Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '09

 
Kategori
Güncel
 

Galip gelen bir deli; Eşber Yağmurdereli

Galip gelen bir deli; Eşber Yağmurdereli
 

“Sözgelimi ben, 1997’de hakkımda DGM tarafından verilen bir mahkûmiyet kararının gerekçesinde şöyle bir ifade ile karşılaşmıştım. Orada deniyordu ki, ‘Sanık Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan bir kısım ahaliyi Kürt diye nitelemiştir.’ Bu cümle üzerinden ben 4 yıl Çankırı hapishanesinde kaldım ve ancak yasal düzenlemeler sonrasında 2001 yılında tahliye edilebildim.”

Yukarıdaki sözler, Yeni Harman Dergisinin Eylül 2009 tarihli 133. Sayısında röportajı yayınlanan Eşber Yağmurdereli’ye ait. Ülkemizdeki cezaevlerinin gediklisi olan demokrasi militanlarından birisi Eşber Yağmurdereli. Hayatının 17 yılını, yalnızca daha fazla demokrasi ve daha fazla özgürlük istediği için cezaevinde geçiren bir eylem ve düşün adamı. Özgürlük ideali o kadar samimi ki, 1998 yılında, tutukluluğuna dair toplumsal tepkiler karşısında gündeme gelen Cumhurbaşkanının özel af girişimini, düşüncenin suç olmaktan çıkaran yasal düzenlemeler çıkarılmadıkça kabul etmeyeceğini açıklamıştı. Ancak uluslararası toplumun baskısı da yoğunlaşınca, kendi rızasına bırakılmadan apar topar serbest bırakılmıştı. Ama meselesi cezaevinden çıkmak değil, daha özgür bir ülkede yaşamak olan Yağmurdereli, yukarıdaki paragrafta bahsettiği gerekçelerle aynı yıl yeniden cezaevine girmeyi başarmıştı.

Yeni Harman Dergisi kendisinden beklenmeyecek bir atakla, son sayısında bu demokrasi kahramanı ile röportaj yapmış. Çok fazla takip ettiğim bir dergi olmasa da, Eşber Yağmurdereli manşeti nedeni ile bu sayısını edindim. Röportajdan bazı pasajları sizlerle paylaşmak istiyorum;

“Biliyorsunuz ki, Türkiye’de Cumhuriyet’in başından beri çözümlenmemiş demokrasi sorunları var. Bu cumhuriyetin kuruluş felsefesi ile ilgili de bir durum. Bu sıkıntılar birinci meclisin kuruluşu aşamasında problem olarak ortaya çıkmadıysa da bundan sonra giderek Türkiye Devleti iki noktada çok kritik kararlar aldı. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e dönüşen bu toplumda bir imparatorluğun farklı etnik kimlik ve dini mezhepler üzerinden oluşmuş toplum formasyonunu devralan Cumhuriyet bu topraklar üzerinde yaşayan insanların etnik kimlik olarak hepsinin Türk olduğunu, inançlar açısından da hepsinin Sünni-Hanefi mezhebine ait olduğunu kabul etti. Bu iki kritik karar 90 yıl içerisinde Türkiye’nin demokratik açıdan gelişimini engellemeye başladı.”

“Türkiye’de demokratik gelişmeden ve bugün bir Kürt açılımından söz edilirken asıl olan durumun tek başına tanımlanan problemler değil ama en geniş anlamında Türkiye’de bir demokrasi problemi yaşandığı gerçeğini ortaya koymakta”

“……. 10 yıl öncesine kadar bu ülkede ‘Kürtler yaşıyor’ demek cezai bir yaptırıma bağlanmıştı. Şimdi bir sürü insanın anılarından ve verdikleri mülakatlardan öğreniyoruz ki mahkemeler böyle kararlar verirken, bu ülkede Genelkurmay Başkanı dahil herkes Kürtlerin de yaşadığını biliyormuş. Öyle bir gerçekliğin inkarı da mümkün değildi zaten. Cumhuriyet kuruluş aşamasında 1. Meclis’e bir çok insanı o kimliklerle davet etmişti. İşte Kürdistan milletvekili ya da Lazistan milletvekili gibi. Fakat daha sonraki onlarca yıl süren bir süreç içinde bu toplumsal gerçekliğin var olmadığı gibi bir sanal dünya yaratıldı ve bu sanal dünyanın gerçek olmadığını söylemek yıllarca hapishanede kalmayı gerektiren sonuçlar ortaya çıkarıyordu.”

“…… asıl tartışılması gereken şey, bu sorunun çözümünün araştırılması noktasında, hükümetin süreci doğru yönetip yönetmediği meselesidir. Biz biliyoruz ki, hükümet türban sorununu da geçmişte gündeme getirdi ama sorunu bir rejim tartışması düzleminde ele aldığı için, kendi yarattığı bu krizi de doğru tarzda yönetemedi. Yine alevi yurttaşlarla, onların sorunları ile ilgili olarak belli bir ilişki geliştirmek istedi, bu konuda da başarısız oldu. Bütün bu çabalar doğru olmakla birlikte başarısızlık aynı zamanda da toplumda bir düş kırıklığı ve umutsuzluk yarattı. Hükümetin geçmiş açılımları ve uğradığı başarısızlıklar, bugün bu sorunu doğru olarak gündeme getirmiş olmasına rağmen çok daha dikkatli olmasını gerektirmektedir.”

“ İşe 82 anayasasının dayattığı engelleri kaldırarak başlamak gerekir. 82 anayasası Türkiye’de ki demokratik gelişmeyi engelleyen bir metindir. Bu metin çağdaşlaşmalıdır.”

