Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '15

 
Kategori
Yolculuk
 

Gastroturizm: Kommagene-Antep

Gastroturizm: Kommagene-Antep
 

Yolculuğumuza Gaziantep’ten, Kommagene Uygarlığı sınırlarının içerisinde olmasa da, sınırlarının yakınlarına kadar uzandığı, “Doğu’nun Parisi” diye adlandırdığımız o inci şehirden başladık. Gece yorgun argın eve varmış olmanın ve tatile çıkmış olmanın verdiği rehavetle akşam şöyle derin bir uyku uyuduktan sonra sabah sisli bir Antep sabahına uyandık. Pencereden kafamı uzatıp baktığımda burnumun ucunu bile görmemi engelleyen koyu, pamuk gibi bir beyazlığın tam ortasında buldum kendimi. Tam anlamıyla inanılmaz ve tarif edilemezdi. Yüreğimi, yaptığı planları suya düşmüş bir çocuğun burukluğu kaplayıverdi aniden. Günün gezi, yeme, içme, fotoğraflama planları kötü hava şartlarına yenik mi düşüyordu ne...Apar topar üzerimizi değiştirip tatil için bize katılacak olan arkadaşlarımızı havalimanından almak üzere yollara düştük. Evin önüne çıktığımda yüzüme çarpan soğuk hava içimdeki endişelerin artmasına sebep oldu. Arabaya bindiğimde üşüyen parmak uçlarımı sevgilimin o sıcacık avuçları arasında ısıtmaya çalışırken cama düşen yağmur damlaları içimdeki endişeyi doruk noktasına taşıdı. Korkumu, burukluğumu daha fazla içimde taşıyamayıp bir anda konuşmaya başladım; arabadaki sessizliği uykulu ve paslı sesim yırtıp geçti. “Şansa bak yaaa gezemeyecek miyiz şimdi” diye söylendim kendi kendime camdan dışarı bakarken; sesimin bu kadar yüksek ve ağlamaklı çıktığını farketmemiştim. “Canım birkaç saate düzelir meraklanma” diye uyandığımdan beri endişe ile cayır cayır yanan yüreğime su serpti sevgilim. Koşulsuz ona inanmaya ve anın tadını çıkarmaya karar verdim. En nihayetinde işin özü tatildeydik; bu durumun kendisi bile mutlu olmak için yeterli bir sebepti.
 
Arabayla havalimanına doğru yol alırken, geçtiğimiz semtler, o semtlerde görsel hafızamla yakaladığım değişiklikler, arabadaki sessizliği nadiren böldüğümüz “aaa buraya şunu yapmışlar, baksana ne kadar değişmiş, burayı yıkmışlar”la başlayan ve devam eden kısa cümleler ve tüm o değişikliklere eşlik edercesine gözümde canlanan anılar suskunluğuma sessizlik katarken çoktan havalimanına geldiğimizi farkettim. Uçak, hava şartları yüzünden gecikmeli inecekti. Kontağı kapatıp arabada beklemeye başladık. Uykum yavaş yavaş açılıp dilim çözülmeye başlarken karnımdaki canavar da uyanmaya hazırlanıyordu. Midemin kazındığını hissettim.
 
Yarım saate yakın bir bekleyişten sonra uçağımız alana inmiş, hava bir nebze olsun düzelmiş, ve çıkış kapısında arkadaşlarımızla buluşabilmiştik. Yüzümüzün her bir santimini kaplayan kocaman gülümsemelerimizle gezimize başlamak üzere eve doğru yol aldık. Bugün kısa ve kompak bir gün olacaktı ve kahvaltıya evde başlayacaktık.
 
Eve vardığımızda sofrada bizi Antep peyniri, yeşil çizik zeytin, süt kaymağı, tırnaklı ekmek ve kübban ekmeği, bol baharatlı ev sucuğu ve kahvaltı sofralarının diğer vazgeçilmezleri karşıladı. Bir buçuk saate yakın kahvaltı sofrasından kalkmayıp tıka basa karnımızı doğurduktan sonra anladık ki bu gezi tam anlamıyla bir gurmeturizmi olacaktı.
 
