Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '10

 
Kategori
Öykü
 

Garip ama gerçek

Garip ama gerçek
 

"RESİM:ALINTI" "Anne… Anneciğim, gitme.”


Yine takıntılı hayallerimle beraberim onlara göre. İnanmıyorlar bana. Hayal gücün geniş senin, durmadan üretiyorsun diyorlar. Ben de anlatmıyorum artık geleceğe dair gördüklerimi, geçmişle bağlantılarını. Zaman zaman kendimden korkuyorum. Mistik düşünceler esir aldığında ruhumu görüyorum ya neler olacağını. Güzel şeyler olduğunda mutlanıyorum ama fena şeyler olduğunda. Dualar ediyorum ne olur Tanrım diyorum kimseyi kötülüklerle karşılaştırma.

İşte yine o koku. Bir yerlerde düğün çorbası pişiyor. Kremalı… Parça etli… Enfes olmalı. Karnım acıkmaya başlıyor. Olsa da yesem. Yok ama. Sadece kokusu. Her şey bu kokuyu hissetmeye başladığım an olup bitiyor. Gelecekten haberler, görüntüler. Geçmişle bağları, nedenleri.

Ürperiyordum önceleri, çekiniyordum. Niye ben, diye sorup duruyordum kendi kendime. Cevabını bulamadım ama alıştım artık olup bitenlere. Güya dostlarım da beni böyle kabul ettiler. İmgelerimi uydurduğumu, sanatsal resimlerimde kullanacağımdan dem vurup duruyorlar. Varsın olsun. İnanmasınlar ya da ilham perilerim sansınlar. Gerçeği biliyorum ama yağma yok, söylemem, mühür vurdum dudaklarıma, değil mi ki söylemeye çalıştığımda inanmadılar bana, çeksinler cezalarını.

Kapının tokmağı çalmaya başladı yine. Kim bilir kimin hayatına ait bir kesit göreceğim açıldığında. Tek dileğim güzel şeylerle karşılaştırması Tanrı’nın. Gıcırtılar. Yağlamalı birileri bu menteşeleri.

Aralanmaya başlayan kapıdan simsiyah bir el uzanıyor. Dikkatlice bakınca eldiven giydiğinin ayırtına varıyorum. Dirseğe kadar uzanan siyah bir eldivene saklanmış el uçuyor havada. Orta parmağında ışıl ışıl bir yüzük parlamakta. Bedeni yok ama bir kadına ait olduğu belli halinden. Hangi vücuda ait acaba? Çok sordun dercesine uçuveriyor gözlerimin önünden. Rüzgârından sarsılıyorum. Dönüyor kendi ekseni etrafında pervane gibi. Kapıveriyor ne olduğunu anlamadan elimdeki kalemi. Kaç gündür tamamlayamadığım babamın karakalem portresinin üzerinde gidip geliyor kalemin ucu. Babamı kaybetmeden hemen önce söz vermiştim portresini bitireceğime. Olmadı, elim ermedi bir türlü. Kaybettiğim hatlarını kâğıdıma aktaramadım bir türlü. Kalemimi elime her alışta canım bir öncekinden daha da çok yanıyordu. Kaybedişin ikiz kardeşi olan hasret yüreğimi dağlıyordu. Geri çekildi siyah eldivenin içindeki el. Duraladı, soluklandı ve eserini seyreder gibi durdu yanı başımda. Gözlerimi alamadım şövaleme yerleştirdiğim kâğıttan. Babam… Ölmemişti sanki. Ne kadar da sağlıklı görünüyordu. Gülümsüyordu bıyıklarının altından. Bir ele, bir kâğıda baktım. O sırada fark ettim siyah eldivenin üzerinde parlayan yüzüğü. Bu yüzük… Bu yüzük babamın anneme verdiği evlilik yüzüğüydü.

“Anneciğim, sen misin?” diye sormak istedim.

Sesim çıkmadı. Yaklaştı eldiven hissetmiş gibi aklımdan geçenleri, uzandı başımı okşadı. Düğün çorbasının aroması koyulaştı.

“Anne… Anneciğim, gitme.”

Kapıdan süzüldü siyah eldiven. Çıkmadan önce el salladı bana. Kopma noktasındayım, bu kadar da olmaz demek geliyor içimden, oldu ama. Az önce yaşadıklarım gerçek. Babamın kâğıttaki karakalem portresi gerçek. Kapı gıcırtısı duyuluyor yeniden ve kaybolup gidiyor annem, kalıyoruz bir kör bir de ayvaz, baba oğul

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..