“Şimdi baktığımız zaman AKP iktidar partisi olarak bir çözüm projesi ortaya koymakta ve bunu formüle etmeye çalışmaktadır. Burada haklı bir durum var. Ama öte yandan aynı biçimde baktığımız zaman MHP her türlü çözümü reddeden bir konumda. Türkiye’de 25 yıldır hiç bir şey olmamış gibi var olan durumun sürdürülmesini savunmaktadır. CHP ise Ana muhalefet partisi olarak kendi çözümünü ortaya koymaksızın kenarda durmakta, çözüme dahil olmak konusunda çekingen davranmakta, olayın seyircisi olmayı tercih etmektedir. Oysa, CHP’nin geçmiş yıllarda konuya ilişkin çalışmalarının da olduğunu biliyoruz. Bu çalışmalar üzerinden sürece dâhil olması ve kendi argümanları aracılığıyla çözümün tarafı olması mümkündür”

“Sorunun çapı o kadar büyük ki. Bu tarihin çözüm noktasında Türkiye’nin ortaya çıkmış olan demokrasi problemleri için bugünkü iktidara ve siyasi partilere, aydınlara dahası bütün topluma dayattığı bir zorunluluktur. Bugün karşı karşıya kaldığımız durum budur. Çünkü tarih artık çözüm istiyor. O halde bu çözümü klasik terminoloji üzerinden sağlamak da mümkün değildir. Örneğin aftan ziyade bence bir toplumsal barış projesinden söz etmek daha doğru olar. Çünkü af kavramı, hukuki anlamda bir tarafın yani devletin bir tarafa bir lütufta bulunması anlamına gelir”

“Türkiye Kürt sorununu bölge bu hale gelmeden önce çözebilme basiretini gösterebilmiş olsaydı, sorun uluslar arası bir hal almayacak, Türkiye elini güçlendirmiş olarak yeni durumlar karşısında avantajlı bir konuma yükselebilecekti. Bu başarılamadı.”

“…… olan biteni sadece Amerika’ya bağlamak ve Amerika’nın çıkarları ile denk düştüğünü düşünerek Kürtlerin özgürlük taleplerini ve kendi kimlikleri ile yaşamak haklarını reddetmek tarzı devrimci bir tarz değildir. Yani bu topraklar üzerinde kadim bir halk olan Kürtler binlerce yıldır yaşıyor.”

“Bizi olup bitenler karşısında müdahaleci olma arzusuna götüren, kendimize ait bir demokratik devrim projesine sahip olmamızdır. Yaşadığımız süreç, demokrasinin kazanılması, özgürlüklerin alanının genişletilmesi sürecidir ama yine biz biliriz ki, en demokratik devlet bile yine de bir baskı aracına tekabül eder. Burada önemli olan, içinde yaşadığınız konjonktürde tarihin hangi yanında durduğunuzdur. Belirleyici olan da işte budur. Bu gerçeğin aksine düşünmek ve davranmak bu halkın arayışlarını yok sayan ve anlamsız hale getiren gerici bir anlayıştır. Asıl olan insandır ve onun özgürlüğüdür.”

“Demokrasiyi geliştirmek ve özgürlükleri kazanmak esas itibariyle solun görevidir. Bu ona düşen tarihsel bir sorumluluktur. Ne var ki Türkiye Sol’u 12 Eylül ile birlikte hem fiziksel anlamda hem de temsil ettiği değerler açısından çok ciddi bir darbe yedi.”

“Ergenekon davası AKP’nin muhalefeti hedefe koyan bir anlayışını da temsil ediyor olmasına rağmen aynı zamanda ortaya çıkan durumlar açısından bakınca Türkiye’de asıl Sol’un yapması gereken bir vicdan hesaplaşmasını da kendi anlayışına göre çözmeye çalışan bir yaklaşım olarak ortaya çıkıyor.”

“ Aslında kimin yaptığı önemli değil, bugün birisi Türkiye’de bir Kürt sorununun varlığından bahsediyorsa doğru bir yere parmak basıyor demektir. Burada bize düşen görev bu çözümün doğru yönde gelişmesi için çalışmaktır. Bu sürecin bir parçası ve müdahalecisi olmamız gerekir.”

“Ben ve benim gibi düşünenler, 10 yıl ve hatta daha önce ‘Kürt Halkı var’ dedikleri için hapis yattılarsa ve on sene sonra onların işaret ettiği gerçekleri herkes söylüyorsa, benim her zamankinden daha umutlu olmam gerekmez mi?”

“Şimdi bu tartışmanın bir zamanlar vatana hıyanet olarak değerlendiren insanların bile yıllar önce bizim yaptığımız ihanetin bugün bir parçası haline gelmiş olduklarını görmek umudun ötesinde bir şey. Aydınlar kuyuya taş atan delilerdir. Profesyonel siyasetçiler de, o taşı oradan çıkarmaya çalışan kırk akıllıdır. Ama sonunda hep deliler kazanır”

Aklı duru, vicdanı işleyen bir aydının sözleriydi okuduklarımız. “Kesme – yapıştırma” değil, “okuma – dizme” yöntemi ile üretilen bu metinde kelime ve cümle hataları bana aittir, bilinsin. Aktardıklarım röportajın oldukça özetlenmiş hali. Zihni bileyen daha derin noktalar da var söyleşide. Ne demiş üstat; bu ay Yeni Harman alına, özellikle bu röportaj okunula, kuşların çinko damı gagalama sorunsalı üzerine daha derin düşünüle,

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..