Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '08

 
Kategori
Deneme
 

Gece'nin karanlığında bir kadın..

Gece'nin karanlığında bir kadın..
 

Bu şehir girdap gülüm.
Girdap ta mehtap gülüm.
Feleğin bir suyu var.
Su değil kezzap gülüm.
Su değil kezzap.

Yezidin harcı zulüm.
Yiğidin burcu ölüm.

Feleğe dayandım gülüm.
Öldümde uyandım gülüm.
Öldüm de uyandım.

Fonda bu müzik, yanında bir kadeh rakı, bir tabak yeşil erik, kül tablası ve sigara..

Şarkının her bir notasın da geçmişe gitti, kadehten aldığı her bir yudumda boğazı yandı ve sigaradan çektiği her nefesi yuttu, ciğerlerinin paçalandığını , yok olduğunu hissediyordu İrem. Nefret ettiği bir şeyi yapmak istiyordu bu gece. Sarhoş olmak.. Unutmak.. Herşeyi.. Herkesi.. Sonsuza kadar..

Eğitimli bir aileden geliyordu. Kendini bildiğinden beni dürüstlük, namus, ahlak kavramları yaşamının olmazsa olmazları olmuştu. Hayat dolu olmasına rağmen hep bastırmıştı heyecanlarını. Başarılı bir eğitim hayatı olmuştu. İdealleri vardı. Koyduğu tüm hedeflere ulaşmıştı. Başarılı ve çalışkan bir iş kadınıydı. Herkes özellikle de ailesi tarafından sevilen ve sayılan bir kişiliği vardı. Vakar duruşu, asil tavırları, simsiyah iri gözleri ile güven duygusu, pozitif düşünceleri ile huzur veriyordu çevresine.

Evlenmek aklının ucundan bile geçmezken aşık oldu ve evlendi. Eşi son derece karizmatik, çevresinde sevilen ve sayılan bir insandı. İrem'in - kendisine ters bir laf söylenmesin- çekincesinden kaynaklanan her işi yapmaya çalışma çabası, zaman içerisinde sorumluluklarını ve omuzlarına binen yükü taşıyamaz hale getirdi o'nu. Her şey dört dörtlük olmalıydı. Çevresinde ki insanlar mutsuz olmamalıydı.

Tanıdığı günden beri eşinin işleri bir türlü düzene girmemişti. Sadece günü kurtarabiliyorlardı. Yaşam standartları düşük değildi ama yarınlar meçhuldü. Bu belirsizlikler içinde dahi İrem, ufak birikimlerle bir ev hedefledi. Aylık küçük taksitlerle bir ev alıp kiraya verdiler. Belli bir süre sonra Körfez krizi gündeme geldi. Piyasa durdu. Değerine ulaşmış olan evi satıp bir kısmı ile borçları kapattılar. Kalan ile de bir başka kooperatife peşinat verip ev sahibi olmaya çalıştılar.6 yıl sürdü inşaat. Yine borç ödüyorlardı. Eşi iyi bir beyin olmasına rağmen pazarlama yönü kuvvetli değildi. İrem'i yanına aldı. Kısa sürede şirketin ekonomik göstergeleri düzelmeye başladı. Üretim yapmak dışında ki tüm sorumluluklar evde de işte de İrem'in üzerindeydi. Başını kuma gömmüş, sadece oradan oraya koşturuyordu. Herkes mutlu olmalı, hiç kimse kendisine laf söylememeliydi.

Yıllar geçti..İrem'in enerjisi hiç bitmedi. Kendisini istemeyen eşinin ailesine bile saygısından ve asaletinden bir şey kaybetmedi. Örnek aile olarak gösteriliyorlardı çevrelerinde. İmalatını yaptıkları iş kolu Türkiye'de kan kaybetmeye başlamıştı. İkaz etti eşini. Dinletemedi. Şirketten ayrılmayı düşündü. Eşi ile konuştuğunda "Yerine alacağım 2 kişinin maliyeti, kazanacağın para ile kafa kafaya gelecek. Değmez." cevabını aldı. İşler her geçen gün biraz daha kötüye gidiyordu. Eşi, masa adamıydı. Eğlenmeyi çok seviyordu. Alkol almayı da... İktidarsızlık sorunu baş gösterdi. İrem 39 yaşındaydı. Öncesinde de düzgün gitmeyen, çoğu geceler alkol sonrası sızmayla biten geceler vardı hayatında. Sorun değildi İrem için. Kadın olduğunun farkında değildi çünkü... Hissettirilmemişti..

Borç her zaman rahatsızlık verici bir şeydi onun için. Biteli 1 yıl olan evi de satmak zorunda kaldı İrem. Çok sevdiği halde.. Çocuğuna bırakacakları hiçbir şey kalmamıştı. Bir kısmını bankaya diğer kısmını da borçlara yatırdı. Ama öyle bir işti ki -dipsiz kuyu- derdi hep. Onca emeğe rağmen olmuyor olmuyor olmuyordu..

