Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '10

 
Kategori
Gönüllülük
 

Gerçek iyilk 1

Herkes dünyanın giderek kötüye gittiğinden bahsediyor. Büyükler “bizim gençliğimizde ...” İle başlayan karşılaştırma cümleleri kuruyorlar. Özetle, bugünkü düzenden memnun değiller. Ekonomik, ahlaki, insani, ekolojik, sosyolojik ve daha bir çok bakımdan bugünün düne kıyasla hiç de iyi olmadığını pek çok kişi görüyor, söylüyor. Bunlar sadece Türkiye’ye özgü olgular da değil, tüm Dünya’da benzer durum sözkonusu.

Bunları görüp düşünürken, aklıma hep bir soru geliyor. Daha iyiye ulaşmak için ne yapmalı, ne yapılabilir? Bir kişinin çabasından ne olur vs. Bu yazıda belki ham düzeydeki önermeleri sıralayacağım. Belki daha da detaylandırırım. Bir yazmaya başlayalım, bakalım neler çıkacak?

“Daha iyi” nedir, hangi konuda, neye göre daha iyi? Belki “daha”sı olabilir ama her “daha” gerçekten iyi midir? Ya da her şeyin “daha”sına gerçekten ihtiyacımız var mı? Bu işin ölçüsü nedir? Tabi böyle genel bir şeyden bahsedildiğinde yüzeysel kalabiliyor, ama içine girersek de detaylarda boğulma riski var deyip bu riski alacağım.

Biraz sıfatlara bakıp ısınma hareketlerine başlayalım..Daha güzel, daha büyük, daha güzel, daha zengin, daha çok, daha geniş, daha lüks, daha dindar, daha uzun, daha akıllı, daha teknolojik, daha mutlu vs.

Türkçe’de azı karar çoğu zarar diye bir deyim var. Gerçekten modern zamanlarda her şeyin “daha”sını ararken “karar” sınırının ötesine geçiyor olabilir miyiz? Yani daha zengin olmanın sınırı nedir, bunun sınırının bilinmemesi, birilerinin zenginliğinin başka birilerinin akıl almaz ölçüde fakirliğine yol açıyor olabilir mi? Ya da teknolojinin bu kadar sınırsız olmasının dünyaya ekolojik anlamda verdiği zararı konuşmayacak mıyız?

Çok temel düzeyde konuşursak, insanlığın ilk zamanlarında indirilen dinler, temel olarak bu “daha” hırsını törpülemeye dönük önlemler almaya çalışmıştır. Hz.Muhammed komşusu açken tok yatan bizden değildir diyerek paylaşmanın değerini vurgulamıştır. Yine Ramazan ayında tutulan oruç, eski zamanlarda insanların açlığın, aç insanların neler hissettiklerini anlamaları ve iradelerini güçlendirmede önemli bir rol oynamıştır. Bunu yapanlar aynı zamanda Allah’ın sevgili kulu da olmaktadırlar.

Modern çağda şirketler yaptıkları bağışlarla vergi indirimlerine hak kazanabilmektedirler. Bazı yardım kuruluşlarına yapılan bağışlar sınırsız olarak vergiden düşülebilmektedir.

Günümüz Türkiyesi’nde bunlara ilave olarak, daha dindar görünenler bazı imtiyazlara sahip olabilmektedirler.

Özetle, bunların hepsini bir soruda özetleyebiliriz. Gerçekten hiç karşılık beklemeden iyi olmak mümkün müdür?


Trafik ışığı olmayan bir noktada karşıdan karşıya geçmek için bekleyen bir yayaya yol vermenin arkasındaki motivasyon nedir?

Yolda dilenen bir dilenciye para vermenin gerekçesi ne olabilir?

Bir çiçeği sulamanın, bir sokak kedisine mama vermenin sebebi nedir?

Asansöre binerken ya da bir kapı ağzında yanınızdakine yol vermemize ne neden olur? Bir yaşlıya ya da engelli birine yolda yardımcı olmaya ne iter?

