Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '07

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Gavurcu düğünü - 5

Gavurcu düğünü - 5
 

Kutu açıldı da içindekiler dökülmeye başladı ya duramam artık yazarım.

Bu kez şu yurtdışına gidebilmenin insanların gözünü nasıl kör ettiğini yazmam gerek.
Üstelik bu istek sadece kapağı yurtdışına atmak isteyenlerin gözünü kör etmekle kalmıyor, bakın daha kimler ne şekilde gözlerini karartıyor...

***

Sıcak bir Temmuz gecesi , bahçemin serinliğine sığınmışken bizim yola dönen aracın farlarını fark ettim. Eşim köye gitmiş olduğundan önce bizim araba geliyor sandım.

Yavaş yavaş ilerleyen araç bahçe kapımızda durdu. Eşim gelmiş olsa klakson çalar, bende sürgülü demir kapıyı açmaya giderim genelde. Bahçenin ışığı yanmıyorsa eşim inip kendi açar kapıyı. Ama bu kez ne klakson çaldı, ne inen oldu araçtan.

Garipsedim. Bu saatte misafir gelmezdi.

"Hayırdır inşallah" diyerek bahçe kapısına yöneldim.

Beni bahçe kapısının gerisinde görünce arabadan önce bembeyaz başörtüsü ile nur yüzlü yaşlı bir teyze indi, ardından sonradan oğlu olduğunu öğrendiğim, kısa boylu, avurtları içe göçmüş bir adam.

Kadıncağız bana önce kim olduklarını söyledi. Tanımıyordum. Eşimin evde olup olmadığını sordu. Yoktu ama ayıp olmasın diye buyur ettim.

Balkondaki sekiye oturdular.

Hal hatır sorma faslı bittiğinde eşime akıl danışmaya, yardım istemeye geldiklerini söylediler. Konu çok önemliymiş.

Allah’tan cep telefonu icadedilmiş. Hemen eşimi aradım ve telefonu kadıncağıza uzattım.

- Kurban…hele bir gel de bizi dinle ne olur, sabahlara değin uyuyamıyorum" dedi yaşlı kadın.

Eşim beş-on dakika sonra evdeydi.

Yaşlı kadın eşimi görür görmez ağlamaya başladı.

- Oyy yiğidim, tırnaklarına kurban olayım kurtar bizi.

- Hayırdır Fadime bacı , nedir bu halin, anlat da bileyim" dedi eşim.

Kadıncağız anlatmaya başladı. Yanındaki adamı göstererek "Bilirsin bunun ufağını" dedi…işte onu hapise attılar gayrı. İstanbul’da şincik. Bu tarafa sevkini yaptılar emme tam üç aydır buradaki mapusa göndermediler yavrumu. İstanbul mapusunda çok zordadır yavrum. Gidip göremiyoruz. Avukat ile haber salmış "beni burada tutmayın, kendi memleketimin mapusunda bir ömür kalayım ama burada kalmayım, ölecem" diye.
Bizim mapusa sevk kağıdı var emme bi türlü göndermiyolar oğlumu, tırnaklarına kurban olayım bu işi hallet.

Eşim kadıncağızı teskin etti. Onun gönlünü alacak sözler söyledi. Bu arada bende çay ikramına geçtim.

Kadıncağız biraz sakinleşti.
Günlerdir uyuyamıyormuş, yemek yiyemiyormuş. Bahçenin serinliği, eşimin güvenceleri ile azıcık ferahlayan yaşlı teyze çay içmeye, yanında ikram ettiğim çörek ve börekleri yemeye başlayınca, yanında sessizce oturan avurtları çökük büyük oğlu, erkek kardeşinin neden hapse düştüğünü anlatmaya başladı.

Hapisteki gencin ağabeyi yurtdışında yaşamaktaymış. Annesi de ara ara gider gelirmiş.

Ancak bu genci yaşı onaltıyı geçince diğer köyden falancının kızı ile evlendirmişler.

Gel gör ki delikanlı yurtdışına gitmek istiyormuş.

Oğlan bu köyden olan ve yurtdışında ağabeyinin yaşadığı bölgede yaşayan, yazları ailesiyle köye gelen bir komşu kızına abayı yakmış. Kız da oğlanı istemiş.

Gel gör ki oğlan evli. Boşanırsa oğlanla evleneceğini ve genci oraya aldıracağını söylemiş genç kız.

Oğlan bunu duyunca durur mu ? Hemen yörenin bu işleri çok iyi bilen avukatına gidip, durumu anlatmış.

Avukat tamam demiş, "boşarım seni ama önce karından boşanmak için bir vekalet almak gerek".
İyi de bunu nasıl yapacaklar ?

Avukat "Sen bu işi bana bırak ben hallederim ama bana da şu kadar parayı vereceksin, haa bir de ne yap ne et karının nüfus kağıdını bana ulaştır" demiş.

Oğlan sevine sevine parayı vermiş avukata, Karısına da ağabeyim bizi yurtdışına aldıracak vize işlemleri için nüfus kağıdın lâzım deyip kolayca kimliği alıp avukata getirmiş.