Bir gün bir dostlarının araya girmesiyle bir ev daha almaya niyetlendiler. Aldılar da. Yine kredi borcuyla. Hep sonrayı düşünüyordu. İhtiyarlık ta sokakta kalmaktan korkuyordu. Hiçbir birikimleri olamıyordu. Eğitim masrafları vardı. Bakmak zorunda oldukları insanlar vardı. Sosyal çevrenin getirdiği bir takım kaçınılmaz masraflar hiç bitmiyordu. İrem işin ucunu tutamıyordu artık. Müşteri portföyü her geçen gün biraz daha eriyordu. Yeni girişimlerden de sonuç beklenen gibi değildi. Ama eşi hala bir umut taşıyordu tüm negatif gidişata rağmen.. Gün geldi son evde satıldı..

İrem koca bir boşluğun içerisinde debelenip duruyordu. Konuşmak istediğinde ya susturulup - göreceksin düzelecek. Ben umudumu kaybetmiyorum.- ya da - söyle ne iş yapim ?- yanıtı alıyordu. Bir gün bütün vücudu titremeye başladı. Doktor "Tükenmişlik sendromu" tanısı koydu. Antidepresan verdi. İrem yine koşturuyor, yine gülümsüyor ve dik duruyordu...

Kendisi 50 eşi 60 yaşına gelmişti. Şirket artık yürümüyor sürünüyordu. Mesleği olmasına rağmen yaştan ötürü müracaatları red ediliyordu. Yakın çevre ise -sen patron eşisin. Dalga mı geçiyorsun?-
diyerek inanmıyordu. Eşini hobi haline dönüşen işleri ile başbaşa bırakmak istiyordu İrem. Çocuğunun geleceğini kurtarmak istiyordu. Yıllardır tüm uyarılarına rağmen sonu olmayan bir işe devam ederek aileyi sıfır noktasına getirmişti eşi. Kötü niyetten değil, ticari kafaya sahip olmayışından ve önünü görememesinden.

Bir arkadaşı ile konuştu İrem. İş aradığını ama insanlar daha görmeden yaşını duyunca red ettiklerini söyledi. Zerrin "Sana söylemeye çekiniyorum ama bir dostumuz var 2 çocuğuna bakacak bir kadın arıyor. Ayda 700.-ytl. Ne dersin?" diye sordu. İrem hiç düşünmeden "Yıllarca profesyonel yöneticilik yaptım. Aştım artık bazı şeyleri. Çocuğumun geleceği için neden olmasın ki ?" cevabını verdi. "Yalnız oğlumun bilmemesi gerekiyor. Eşimle konuşmam lazım. Çevremin duyması bence hiç önemli değil. İşin ayıbı olmaz. Ben yine başım dik, yine en şık kıyafetlerimle gider, hayatla kavgamı sürdürürüm. Ama oğlum üniversiteye gidiyor . Onun çevresinde annesi bu tip bir iş yapan yok. Etkilensin istemiyorum. Yarın telefonlaşır, aileyle tanışırım." diyerek ayrıldı Zerrin'in yanından.

Akşam eşine açtı konuyu. Cevap aynen şöyleydi kısa bir suskunluk ardından. "Sen nasıl istiyorsan öyle yap.". İrem bir an dondu kaldı. Hemen kendini toparlayıp "Eve de yakın. Saat 5 'te de paydosmuş.Borçlarımıza katkı olur hiç olmazsa." diyerek çıktı odadan. Her zaman olduğu gibi masayı hazırladı. Oğlu geldi. Gülerek karşıladı. O bir şey hissetmemeliydi. Yemek esnasında bir an geldi Zerrin söyleme gereği duydu. "Kaan bu gün Zerrin teyzende bir müşterisi vardı. Ben de tanırım kendisini 30 yaşında çok cici bir bayan. 2 çocuğu var . Bakıcıları bırakıp gitmiş. Ayda 700.-ytl verecekmiş. Ben bakim dedim. Ne dersin?" Kaan gözü televizyonda "Kaç yaşındalarmış?" diye sordu. İrem yanıtladı."Biri 2 diğeri 7." "Sen bilirsin anne. Nasıl istersen öyle yap."

İrem önünde duran kadehi bir kerede içti. Saat sabahın 4.30 u olmuştu. Ve o hala uyumamıştı. Sessiz sessiz içiyor ve ağlıyordu. Göz yaşları, gecenin karanlığında yuvarlanan inci taneleri kadar değerli ve asildi. Etkileneceğinden korktuğu oğlu da babası gibi "Sen nasıl biliyorsan öyle yap." demişti. Her zaman olduğu gibi yine tek başına kalmıştı . Hala aynı şarkı çalıyordu ..

Bu şehir girdap gülüm
Girdap ta mehtap gülüm.
Feleğin bir suyu var
Su değil kezzap gülüm,
Su değil kezzap.

Nur Zeynep

-Deneme-
 
Toplam blog
: 347
: 1365
Kayıt tarihi
: 31.10.07
 
 

İstanbul 25 Temmuz : /… İşletme tahsil ettim. Özel ilgi alanım olduğu için 2 yıl Psikoloji okudum..