Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '12

 
Kategori
Güncel
 

Gençlik geliyor da nasıl?...

Gençlik geliyor da nasıl?...
 

(UMARIM GENÇLER BU YAZIYI OKUR)

Bazen çok keyif alıyorum…

Gördüklerime dayanarak “Türkiye Cumhuriyeti Gençliği, her türlü bilgi birikimi ile gümbür gümbür geliyor” diyorum. Hemen arkasından bir başka olaya şahit olup “Eyvah… Geleceğimizi bu gençlere mi bırakacağız” diye dertleniyorum.

Aslına bakarsanız, geleceğin “Gençliğini” neye göre ölçüp biçeceğiz?

Geçen gün, bir televizyon yarışmasında, bir “Ses” dinletilip, arkasından yarışmacıya “Kimin sesi” diye sorularak soruluyor ve ‘’Turgut Özal, İsmail Cem, Rauf Denktaş ve Derviş Eroğlu’’ seçenekleri veriliyor. Bu arasında bocalayan yarışmacı, önce telefon jokerini kullanıyor. Telefondaki yakını ‘’Rauf Denktaş’’ demesine rağmen yüzde 50 jokerini de kullanıp şıkları ‘’Rauf Denktaş ve İsmail Cem’’ olarak ikiye indirmesine rağmen, karar veremiyor ve 3 bin liralık ödülü alıp çekiliyor.

Bu durum karşısında şaşıran sunucu Kenan Işık “Ne diyeceğimi, bilemiyorum’’ diyerek önce yarışmacıya sitem ediyor ve arkasından da şöyle diyor: ‘’Vah vah demek istiyorum. Biz kahramanlarımızı tanımak zorundayız. Bu sesi tanımamak, bu ülkede yaşayan sizin gibi genç bir kıza hiç yakışmadı. Bu sesin sahibi çoğunluğa karşı, zulme karşı direnen bir halk kahramanıydı. Bu yüzyılda çok fazla kahraman çıkmıyor. Yeni kaybettiğimiz ve gündemde olan kahramana, Rauf Denktaş’a rahmet diliyorum’’ diyor.

Örneğin, bu bir “Ölçü” olabilir mi?

Belki, biraz, ama bırakın Rauf Denktaş’ın sesini bilebilmeyi, ülkeyi yöneten, her gün göz önünde olan insanların daha “adını” bilmeyenler var. İstiklal marşının sözlerini bilmeyenler bile var.

Adama “Atatürk’ten başlamak üzere Cumhurbaşkanlarını say” desen, sırasından bile vazgeçsen sayamayan bir sürü adam çıkar.

Ne kadar “Pop” şarkısı varsa hepsinin adını sayar da “İki tane türkü, iki de sanat müziği parçasının adını söyle” desen, saymayı bi tarafa bırak “O ne ki” diye de sorar üstelik…

Sorsak “Bu ölçü olur mu” diye?... Bilemem, olur mu, siz söyleyin.

Şehirlerimizin harita üzerindeki coğrafi yerlerini “Gösterin” desek, bırak şehirleri, kendi doğduğu yeri bile harita üzerinde bulamayanlar çıkacaktır.

Benzer birçok örnek göstersek, çoğunda aynı şeyleri görürüz.

Mesela, “Forma” olarak giydikleri kıyafetlerine bir bakın, ne görüyorsunuz?

O “Forma” olarak giydiklerine “Şekil” olarak bakıp “Keşke hiç giymeseler daha hayırlı olur” dediğim çok olmuştur. Yaka bir tarafta, paça bir tarafta, ayakta rastgele ayakkabı…

Geriye doğru dönüp baktığımda, bugünün gençlerinden “Yaşama tarzı” olarak da “Bilgi” edinme bakımından da farklılığımızı görüyorum.

Yaşama tarzımız bugünün gençliğinden, o günün koşullarına göre hiç de aşağı kalır tarafı yoktu, hatta biz daha da “İyi durumdaydık” diyebilirim. Hiç değilse taşı havaya attığımızda, başımızı altına tutabilecek kadar cesaretimiz vardı.

Türkiye, bugünlere “O günkü” üniversite öğrencilerinin “Bilgi” ve “Cesaretleri” ile geldi.

Peki, beğenmediğimiz, korktuğumuz ne?...

Elbette ki “Eğitimin” öneminden söz ediyorum…

Her geçen gün orası-burası ile oynanan, yozlaştırılan, öğrencileri “Robot” haline sokan eğitim sistemi ve o sistem ile büyüyen neslin yetiştirdiği gelecek, ancak bu kadar olur…

Deneyin… Etrafınızdaki 10 gence sorun bakalım, kaçı “Günlük gazete” okuma alışkanlığına sahip…

Sorun, ders kitabı dışında ayda kaç kitap okur…

Rauf Denktaş’ın sesini tanımamış…

Atatürk’ün sesini ver bakalım kaç kişi tanıyacak…

Sesini bırak, bayramların kutlama şeklinden bile rahatsız olanların eğittiği gençlik ile nereye kadar gidersiniz, onu düşünmeye bakın…

Peki sorun "Gençler"de mi?

Bu soruya "Evet" demek, büyük günah ve gençlere de iftira atmak olur.

Sorun, onları yetiştiren bizlerde ve bütün bu “Olumsuz” düşüncelere rağmen, yine de gençliğe güven duymaya gayret ediyorum…

17 OCAK 2012
İBRAHİM PEKBAY

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..