Çalıştığımız işyerine hizmet almaya gelen birine güleryüz göstermenin, işini hemen çözmenin mantığı ne olabilir?

Bu saydıklarımı tam ters açıdan da sorabiliriz? Örneğin trafik te başkasının yol hakkı olmasına rağmen önce geçmeye çalışmanın nedeni nedir?

Özetle diyorum ki, bunları artık düşünmeye başlayalım. Arkasında mutlaka bir çıkar, bir aferin, bir sevap, bir terfi beklemeden iyi olmaya çalışalım, sadece iyi insan olduğumuz için yapalım bunu. Bir şeyden korkmadan da iyi bir şeyler yapılabileceğini kanıtlayalım. Trafik te kavga etmeyelim, okul da öğrencimizi, evde eşimizi dövmeyelim, bir şeyi tartarken gramaj dan çalmayalım, muayene ederken insanca davranalım, öğretirken baştan savma değil, eksiksiz öğretelim, devletin malı deniz yemeyen domuz demeyelim, ihtiyacımızdan fazla tüketmeyelim, sokakta girdiğimiz umumi tuvaletin suyunu da boşa akıtmayalım, trafikte başkasını yolunu ve zamanını gaspetmeyelim, maçta kavga, hakaret etmeyelim. Çocuğumuzu yetiştirirken, biri sana vurmadan önce sen ona vur demeden büyütelim, insanlara dostluk elini uzatmayı küçükten öğretelim. Kimse görmese de yanlış, kötü davranışlardan kaçınmak gerektiğini anlatalım.

Ama bunları kendimiz için yapalım, bunları yapınca ya da kötü şeyleri yapmayınca, akşam yatağımıza yattığımız zaman kendimizi ne kadar iyi hissedeceğimizi düşünelim. Bunların çoğu günlük hayatımızda kolaylıkla yapabileceğimiz şeyler.

Diğer tarafta büyüklerimiz var. Politikacılar, devlet adamları. Bunlar yaptıkları ya da yapmadıkları ile koca bir toplumu etkiliyorlar. Onlar da bu mantıkla hareket etseler toplumun çok daha az gergin hissedeceğini düşünüyorum. Politikacıların dürüst ve samimi bir söylem içinde olmalarını bekliyorum. Zaten yapılmaması gereken kötü şeyleri “Jest mahiyetinde yapmadıkları”nı bizlere anlatmaktan çok ya da bunun için bizden aferin beklemeden, yaptıkları iyi şeyler kadar yapamadıkları ya da eksik yaptıkları şeyleri de açık yüreklilikle söylemelerini bekliyorum. Bu tür bir söylem siyasetin geneline hakim olduğu taktirde, toplumun kısa sürede çok olumlu bir çizgiye yöneleceğine inanıyorum.

Bu nedenle gelin yarın sabah gerçek bir iyilik hareketi başlatalım. Sabah uyandığınızda eşinize, çocuğunuza, annenize, babanıza, arkadaşınıza, sevgilinize günaydın diyerek başlayın güne. Kapıda apartman görevlisine selam verin. Yolda karşıdan gelen araca yol verin, belki eskiden bunları yapmıyordunuz, ama yaptığınızda kendinizi daha iyi hissedeceğinize eminim. Sizin günaydın dedikleriniz, yol verdikleriniz de aynı şekilde başkalarına bunu yansıtacaklardır, siz de emin olun. Bu en basit düzeyde bir başlangıç olacaktır.

Bu yazıyı çok naifçe yazılmış bir yazı olarak görmeyin lütfen, arkasında ciddi bir düşünce var, inşallah sonraki yazılarımda detaylandırıp içini dolduracağım.

 
Toplam blog
: 29
: 803
Kayıt tarihi
: 22.08.07
 
 

40 yaşındayım. Bankacılık sektöründe çalışıyorum. Bankacılık, finans, ekonomi ile mesleğim gereği il..