Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Geri dönmek..

Geri dönmek..
 

Benden gitmek anlama ve anlatma çabası göstermemekti. Bilir ki bu ben harcamıştır kendi benini ama hoşnuttur, birazcık ustalık almıştır hayattan.. Güzeldi yaşadıkları ben in; bin güzel, bin acı...

Neyse zaman dı esas olan ve zaman sensin… Sendin değil.. Bu ne demek kendini tabi kılmak ona kendini ve beni… Herkesin bir hayatı tüketişi vardır, kendi benimin ki de böyle…

Ve hiç bir şey beklememek.. İnsan bazen böylesi bir çelik disiplini yaşatamaz; beklememeyi beceremez… Sabırsızdır, acele eder elinden akıp gider çünkü hayat.. İnsan üstün canlı üstelik.. bekler elinde olmadan, muhtaç…

Tek bişeye muhtaç sevmek ve karşılığında da sevilmek..

Her diyologsuzluğun bir şifresi vardır yeni, beyaz bir sayfa açılabilmesi olanağı verir.. Şifre niyetimiz saf ise yeniden diyalog olanağı verir. Belki bir defaya mahsus belki bi çok kez.. Belki de işe yaramaz...

İnsanlar bazen birlikte bir resimden içeri girerler, güzel resimler verirler hayata.. Bu resimleri güzel tutmak biricik sayfalarını temiz tutmak güzeldir. Tutunamazlarsa ne olur; hiç, hayat devam eder.. Bazıları için daha kolay devam eder bazıları için daha zor, maskelerimize gösterdiğimiz uyumla ilişkili belki..

“Dertli Hegopik” bu ilişkisinin şifresini çözmüş; biraz önce ilan etmiş, şifre: “ Karahisar Kalesine tırmanalım mı?” sorusu imiş.. Gerisi şifreyi okumanıza kalmış..

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=69159 “Dertli Hegopik”

Devamı herkes kendi beni ile hesaplaşsın…

Ben aslında nükleer santrali yazacaktım.. Nükleer santral kurulmasına onay vermek ve bu onaya sessiz kalmak gelecek nesillere çoluğumuza çocuğumuza kötülüktür, hainliktir. Nedenlerini saymaktan usandık..

Sinop cennetini cehenneme çevirecek santralin kurulmasına müsaade etmeyelim..

Cahit Koytak tan bir şiir paylaşmadan gitmeyeyim..

"Kendi kendine ney dersi, kaval dersi, klarinet dersi

Elli sekiz yaşında başladım, üflemeye
Ve günde bazen bir, bazen iki, bazen üç saat,
Bazen de gün boyu, gece yatana kadar
Bıkmadan, usanmadan
Üç yıldır üflüyorum kamışa;

Nefesim tükeninceye kadar da
Üflemeye devam edeceğim bu gidişle,
Tıpkı Hindistan’ı almadan
Babil’e dönmemeye kararlı
Eski moda bir cihangir gibi, inatla.

Yahut cihangirleri umursamayan
Ve gönlünün sesini kavalıyla
Onlardan çok daha uzaklara,
Burçlara, yıldızlara ulaştırmasını bilen,
Dicle kıyısında bir çoban gibi…

Üfleye üfleye, o cansız, dilsiz boruyu
Önce benimle konuşmaya,
Sonra benim gibi konuşmaya,
Sonra benim yerime konuşmaya
Razı ederim, sanıyorum.

Böylece, ölmeden, dağa taşa, kurda kuşa
Ve insanlara gösterebilirim, sanıyorum,
Bir şairin bir kraldan,
Bir çobanın da bir şairden daha uzağa
Ulaştırabildiğini yüreğinin sesini"

20 Mayıs 2008

 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..