Bu arada evvelce kendine çkardığı turist pasaportu ile nasıl halletmişse etmiş ve ağabeyinin izni bitip dönerken o da onlarla yurtdışına gitmiş.

Düşünüldüğünde aman bu işler bu kadar da kolay mı denilebilir ama inanın büyük paraların döndüğü, pek çok insanın rant sağladığı bir sektör oluşmuş bu işlerle uğraşan.

Eğer araya sokulacak bir iki hatırlı tanıdığınız da varsa gidebilmek pek kolay.

Kitabına uydurdun mu ver elini Avrupa…

Neyse biz konumuza dönelim…

Oğlan turist olarak sıvışıp gitmiş dedik ya…

Gelelim Türkiye’de kalanlara ve olanlara…

Uyanık avukat kendisi gibi uyanık oğlanın evli olan kız kardeşini yanına alıp anlaşmalı notere gitmiş.
Oğlanın karısının yerine kız kardeşini kullanarak noterden boşanma amaçlı vekalet çıkarttırmış. (anlattıklarına göre oğlanın bu alavere-dalavereden haberi yokmuş).

Sözü uzatmayayım neticede avukatımız, bu genci karısının haberi dahi olmadan karısından boşattırmış ve boşanma ilamını bizim delikanlıya yollamış. Tabiidir ki yüklü ücretin geri kalanını da cebine indirmiş.

Hani bir söz vardır, "Körün istediği bir göz, Allah verir iki göz"…

Oğlan boşanma ilamını alınca durur mu, koşmuş sevdiği kızın ailesinin yanına ve istemiş kızı.

Ağabey de başlık parasını sayıverince dünürün ellerine, hiç zorlanmadan almışlar kızı.

Bir an bile vakit kaybetmeden soluğu büyükelçilikte almışlar ve müracaatlarını yapıp kısa sürede evlenmiş bizim aşıklar…

Gelelim Türkiye’ye…

Boşandığından haberi olmayan eski gelin sabırla kocasının dönmesini beklerken bir gün evlerine astsubay olan bir akrabası gelmiş. Gelin bu akrabaya rica etmiş. "Ağabey sen bu işleri bilirsin, devlet kapısında sözün geçer, ne olur bana yardım et" demiş.

Astsubay konuyu sorunca da gelin eşinin yazın kendi nüfus kağıdını vize için aldığını ama geri getirmediğini söylemiş.

Subay pasaportunu sormuş. Gelin de pasaportunun olmadığını söyleyince adamcağız "pasaport olmadan nasıl vize çıkaracak ki " deyip, hemen gelini alıp pasaport çıkartabilmek için ilçe emniyetine başvurmuş.

Emniyet’in ilgili dairesi kadına pasaport verebilmek için gerekli evrakları istemiş.

Elbette kadın kendini evli sandığı için eşinin kütüğüne yazılı olmasından dolayı (kimliği yok ya )evlilik cüzdanını göstererek vukuatlı nüfus sureti çıkarmak istemiş.

İncelendiğinde ise adamın kütüğünden boşanma suretiyle ayrılmış olduğu ortaya çıkmış.

Gelin oracıkta düşmüş, bayılmış.

Astsubay, bu işin içinde bir bityeniği olduğunu anladığından hemen gerekli başvuruları yapmış, yaptırmış ve bu tezgahı mahkeme yolu ile ortaya çıkarttırmış.

Bazı işler bizim memlekette pek de hızlı yürümez ama bu kez nasılsa hızlı gelişmiş olaylar ve mahkeme kararı büyükelçiliğe ulaşınca bizim uyanık oğlanı apar topar tutuklamışlar, yurtdışında hapse atmışlar.

Daha sonra Türkiye'nin yetkili organları mahkeme sürecinde suçluyu geri istemiş ve görevliler eşliğinde uçakla ülkeye getirtip İstanbul’da hapse atmışlar.

Gencin İstanbul'da tuttuğu yeni avukat köylerinin bağlı olduğu ilin köye yakın bir hapishanesine naklini istemiş ve onay almış ama nedense üç aydır bu nakil yapılmamış.

Yeniden mahkeme başlayacağı için bu mahkemelerin İstanbul’da değil de kendi illerinde olmasının çok daha iyi olacağını, en azından çocuğu görebilmek ve ihtiyaçlarını temin edebilmek açısından bildikleri yerde olmasının önemine binaen eşimin bu konuda yardımcı olup olmayacağını öğrenmek için de bize gelmişler.

Yaşlı kadın bu arada oğlunun sözünü sık sık keserek eşime hep aynı sözü söylüyordu.

- Tırnaklarına kurban olayım oğluma kavuştur beni…

Neticede eşimin yapacağı şey bu naklin gerçekleştirilmesi yönünde yardımcı olmaktı.

Halledeceğine söz verdi ve zavallı kadın rahatlamış olarak evine döndü.

