Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '19

 
Kategori
Blog
 

Gerisi Hikaye

       Anne olmak yada baba olmak nedir? Hep derler ya; anne baba olmadan bilmezsiniz diye… Anne olmak; çocuğunuz yere düştüğünde düştüğü yeri dövmektir canını yaktı diye. Kanayan yarasını öpmektir, incitmekten korkarak. Dokuz ay karnında taşırken bir şey olmasın diye yediğine, içtiğine, yaptığı harekete ve hatta duygu durumuna dikkat etmektir. Ateşlendiğinde, öksürdüğünde, burnu aktığında onunla beraber hasta olmaktır. Ya babalık… Aç kalmasın diye gece gündüz çalışmaktır. Gururla elinden tutup gezmektir. Evladına koruma kalkanı olup dışarıdan gelecek her şeye duvar olmaktır. O okulunu sıkıntı çekmeden okusun diye cebindeki deliğin büyüklüğüne aldırmadan canın sağ olsun diye bilmektir. ‘’Yürü evladım, sen yürü ki ben de yürüyeyim!’’ diye bilmektir. Kışına dağ, yarasına merhem olmaktır babalık.

        Son yıllarda ülkemiz cehennem ateşlerinde kavruluyor. Gencecik fidanlar bu yangınlarda birer birer toprağa düşüyor. Anaların babaların yürekleri yerinden sökülüp, evlatlarıyla beraber toprağa gömülüyor. Anneler babalar evlatlarıyla beraber ölüyor, öldürülüyor… Hal böyle olunca sadece ana babaların değil millet olarak hepimizin yüreğine korlar düşmektedir, sıradaki evladın belki bizimkisi olması korkusuyla…

         İster dinsel ister tarihsel olsun bilindiği kadarıyla ilk kardeşkanı Habil ile Kabil arasında yaşanan kıskançlık ile dökülmüştür. O günden beri yaşlı dünya nice savaşlar, nice terör olaylarına şahitlik etmiştir. Gelişmişlik, teknoloji, bilinçlenmek insanlar arasındaki husumeti çözmek yerine savaşları çoğaltmış hatta içine birde teknoloji girince daha çok canı yakar olmuştur. Şimdi sizlerle Mevlana’nın Mesnevisinden bir bölümü paylaşmak istiyorum. İstiyorum zira bazı kardeşi kardeşe kırdıran oyunlar ilk çağlarda ne ise zamanı güncel olarak şimdi de o gözüküyor. Ve tarihin her döneminde insanlar bu tuzaklara düşüyor. Biraz uzun ama lütfen sıkılmadan dikkatlice okuyun, bana hak vereceksiniz.

‘’ Vezirin her emîri ayrı ayrı veliaht yapması;

 650. Neden sonra o emîrleri yalnız ve birer birer çağırıp her birine bir söz söyledi. Her birine “İsâ dininde Allah vekili ve benim halifem sensin, Öbür emîrler senin tâbilerindir. İsâ, umumunu senin taraftarın ve yardımcın etti. Hangi emîr, baş çeker, tâbi olmazsa onu tut; ya öldür yahut esir et, hapse at. Ama ben sağ iken bunu kimseye söyleme, ben ölmedikçe, reisliğe talip olma.

655. Ben ölmedikçe bunu hiç meydana çıkarma. Saltanat ve galebe dâvasına kalkışma. İşte şu tomar ve onda Mesîh’in hükümleri... Bunu ümmete tasih bir tarzda oku!” dedi. O, her emîre ayrı olarak şunu söyledi: “Allah dininde senden başka naib yoktur!” Her birini ayrı ayrı ağırladı. Ona ne söyledi ise buna da onu söyledi. Her birine bir tomar verdi, her tomar öbürünün zıddını ifade ediyordu.

660. O tomarların metni “Ya” harfinden “Elif” harfine kadar olan harflerin şekilleri gibi birbirine aykırıdır. Bu tomarın hükmü, öbürünün zıddıydı, bu zıt diyeti bundan önce bildirdik. Vezirin halvette kendini öldürmesi Ondan sonra daha kırk gün kapısını kapadı. Kendisini öldürüp varlığından kurtuldu. Halk onun ölümünü haber alınca kabrinin üstü kıyamet yerine döndü. Bir hayli halk onun yası ile saçlarını yolarak, elbiselerini yırtarak mezarı üstüne yığıldı.

