Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '11

 
Kategori
Tarih
 

Gerçek - Yalan -2

Kendime verdiğim sözü tutamadım. Her gün bir yazı sözü vermiştim kendime, dünü atladım. Hala sözümdeyim. Açığımı kapatacağım !

Tarih, demiştik, yazının bulunması ile başlar. Yani, olayların yazıya dökülebildiği zaman, "Tarih" başlar. Şimdi size tam ve doğru olarak tarihin bilim olarak ne zaman ele alındığını, ilk olarak ne zaman bilimsel anlamda tarihin üzerine eğilindiğini söyleyemem. Fakat, bugün, Tarih, bir bilimdir. Üniversitelerde, çok büyük kürsülere sahiptir. Dünya, çok önemli Tarihçiler yetiştirmiştir. Bu önemli tarihçiler, tarihsel olayları incelerken, o olayın öncesini ve sonrasını da incelemişlerdir.

Her olay, bazı sebeplerden doğar. Birşeyler, o olayın olgunlaşmasını sağlar, ona ortam hazırlar. Dünlerde olgunlaşan olay, bugün patlar, olur. Bu oluş, yarının olaylarını hazırlayan, olgunlaştıran, oluşturan şeydir aynı zamanda. Kendisi, başlıbaşına bir adla anılabilse bile, aslında öncesindeki ve sonrasındaki olaylarla anılır. Gerçek tarihçiler, tarihi böyle inceler.. Bir olayı, çırılçıplak alıp, sadece onu araştıramazsınız. O olayın öncesini bilmek zorundasınız. Önce neler olmuştu? Önce kim, ne yaptı? Pek iyi, bu olayı kim hazırladı? Olan bu şeyden kimlerin çıkarları var ya da olabilir? Toplumsal olaylara etki eden güçler, hemen sonuç almak için bunu yapmazlar. Kemikleşmiş bir rotaları vardır. Onları o rotada tutacak her olayı desteklerler. Hedef uzak olabilir, Bin yıl sonrası için konulmuş bir hedef de olabilir bu yolun sonundaki hedef. Ama, yürüyüş, kararlı, yüksek iradeye dayanan ve eylemcidir. Bütün köklü devletlerin böyle hedefleri vardır ama, hepsi yürüyemez bu yolda. Keskin irade ve toplumsal birliği sağlayamamış devletler, küçücük bir fındık kabuğu gibi, en küçük çalkantıda devrilirler. Kökleri olan, tarihi olan, devlet geleneği olan, tarihi olan devletler, yaşamaya devam ederler. Onlar da sallanırlar, onlar da sarsılırlar ama, yürümeye, bazan kör - topal da olsa, devam ederler. Bazı zaman, yürüyüşleri yavaşlar ve hatta, geriye bile gittikleri olur. Sonra, toparlanır, silkinir, kalkarlar ve ileri yürüyüşlerine devam ederler! Ama, bu arada, birilerinin önlerine geçmesi kaçınılmazdır. O bin yıl sonrayı hedefleyen irade, bu arada, epey yol alır. Mazlum devletlere düşen, birliklerini tam ve sıkı tutmaktır. İngiliz'in, sonrasında, biraderi ABD'nin en çok kullandığı ve en çok işe yarayan işgal yöntemi, "Parçala ve hükmet ! " cümlesinde sloganlaştırılabilir. Bize ve bizim gibi ülkenere düşen, parçalanmamaktır ! Birliğin korunmasıdır ! Kardeşlikten ödün verilmemesidir !  Yarınlarda tarihçiler, ikibinli yılların başlarındaki Türkiye'yi incelerken, "Bölündüler ve hükmedildiler ! " diyememelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bize gökten zembille inmedi !!  Tırnaklarımız, dişlerimiz, çırılçıplak, kan içinde ayaklarımız, kadınlarımız, öküzlerimizle kazandık biz Cumhuriyetimizi!!

Bugün, birileri çıkıp, Atatürk'ü eleştiriyor, bırakınız eleştirmeyi, hakaret ediyor !! Acaba diyorum ben, bu şahıslar, Atatürk'ümüz ve Şanı Büyük Ordumuz olmasa idi bugün ne olarak yaşayacaklardı?! Yorgo mu, Pierre mi, Ricardo mu, Adam mı, onlara ne diye seslenecektik?!

Çok şükür, hala, Türkiye Cumhuriyeti var, çok şükür, Atatürk'üm hala başlarımızın üstünde Güneş gibi parlıyor ! Çok şükür ki, halkımız, birlik ve beraberliğin ne demek ve ne kadar değerli olduğunu çok iyi biliyor !!

Bir sonraki yazıma, yukarılarda biryerlerde koptuğumuz noktadan devam etmeye çalışacağım.

 Sevgi ile kalın !!

 
Toplam blog
: 5
: 194
Kayıt tarihi
: 21.11.11
 
 

31 Mayıs 1970 günü, Sivas- Yıldızeli'nde, iki öğretmenin çocuğu olarak dünyaya geldim. 5 yaşıma k..