Gerçekten de eşim ilgili yerlerle görüşerek on beş gün içinde bu genci ilçe hapishanesine getirtti. Kadıncağız mutlu idi, oğlan da kendi memleketlileri ile aynı hapishanede olmaktan, ihtiyaçlarının temininden dolayı mutlu idi ama bazı durumlara itirazı vardı.

Bir ziyaret sırasında eşime " Benim, eski avukatımın bu yaptığından haberim yoktu ağabey, neden sadece ben hapisteyim de onlar dışarıda" diye sormuş. Haklıydı.

Yeni bir avukat daha tutuldu.

Bu avukat gerçekten işinin ehliydi , adli tatil biter bitmez ilk mahkemede bu tezleri ustalıkla kullanarak müvekkilini savundu ve gerçekten genci hapisten kurtardı.

Köy bu olayla çalkanmış, herkes oğlanın asla hapisten çıkamayacağının dedikodusu ile çalkalanmışken bir de baktılar, gelin arabası gibi süslenmiş bir arabada oğlan köye gelmiş.

Hatta köy meydanında çifter çifter kurbanlar kesilmiş.
Bize de kocaman kocaman butlar yollamışlar.

Oğluna kavuşan yaşlı teyze bu kez yüzünde güller aça aça tekrar geldi evimize. Bana pahalı kumaşlar, hacıdan getirdiği özel pirinç zemzemlikler, eşime gömlekler, kravatlar ve daha pek çok hediyenin olduğu bir valiz eşliğinde girdi kapımdan. Hediyeleri kabul etmedik. Zira biz bir şey yapmamıştık bize göre.

Fadime bacıya göre ise canına can katmıştık.
Zira kadın kanser tedavisi görüyordu ve üzülmemesi gerekirken çok üzülmüş , kanser tekrarlamıştı. Ona göre oğluna kavuşması üzüntüsünü sonlandırdığı için kanseri yenme şansı artmıştı.

Sevineyim mi, üzüleyim mi bilmiyordum.

Yaşlı teyzenin mutluluğu görülmeye değerdi.

Genç hapisten çıkmıştı ve severek aldığı karısına kavuşmuştu, mutluydu.

Ama hiç kimse hayalleri yıkılan, kendi rızası olmadan kocasından boşattırılan diğer gelini aklına getirmiyordu.

O kızcağız ne haldeydi?

Yıkılan sadece hayalleri miydi?

Onun duyguları yok muydu?

Bekaretini teslim ettiği, güvendiği eşinin kendisini bu yolla terk ederek başka bir kızla evlenmesi, bu işi yapanların elini kolunu sallayarak sokaklarda gezmesi, kendininse paçavra gibi bir kenara atılmasının bir bedeli yok muydu?

Bunlar kimsenin aklına gelmiyordu besbelli.

Bu hikaye böyle bitmezdi, bitemezdi…

O yıl yaşlı teyze memnun mesut, aldı oğullarını, gelinlerini döndü yurtdışında yaşadığı eve.

***

Üç koca yıl geçti aradan.

Zaman bize hızlı geçiyordu da, nedense bizim mahkemelerde adeta durmuş gibi ağır ağır seyrediyordu işler.

Temyizler…Yargıtay derken duydum ki dava esastan bozulmuş, yeniden görülecekmiş.

Fadime teyze ise bu yıl içinde kanseri yenemeyerek hakkın rahmetine kavuştu.

Avurtları çökmüş büyük oğlu ile küçük oğlu karılarını alarak bu yaz tatile geldiler yine.

Küçük oğlan boş durmamış, çocukları üçlemiş.

Gelinin yerine geçen kız kardeş geçen süre içinde ifade vermek için çağırılmasına karşın hep saklanmış, hep kaçmış ama artık yorulmuşmuş.

Bu kez mahkeme yeniden açıldığında gidecek ve ifade verecekmiş. Gerekirse girip hapiste de yatacakmış ama o avukat ile noterin de cezalarını çekmelerini isteyecekmiş.

Avukat ile noter bu geçen süre içinde görevden alındı mı? Hayır.

Görevlerini kötüye kullandıkları için bir cezai işleme maruz kaldılar mı? Hayır.

Peki ne yaptılar acaba bu sürede ?

Kim bilir ?

Belki daha şeytani formüllerle bizim bilmediğimiz duymadığımız nice insanların yüklüce paralarını alıp, yurtdışına gidebilme yollarını açtılar.

Üstelik bu insanlar okumuş, diğer bir tabirle mürekkep yalamış insanlar.

Ama nedense hırs, akılın önünde at koşturunca böyle nice canlar yanacak, nice gelinler ağıt yakacak.

Batsın bu hırsınız e mi…

***

Bundan sonra bir yazım daha gelecek, sonra bitecek...Yeter gayri :))

 
Toplam blog
: 79
: 1982
Kayıt tarihi
: 17.07.06
 
 

Salyangozları bilirsiniz... Onları görmeseniz bile geçtikleri yerde bıraktıkları izlerden anlarsı..