665. Arap’tan ,Türk’ten, Rum’dan, Kürt’ten oraya toplananların sayısını da ancak Allah bilir. Mezarın toprağını başlarına serptiler. Onun derdini yerinde ve dertlerine derman gördüler. Bir ay ahali, mezarı üstünde gözlerinden kanlı yaşlara yol verdiler. Onun ayrılığı derdinden padişahlar da, büyükler de, küçükler de ah u figan ediyorlardı. İsâ Aleyhisselâm ümmetinin emîrlere “ İçinizde veliaht kimdir? “ diye sorması Bir ay sonra halk dedi ki: “Ey ulular! Siz beylerden o vezirin makamına oturacak kimdir. Ki biz o zatı, vezirin yerine imam ve mukteda tanıyalım. Elimizi de, eteğimizi de onun eline teslim edelim.

……………………………..

695. O reisin ölümünden sonra kalktılar, yerine bir vekil istedilerdi. Emîrlerin veliahtlık için savaşları ve birbirlerine kılıç çekmeleri O emîrlerin birisi öne düşüp o vefalı kavmin yanına gitti. Dedi ki: “İşte o zatın vekili; zamanede İsa halifesi benim. İşte tomar, ondan sonra vekilliğin bana ait olduğuna dair burhanımdır.” Öbür emîrde pusudan çıkageldi. Hilâfet hususunda onun dâvası da bunun dâvası gibiydi.

 700. O da koltuğundan bir tomar çıkardı, gösterdi. Her ikisinin de Yahudi kızgınlığı başladı. Diğer emîrler de bir bir katar olup (birbirlerinin ardınca dâvaya kalkışıp keskin kılıçlar çektiler.) Her birinin elinde bir kılıç ve bir tomar vardı; sarhoş filler gibi birbirlerine düştüler. Yüz binlerce Hıristiyan öldü, bu suretle kesik başlardan tepe oldu. Sağdan, soldan sel gibi kanlar aktı. Havaya, dağlarcasına tozlar kalktı.

 705. O vezirin ektiği fitne tohumları, onların başlarına âfet kesilmişti. Cevizler kırıldı; içi sağlam olan, kırıldıktan sonra temiz ve lâtif ruha malik oldu. Ancak ten nakşına ait olan öldürmek ve ölmek, nar ve elmayı kırmak, kesmek gibidir. Tatlı olan nardenk şerbeti olur, çürümüş olanın ise bir sesten başka bir şeyi kalmaz. Esasen mânası olan meydana çıkar; çürümüş olan rüsvay olur, gider.’’

          Dünya üzerindeki çoğu şeyi birkaç ailenin yönettiğini artık sağır sultan bile duydu, biliyor.  Merkez bankaları, petrol rafinerileri, yer altı kaynakları ve bununla birlikte ticareti yapılan akla gelen ne varsa her şey… Onların ol demesiyle olmakta, dur demesiyle durmaktadır. Sanal kaoslar ve krizler yaratarak güçleri ellerinde tutmaktadırlar.

        Şimdi asıl soru şu; ülkemizin içine çekilmeye çalışılan kaosu neden kör gözler görmüyor. ‘’Naibim sensin!’’ diyen vezir gibi herkesin ekmeğine bir parça bal süren ‘’yürü koçum arkandayım’’ yalanının daha ne kadar peşinden gideceğiz. Türk’e dönüp ‘’Sonuna kadar haklısın, tabiî ki terörle mücadele etmelisin, destekliyoruz!’’diyen dost görünümlü akreple, Kürt kardeşime dönüp ‘’Yıllardır vatanında vatansız ve ülkesizsin. Hadi bir gayret et, sınırını çiz, ülkeni kur!’’ diyen dost görünümlü akrep aynıdır. Vezirin oyununa gelmemek gerek. Hiçbir ananın, hiçbir babanın ve de hiçbir evladın yüreği yanmamalı. Sevgililer sevdiklerinden ayrılmamalı. Koltuk sevdasında olanların, din üzerinden, kan üzerinden siyaset yapanların oyununa gelmemeli… Zira her iki tarafta da anaların ve de babaların yüreği yanıyor.

Gerisi hikaye…

GÜLHAN GENÇ / 2017 - İSTANBUL

 
Toplam blog
: 11
: 165
Kayıt tarihi
: 26.01.18
 
 

  Kelimelerle tanıştığım gün başladı edebiyata tutkunluğum. Önce kelimelerden cümleler kurmayı öğ..

 
 
 
 
 
Toplam blog
: 11
: 165
Kayıt tarihi
: 26.01.18
 
 

  Kelimelerle tanıştığım gün başladı edebiyata tutkunluğum. Önce kelimelerden cümleler kurmayı öğ..