filme basın gösterimi yapılması, eleştiri kurumunun yolunun açık tutulması tabii ki. Ama bazı filmlere basın gösterimi yapılmadı diye de karalar bağlamanın anlamı yok." 

NİL KURAL: "Bir filmin basın gösterimini yapıp yapmamak, tabii ki filmin ekibinin alacağı bir karar. Ancak daha önce de yaşadığımız benzer sorunlarda da olduğu gibi bu bizim meslek grubu olarak işimizi zamanında yapmamızı, film gösterime girdiği hafta yayınlanacak yazıların önünü kesiyor. Bunun da meslek görevleri açısından hoş bir tavır olmadığını belirtmekte yarar var." 

OKAN ARPAÇ: ‘Bu kadar reklamı yapılan, büyük paralar dökülen bir film, zaten eleştirmenler ne yazarsa yazsın gişeleri sallayacak. Ön gösterimi bu kadar ´mantıksız´ bir gün ve saatte yapmak, neyle açıklanabilir? Kopya mı yetişmiyor? Film eleştirmenlerine ihtiyacımız yok mu deniyor? Gelebilecek negatif eleştirilerden mi korkuluyor? Oldu olacak son gün de yapmasalardı o gösterimi... Elbette yönetmenin, yapımcının vs. takdiridir... Olumsuz herhangi bir şey belki filme uğursuzluk getirir diye düşünüyorlardır? Peki ya teknik bir aksilik olur da, film tam 14:53´te perdeye yansımazsa yine ´bir uğursuzluk olduğu´na mı inanacaklar? Bu arada umarız bir sonraki filmleri fütüristik bir bilimkurgu olmaz. Örneğin 2453´te geçen bir filmi, gece yarısı 24:53´te izlemekle 1453 - 14:53 mantığı arasında herhangi bir fark yok çünkü... 

OLKAN ÖZYURT : ‘ Eğer bir sinemacı filmine basın gösterimi yapmıyorsa, bunun çok net bir anlamı var: Filmi sinema yazarlarına ve basın mensuplarına önceden göstermek istemiyor, gelecek ilk yorumlardan çekiniyor demektir. Çünkü bu ilk yorumların kamuouyu nezninde bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Farklı nedenlerden dolayı geçmişte basın gösterimi yapmayan sinemacılar oldu. Ama nedenleri ne olursa olsun, basın gösteriminin sinema sektöründe olağan hale geldiğinden dolayı bu tavır ´hoş´ gelmiyor bana. Ki böyle durumlarda gereksiz yere çeşitli spekülasyonlar ortaya çıkıveriyor. 1453 sezonun merak edilen, iddialı filmlerinden biri. Bu merakın nedenlerinden biri aylardır yapılan PR çalışmaları. Şimdi sinema sektörü için PR çalışmasının önemini kavrayıp buna uygun şekilde yol alırken, sektörün bir diğer olağan uygulaması olan basın gösterimini yapmamak bir tutarsızlık örneğidir. Ama bu filmin garip bir kaderi var. Bir taraftan Hollywood ile ilgili haberlerini okuyorum diğer taraftan haciz haberleri...

 

http://blog.milliyet.com.tr/ozgurdogruoz

 
Toplam blog
: 6
: 224
Kayıt tarihi
: 16.08.11
 
 

Müzisyen Besteçi - Film Yönetmeni   ..