Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Şubat '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gelecek bireysel özgürlük kalelerinin dayanışacağı olağanüstü güzel ve özgür bir dünyadır.

Gelecek bireysel özgürlük kalelerinin dayanışacağı olağanüstü güzel ve özgür bir dünyadır.
 

Bugünün modernizm yaklaşımı bireyin tümüyle özgürleşmesi ve açıklık esasına dayanır.


20 yüzyılın değerlerinden olan saydamlık veya şeffaflık bütün siyasi ve toplumsal düşüncelere damgasını vurmuştur. Rousseau'nun toplum sözleşmesi kuramında yer alan "genel irade" anlayışı da tıpkı şeffaflık gibi 20 yüzyılın dayatma ve eskimiş değerlerinden biridir.

Toplulukların ve cumhuriyetlerin genel bir iradeye dayanma ve bu ilkelere dayalı kaynaşmış bir topluluk olması gerektiği bugün geride kalmış geri bir fikirdir ve eninde sonunda nerede ve hangi koşulda yaşanırsa yaşansın sonu baskı ve tahakküme dönüşen bir yönetim anlayışı doğurur. Genel bir toplum iradesine ulaşma hedefli bir çaba buna karşı duranları tasfiyeye her zaman neden olmuştur.

21. Yüzyılın değeri saydamlık değil açıklıktır. Açıklık, toplumun her noktasını aydınlatma iddiasında olan saydamlığın tersine bazı noktaların gri, hafif karanlık ve hatta karanlık kalmasının ilerleme ve güven oluşumu için gerekli görür. (Özellikle bireysel özgürlükler ve yaşamı bağlamında) Böylece devlet ve baskıcılık yöntemlerinin bile ulaşamadığı bu bölgeler bireysel özgürlüğün kalelerine dönüşür.

Gelecek bu tür bireysel özgürlük kalelerinin birbirinden güç aldığı yüksek topluluk ve dayanışma duygularının oluşacağı olağanüstü güzel ve özgür bir dünyadır.

Bu bireysel özgürlük kalelerinde toplumsal yapıya aykırı şeyler olacakmış, dejenerelik hakim olacakmış korkusu 20. yüzyılın korkusudur. Bu korkudan korkarak yapılan baskı yöntemleri 20 yüzyılın demokrasi ve saydamlık adına yapılan baskı yönetimlerinin de öyküsü niteliğindedir.

Avrupa'nın ve Amerika'nın demokrasi adı altında toplum üstünde kurduğu baskıcı ve yok edici yöntemleri "karanlıkta bir şey bırakmamak, saydamlık" adı altında bireyin bütün haklarını ve özgürlüklerini yok edici bir devlet baskısına dönüştürmesi bir özgürlük paradoksu oluşturmaktadır.

Yeni bir düşünce geliştirmek yerine ileri düzeyde denilen ulusların geldiği yere ve kaosa bakarak "modernizm" ve "modernliğin" de bu olduğu fikrine ulaşmak kolaycılık olabilir ama gerçekleri yansıtmaz.

Bugünün modernizm yaklaşımı bireyin tümüyle özgürleşmesi ve açıklık esasına dayanır.

Modernliğin 20. yüzyılın sonunda o etiketi taşıyan uluslar TARAFINDAN totaliter rejimlere dönüştüğü gerçeği doğrudur. Bu konuda Türk aydınlanmasında da bir kafa karışıklığının olması bu geçiş dönemi nedeniyle olabilir.

21. Yüzyıl aydınlanmasının üç ana tema üzerinde ağırlık kazanacağını düşünüyorum. Biraradalık, Hoşgörü ve Kapsayıcılık. Bu tanımların oluşturduğu ve günümüz inanç ve yaşama biçimine uyumlu hale gelen "Modernizm " anlayışını da bu değerleri kapsayan bir üst çatı olarak değerlendirebiliriz.

Krizde olan "Modernizm" ve "Modernite" değil 20. yüzyıl gerçekliğinde bu tanımı almış düşünce, felsefe ve yönetim yaklaşımlarıdır. Din temelli yönetim yaklaşımı krizde olan bu yapıya karşı önemli ilerlemeler sağlamıştır ve sağlamaya devam edecektir çünkü başta batı olmak üzere 20 yüzyılın ileri tanımına giren toplumlar bir dönüşüm, ilerleme ve 21. yüzyılı kavrayan düşünsel, felsefi yaklaşımlar getirememişlerdir.

Bu da toplumla sürekli mücadele halinde olan düşüncelerin, geçici zaferlerine yol açmıştır.

Saydamlığın belirlemediği veya hedef alınmadığı hiç bir devrim 20. yüzyılda olmamıştır. Türk devriminin de bunu hedef alması ve geliştirmeye çalışması son derece doğaldır. 12 Eylül dönemi temsilcileri 1923 te gerçekleşen Türk devriminin değil onun karikatür haline getirilmiş "faşizan cumhuriyet kadrolarının" eseridir.

