Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '13

 
Kategori
Spor
 

Gerçek Hollanda'dır, Türkiye bir illüzyondur!

Uzun yıllardır yoğun çalışma şartlarım nedeniyle sadece Bayramlarda izin kullanıyorum ve bu yıl çok da planlı olmayan bir şekilde kendimi Sakız Adası'nda buldum. 
 
Sakız Adası, Türkiye'ye en yakın komşu adası ve bunun getirdiği sonuçlardan biri yoğun Türk turist nüfusuna sahip olması; biz de bunun parçası oluverdik. 
 
Çeşme'ye kırk beş dakika uzaklıktaki bu komşu adası kendisine gelen misafirlerini gayet güzel karşılıyor ve ağırlıyor. Aynı tatili ülkemizde büyük bir ihtimalle iki kat pahalı şekilde tamamlamak mümkünken, bütçenize dost bir bayram geçirmenin güzel bir alternatifi olarak orada duruyor. 
 
Turizme ait bu girişten sonra spor gündemine doğru yavaş yavaş girmeye çalışalım. 
 
Bir kere Türkiye'den uzak kalmanın en önemli eksiklerinden bir tanesi internet sorunu; interneti en üst düzeyde kullanan ve haberleşmenin temel aracı olarak gören benim gibi biri için böylesi yoksunluk çok şey demektir. 
 
Hemen kısa yoldan bir itirafta bulunmam gerekiyor ne Estonya ne Hollanda karşılaşmalarını izlemeyedim. 
 
Bu yazı zaten maçlardan bağımsız temel bir felsefei sorun üzerine kurulacaktır. 
 
Grubun ilk maçı olan Hollanda eşleşmesini Amsterdam'da izledikten sonra Türkiye'deki maça da gitmeyi çok istiyordum ancak olmadı. 
 
Hollanda, taraftarı, futbolu ve ona yaklaşımı ile zaten Dünya Kupası'na en çok yakışan ülkelerden biri olarak ön plana çıkıyordu. 
 
Ya ülkemiz? 
 
Açıkçası Türkiye'nin bu turnuvanın başından beri yaşadıklarını alt alta topladığımızda kendimizi nereye yerleştirmemiz gerektiği konusu fazlasıyla belirsizleşiyordu. 
 
Özellikle "Fatih Terim polemiğinin" modern futbol ülkelerinin hangisinde yaşanacağını cevabını aramak bile gereksiz bir çabadır. Çünkü ne futbol bu kadar hayati bir sorundur ne de çözüm bu kadar karmaşıktır. 
 
Elde kalanlara bakar mısınız? 
 
Abdullah Avcı gibi genç bir teknik adam bütün vizyonunu yitirerek bir köşeye çekilmek zorunda kalıyor...
 
Fatih Terim'e yapılan teknik direktörlük teklifi sonrasında Galatasaray kulüp olarak karışıyor; kısa bir süre sonra Fatih Terim kapı önüne koyuluyor, İtalya'nın en karizmatik futbol kişisi anında takımın başına getiriliyor...
 
Fatih Terim mucize yaratan bir büyücüymüş gibi ortaya çıkıyor, herkesi bu mucizeye inandırıyor; esas illüzyon da bu olsa gerekir. Futbol tek adamın üstesinden geleceği kimsenin bilmediği bir şeye dönüşüyor ve buna da futbol kamuoyunun en ileri gelen kişileri de safça inanıyor...
 
Fatih Terim'in arkasında ulusal bir duruş sergilenmesi gerektiği yönünde açıklamalar geliyor...
 
Abdullah Avcı'yı, Fatih Terim'den ayıran şey nedir, neden ulusal birliğimizi bu genç teknik adamın arkasında sağlayamıyoruz, sorusunun cevabı kimsenin ilgi alanına girmiyor...
 
Sonuç? 
 
Abdullah Avcı'nın bıraktığı yerde bitiyor herşey... 
 
Peki bu kadar yaşanan şeyler ne içindi? 
 
Her aşamasında samimiyetsizlik, içten olmayan, geleceğe dönük hiçbir birikim yaratamayan, öğretici olmaktan uzak bir tecrübe; niye yaşadık biz bu son üç ayı? 
 
Ünal Aysal, Fatih Terim'le çalışmayı en başından beri istemiyordu; Fatih Terim bunu çok iyi biliyor ve kendisine alternatif yaratma amacındaydı... 
 
Gazetelerin köşelerinde güncel tatsız haberler; milli takım üzerindeki pazarlıklar Abdullah Avcı görevdeyken başlamış! 
 
TFF Başkanı, Galatasaray Başkanını arıyor, teknik direktörünü istiyor, diğeri "seve seve" diyor; sonra "yok öyle bir şey" şeklinde açıklama geliyor. 
 
Doğruyu söyleyen kim, sorusu aklımıza bile gelmiyor; böyle sorular sormayı çoktan bıraktık!
 
Ünal Aysal, çalışmak istemediği teknik adama 2 yıl sözleşme öneriyor. Teknik direktör bunu kabul etmiyor. 
 
Mancini ile aylardır görüşüldüğü yönünde bilgiler sızıyor bir yerlerden; fotoğraflar... 
 
Abdullah Avcı ile başarı gösteremeyen futbolcular, Fatih Terim'le mucize yaratacaklarını ifade ediyorlar. Yapabileceklerini de görüyoruz. 
 
Ta Hollanda maçına kadar! 
 
Bütün bunlar fazla değil mi? 
 
Sıradan bir futbolsever için bütün bunlardan çıkaracağı, öğreneceği ne olacaktır? 
 
Kimse işini doğru yapmadığı, sürekli birbirinin üzerine sorumlulukları attığından geriye zaten doğru bir şey çıkamaz. 
 
Doğru sadece gerçeklerle kurulabilir. Gerçekler sorumluluk gerektirir, herkesin elini taşın altına koyması, paylaşmak; üzüntüyü de sevinci de. 
 
Gerçeğin yerine illüzyon koyduğunuzda onun ömrü gösteriyle sınırlı kalıyor. Herkes sonucun ne olduğunu üç aşağı beş yukarı biliyor, şapkada tavşan olmadığını da ama yine de onu izlemeyi severek tercih ediyor. 
 
Ne güzel değil mi? 
 
Böyle bir seyirci topluluğu ve sahne oldukça illüzyonistler de gösteriye devam edecektir. 
 
Gerçek Hollanda'dır, Türkiye bir illüzyondur! 
 
 
 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..