Kahvaltı sonrası fotoğraf makinalarımızı da aldığımız gibi yollara düştük. İlk durağımız, restorasyonu yeni tamamlanmış ve içerisi bir müzeye dönüştürülmüş Antep Kalesi oldu. Kalenin girişi de çıkışı da aynı kapıdan sağlanmıştı. Kapıdan girdikten ve biletleri alıp turnikelerden geçtikten sonra yerleri kırmızı halı ile kaplanmış uzunca bir yolda ilerlemenizi sağlayan ve başkaca yerlere sapmanızın engellendiği, yol boyunca da çeşitli kabartmalar ve görsellerle Gaziantep’in tarihinin anlatıldığı bir müze olarak tasarlamışlardı kalenin içini. Yol kalenin tamamını dolaşmasa da yine de görsel anlamda kısa ama keyifli bir yolculuktu diyebilirim.
Kaleyi bitirdikten sonra, günü çok fazla yorulmadan atlatabilmek için, rotamızı Bakırcılar Çarşısına doğru çevirdik. Kale ile aynı ada içerisinde yer alan Bakırcılar Çarşısı bizim için olmasa da arkadaşlarımız için enteresan bir deneyim olmuştu. Çarşı içerisinde yavaş yavaş dolaşırken kapı önlerinde bakır işleyen, küçük dükkanları içerisinde ney üfleyen esnafları fotoğraflamaya çalışıp el emeği ile özenle işlenmiş o bakırlara göz gezdirdik.
 
Çarşının sonunda Tütün Hanı’nı da ziyaret edip hem soluklanmak hem de tabanlarımızı dinlendirmek için Elmacı Pazarı yakınındaki Tahmis Kahvesinde soluğu aldık. Tahmis Kahvesi, 1635 yılından beri hizmet veren, içeriye girdiğiniz andan itibaren sizi eski semt kahvelerinde hissettiren, iyi bir makinanız varsa mükemmel fotoğraf kareleri yakalayabileceğiniz dinlendirici bir mekan. İçerisine tarihin kokusu sinmiş böyle bir mekanda yöresel lezzetleri tatmamak olmaz deyip kendime bir menengiç kahvesi söyledim. Benimle beraber diğer arkadaşlar da menengiç kahvesi söylediler. Gezimizin bir başka gününde yine soluklanmak için Tahmis Kahvesinde mola verdiğimizde yeşil elma çayı ve zahter çayını da deneme fırsatımız oldu. Çay ve, böylesi keskin ve belirgin tatlarla pek aram olmadığından sadece yeşil elma çayını denemek ve zahter çayından bir yudum almakla yetindim. Diyebileceğim şu ki Tahmis Kahvesine geldiğinizde bu tadları muhakkak denemelisiniz. Çıkarken muhakkak bu lezzetlerden birer kutu alıp yanınızda getireceğinize dair şimdiden yemin edebilirim J
 
Yeteri kadar dinlendiğimize ve benim yeteri kadar fotoğraf çekmiş olduğuma kanaat getirdikten sonra, bir sonraki durağımıza, Dürümcü Recep Usta’ya doğru yolumuza koyulduk. Daha sabah yediklerimiz burnumuzda dururken Recep Usta’nın kapısından içeri adımımızı atar atmaz bizi kendimizden geçiren o muhteşem nohut kokusu ile karşılaştık. Ne kadar tok olsam da bu lezzete hayır diyemezdim; demedim de :) Hem hamilelik sebebiyle hem de kişisel olarak acıdan fazla haz almadığım için kendi nohut dürümümü acısız sipariş ettim. Dürümlerimizi bitirdiğimizde bu vazgeçilmez lezzet ile midelerimiz bayram yaparken haddinden fazla yemiş olmanın verdiği rehavetle her birimiz masanın bir köşesine yıkılıp kaldık :) O an hepimizin aklından geçen akşam yemeğini nasıl yiyeceğimizdi :) Malum, akşam yemeğimizi annem Emel Sultanın o eşsiz lezzetleri eşliğinde yiyecektik ve o masada asla doydum demek, yemek tırtıklamak olmazdı :)
Onca yemek sonrası, akşam bir de enfes yuvalama eşliğinde biber dolmalarımızı ve lahmacunlarımızı da mideye indirip çay faslına geçtiğimizde çoktan tükenme sınırına gelmiştik:)
 
Akşam odalarımıza çekildiğimizde içimizde huzur, midemizde tüm gün yediklerimiz, yüreğimizde tarif edilemez bir mutlulukla uyuyakaldık. Ertesi gün için hepimiz hazır ve nazırdık. Sabah erkenden Peygamberler Şehri Urfa için yola koyulacaktık.
 
Toplam blog
: 17
: 162
Kayıt tarihi
: 30.12.13
 
 

Gezen anne, cocukla nasil gezilir, yemek fotografcisi, mekan yorumcusu, gezenti, yay burcu ..