Baskı ve tehdit haline getirdiği temsili şey ne olursa olsun hedef aldığı şey bireysel özgürlüklerdir. Türk devriminin dinamizmini kaybederek gericileşmesi, baskıcı ve şekilci bir cumhuriyete dönüşmesi liderinin ölümünün hemen ardından devrimin önderliğini alan kadroların yetersizliğiyle başlamıştır.

Temel politikaları bile yürütme becerisi, kıvraklığından yoksun bu temsilciler köylülük ve din temelli düşünceler karşısında dayandıkları askeri seçeneği de arkalarına alarak toplum dinamiklerini geliştirmek yerine yasakçılığa dayanmışlardır.

Örgütlenmede ve hitabette usta din kökenli yönetim kadroları beceriksiz cumhuriyet kadrolarını her seçimde hallaç pamuğu gibi atmış, komik durumlara düşürmüştür. Bu nedenle "baskıcı, beceriksiz cumhuriyet kadrolarının" bu yenilgilerini Cumhuriyet ve "Modernizm"in yenilgisi olarak görmemek gerekir.

Din temelli yönetim yanlılarına karşı 21. yüzyılda yeni ve modern bir düşünce temelinde yeni bir dönemin başlayacağını düşünmek için de kahin olmayı gerektirmez. Çok kısa bir süre içinde zemini sağlam batı ve Amerika'da bu toparlanmaya, yenileşmeye ve "Modernizm" e katkı olacak gelişmeler olacak ve bugünün bireyi yok eden ve yerine "Topluluk iradesi" koyan devletler ve yöntemleri değişecektir.

Dinin durduğu yer her zaman aynıdır. Bugün gelinen noktada gelişen din değil (BUNUN MÜMKÜN OLMADIĞINI BİZZAT KENDİLERİ BİLİR) dine dayalı siyasi yönetim geliştirmek isteyenlerin taktikleridir. Hızlı öğrenen kendisinden önceki bütün baskıcı sistemlerin örgütlenme modellerini "örgütlenme modeli kodlarına" yükleyen, din oligarşisi "Modern" bir oluşum değildir.

Onu bugün kabul edilebilir durumda gösteren 20 yüzyılın aslında bugün terk edilmesi gereken değerlerine bağlı kalacağını beyan etmesindendir. Aynılık ve kafa karıştıran benzerlik buradadır. Terk edilmesi gereken 20 yüzyıl "saydamlığı", "topluluk iradesi" gibi yaklaşımlar din kökenli siyasal oluşumlarca kullanılınca toplumca batıcı yöntemler içinde bile görülebilmekte, algılanmaktadır.

Bugün "Modernizm" i oluşturan

    biraradalık (din ve etnik kökeni ne olursa olsun insanların birarada bulunma, yaşama, yönetme hakkı), hoşgörü (din kökenli olsun olmasın bütün düşüncelere yaşama, ifade ve gelişme hakkının tanınması, kapsayıcılık (toplumu oluşturan bütün değerleri kavrayan, kapsayan bir anlayışın yönetim dahil her yere hakim olması)

din kökenli siyaset yapmayı amaçlayan toplulukların kabul edebileceği şeyler değildir.

Bu nedenle de din temelli yönetim yaklaşımlarını "günün modernliği içinde bile olsa değerlendirmek imkansızdır.

Siyasal ve toplumsal yaşamda çok kısa anlar genelleştirilip özgünlük teşkil etmezler. 70 lerde toplumun dinamizmi olmaya aday bir liderin kişisel yetersizlik, yönetim beceriksizliğini duygularıyla kapatan tutkulu bir insan olması yerlerde sürünen cumhuriyetin son dönem kadroları üzerindeki etiketleri artırmaktan ve güvensizliği geliştirmekten başka iş görmemiştir.

Bu yapıda temel bir felsefeye dayanmayan bir kişinin liderliğinde bir siyasetin geliştirme yapamayacağı çok kısa sürede anlaşılmıştır. Şansını bu şekilde kullanan bu düşünce temsilcileri de toplumda bir daha buna yakın bir kabul görmemişlerdir.

Günümüzde gelinen yerin kabulu elbette gereklidir. Başarı ve çözüm 20 yüzyılda kalmış değerlerin yanıp küllenmiş ateşinin yeniden canlandırılmasına çalışmak yerine 21. yüzyıl değerleri olan biraradalık, hoşgörü ve kapsayıcılık üzerine oturan yeni bir "Modern Yaşam Platfortmu" oluşturmak, sabretmek ve geleceğe güvenmek olabilir.

 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..