Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '19

 
Kategori
Psikoloji
 

Filmografik Bir Yaşam (1)

Uzun zamandır blog formatında yazmıyorum. Bir değişiklik yapayım dedim.

Şu hayat serüveninde filmografik yaşanmışlıklarım oldu. Bu durum bilinçli verdiğim yaşama kararımla doğrudan ilgili sonuçta. Yaşadığım yaşamın içinde gerçeklik olsun istedim. Böylelikle sadece filmler seyredip, romanlar okuyup onlardan duygusal hazlar, acılar çıkarmak yerine, öğrendiğim ve kendime kattığım kabiliyetler üzerinden kendi hayatımın yönetmeniymiş gibi bir tavır takınarak yaşadıklarımdan alacağım negatif veya pozitif duyguları her biri yeni bir filmmiş gibi yaşamayı tercih ettim. Biraz karmaşık oldu, değil mi? Aslında değil.

Motosiklet kullanırken gideceğiniz istikamete bakmanız söylenir. Örneğin yere doğru bakarsanız düşersiniz. Ben hayatımı yaşarken yaşadıklarımla yüzleşmeyi tercih ederken amacım hayatımda ileriye bakarken daha sağlıklı yol alabilmekti. Çokluğun yaptığı davranıştan farklı olarak negatif bile olsa duygularımı yok saymak yerine kendimi var sayıp tıpkı ders çalışırmış gibi hayatımda yaşadığım olayları benimseyip onları kucakladım. Ve bütün bu duyguları depoladığım sabit diskten yola çıkarak önbelleğimi boş tutup yeni yaşayacaklarıma yer açtım. Yine çok karmaşık oldu gibi gözüküyor ama bunları aşağıda örnekleriyle açıklayacağım.

Özellikle çocukluğunda travmalarla büyümüş insanlar yıllar geçse de bu travmaların etkisinden kurtulamayarak ya madde bağımlısı, ya deli, ya da psikopat olurlar. Çocuklukları incelendiğinde ve güne değin hayat kayıtları takip edildiğinde bu insanların gerçekte birer kader kurbanı oldukları görülür. Geçenlerde bir film seyrettim ve öyle bir filmdi ki bir ailenin cinsel ve ruhsal karmaşasını çocukların üzerindeki etkisinden anlatıyordu. Filmin adını vermeyeceğim çünkü insanda ruhsal yıkıma sebebiyet verebilecek ölçüde karanlık bir film.  Filmdeki bir genç erkeğin yaşadığı duygusal ve karmaşa anlatılırken ailenin yaşadığı korkunç gerçekler yavaş yavaş işlenerek sona doğru bir kişinin kaldıramayacağı noktayla sonuçlanırken genç, tıpkı annesinin yaptığı gibi kendisini hapse mahkum ederek, yaşamını yok saymayı tercih etmişti. Hikaye özetle şöyle:  Babası annesi tarafından öldürüldüğünü anladığımız genç zeki olmasına karşın 3 kız kardeşine bakmak üzere üniversiteden ayrılarak iki ayrı işte birden çalışarak hayatla mücadele ediyordu. Sadece bu durum bile inanılmaz zorken hikaye ilerledikçe babasının sürekli döven ve cinsel taciz eden bir canavar olduğu gerçeğiyle karşılaşıyorduk. Bu da yetmezmiş gibi gencin, kendisinden bir küçük kız kardeşinin kendisine karşı cinsel ilgisinden kaçmak üzere verdiği, savaşına tanıklık ediyorduk. Ve hatta ortanca kız kardeşinin -12 yaşlarında- babasına aşık olduğu ve bu yüzden annesini kıskandığı ve ötesinde annesini öldürmeye çalıştığı ama yanlışlıkla babasını vurduğunu öğreniyorduk. En küçük kız kardeşin ise tüm bunlardan habersiz, masum ve anne bakımına ihtiyaç duyduğu göz önüne alınırsa, abinin yaşadıklarını anlatmaya gerek yok. Buyurun buradan yakın; böyle bir hayat yaşayan bir gencin gelecekten bir beklentisi olabilir mi? Bu genç ayakta kalmak için ne yapabilir? Çok düşündürücü ve üzücü değil mi?

Yönetmenin ve yazarın aynı kişi olduğu düşünülürse bu hikayenin gerçeklikten yola çıkarak yazıldığı aşikar. Ve  o kişinin bu filmi yapma amacı aslında çok net: Gençliğinin travmalarıyla yüzleşmek. Ve bu filmi yaparak bir anlamda kendisini, geçmişinin utancından sıyırıyor ve gelecekte var olabilmek için bir umut arıyor. Özcesi hayatı tıpkı film gibi!

Bu örnekte olduğu gibi bir sürü insan tanıdım sokakta kendimi büyütürken. Sadece kendimin yaşadığı travmalar bile bana zaten çok ağır gelirken nice insanların, nice travmalarıyla yüzleştim. Örneğin çok güzel, zenci vücutlu seksi bir DJ tanımıştım yılların birinde. Aramızda anlaşılmayacak ölçüde bir gerginlik vardı. Hem ben onunla, hem o benimle sıkça uğraşırdı. Bunun sebebi karşılıklı ilgiden başka bir şey değildi. Yani hep tanımladığım ilk karşılaşma-aşk-nefret durumu. En büyük şoku genç kadının bir tıp öğrencisi interm olduğunu ve her sabah saat 7’de kalkıp tıp fakültesine gittiğini öğrendiğimde yaşamıştım çünkü çalışmakta olduğu bar gece 3’te kapanıyordu. Kısaca neredeyse günde sadece 3 saat uyuyordu. Çok seksi giyinmesine ve erkeklerin şehvetli bakışlarına maruz kalmasına rağmen hiçbir kimseye bakmaması da ayrıca çok enteresandı. Neyse uzatmayayım; barmenler devreye girip aramızda arabuluculuk yapıp bir üç ay sonra bizim için bir randevu ayarladılar. Çok heyecanlı geldi randevuya, oysa benim ona karşı ne hissettiğim konusunda net bir fikrim yoktu. Çünkü tüm o 3 ay boyunca onun aykırı davranışlarına odaklanmıştım tümüyle. Yani fiziksel çekimden çok ruhsal olarak karşımdakinin kim olduğu merakıyla besleniyordum. Ve o gece ilk defa yüz yüze geldiğimde dayanamayıp o kafamda büyüyen soruyu sordum: “Tecavüze mi uğradın sen?”. Ve hayatımda ikinci kez bir kadından yumruk yedim o an. Ağlayarak uzaklaştı...

Ne kadar üzücü hikayeler var değil mi bu hayatta ve sanıldığının aksine sadece filmlerde, romanlarda yaşanmıyor bu hayatlar...

Bu bir giriş yazısı olsun. Ne zamandır yapmadığım şekilde bir seriye dönüştüreyim bu konuyu...

Herkese günaydınlar!

 

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..