Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '10

 
Kategori
Eğitim
 

Geriye dönüşlerle Milli Eğitime bakış -1

Geriye dönüşlerle Milli Eğitime bakış -1
 

Millî Eğitim, Cumhuriyetin ilk yıllarından beri çözülememiş, temellendirilememiş gerçekten önemli bir mesele. Siyasiler tarafından, siyasi iktidarların her “el” değişmesinde az ya da çok yazboz tahtasına çevrilmiştir. Okullaşma oranı tek parti döneminde (hatta daha sonraları da) çok düşük olduğu için üretilen projelerin uygulanması da çok göze batmamış hatta geniş kitlelerin haberi bile olmamıştır.

[ Dipnot-1: Cumhuriyetin ilân edilmesinden epeyce sonra Ankara’dan “lâci”leri çekmiş yola çıkmış bir grup Anadolu’da bir köye gider. Köylülerle sohbet ederken köylülerden biri:

-Padişah efendimiz nasıl, diye sorar.

Gruptan biri:

-Padişah yok artık. Cumhuriyet kuruldu. Artık çok daha hürsünüz, der. ]

Diğer bir deyişle “okumak” o zamanlar “seçkin” bir grubun “arka bahçesi”ydi. Atatürk’ün, 13.5 milyon nüfusun 13 milyonu köylü iken söylediği “Köylü milletin efendisidir.” vecizesi sadece iyi niyetli bir “sırt sıvazlama”dır. Yolu, elektriği olmayan köyler. Sıtma, bit, pire ile boğuşan köylüler. Şehirlere çıktıklarında jandarmalar tarafından kılığı kıyafeti yüzünden köylerine geri gönderilen köylüler. Ankara’da Ulus’a çıkamayan (görüntü kirliliği yapıyorlar gerekçesiyle) köylüler. Hatta rivayet odur ki koca âşık, Veysel Şatıroğlu, kılığı kıyafeti ve görüntüsü yüzünden devlet ricali tarafından huzura kabul edilmez.

[ Dipnot-2: Roman da olsa temeli tarihi bilgilerle atılmış, aslında İzmir Suikastı girişimini anlatan Yılmaz Karakoyunlu’nun “Üç Aliler Divânı” adlı eserinde yukarıdaki konuya ait birçok trajikomik diyalog var. ]

Ve en anlaşılmazı, yapılan “inkılâplar” içinde gerçekten “devrim” kelimesinin karşılığına olanı (Devrimdir çünkü Arap alfabesi kaldırılıp yerine Latin alfabesi konmuştur. Inkılâp “rotüş”ü açıktır. Ama devrim kökten değişikliktir.) “Alfabe inkılâbı”dır. Zaten düşük olan okuma yazma oranı neredeyse sıfırlanmıştır. Halk bir gecede “dilsiz” kalmıştır. Dahasını da söyleyeyim: Alfabe “devrim”inin yapıldığı ilk yıllarda gazeteler birebir metinler halinde çıkardı. Bir yanda “eski” Türkçesi, hemen yanında Latin alfabeli metin… Ama bıkılmış ki halk alıştığı “eski” Türkçe metinleri okuyor bu uygulama da kaldırılmıştır.

Sözlerimi tarihin derinliklerinden günümüze getireyim: Bir kere yine haklarını teslim edelim ki bu iktidarın alkışlanacak bir uygulaması “Ortaöğretimlere ders kitaplarının ücretsiz dağıtımı”dır. Birkaç “okul türünü” dışarıda bırakırsak bunu Cumhuriyet Hükümetleri’nin hiçbiri yapamamıştır. 12 milyon çocuğa ücretsiz kitap. Bu proje ve projenin hayata geçirilmesi “geçim derdi” içindeki geniş halk kitlelerine rahat bir nefes aldırmıştır. Vatandaş boyun bükerek kırtasiyecilere “veresiye” teklif etme mahcubiyetinden ve bulunmayan kitapları arama zahmetinden kurtarılmıştır. Bunu bile kötüye yoran, “kötü niyetli” insanların hangi cenahta olduğunu herkes biliyor zaten. Onulmaz muhalifler. Seslendirdikleri şu cümle ne kadar bayağıdır: “Zengin çocuklarına neden veriliyor ki?” Ya hû çocuğu karşına alacaksın ve ona diye:

-Senin ailen zengin. Sana kitap mitap yok mu, diyeceksin?

Aslında alışılmış seyrinde işliyor her karşı duruş. Bu beyninin sağ tarafı asla çalışmayan “mâlum çevreler”, bu güzel uygulamayı “Oportünist Süleyman”ın zamanında Amerika’nın gönderdiği kullanım tarihi geçmiş süttozunun süte dönüştürülerek beslenme saatlerinde öğrenciye verilmesi işi ile karıştırıyorlar. Kasabayı, şehri geçtim de köy çocuğuna “süttozundan süt” vermenin var mıydı bir mantığı ve izâhı?

Yine bir başka hakkı teslim edelim: Okulların bilgisayarlarla donatılması internetle taçlandırılması resmi işlemlerin, “online” olarak (aksaklıklara rağmen) yaygınlaşması… Bizim kasabamızda bile yüzlerce bilgisayar, onlarca bilgisayar sınıfı var. Gerçi işleyişi ne kadar doğrudur, eğiridir; öğrenci bu işten ne kadar faydalanabilmektedir, dersin yeterli öğretmeni var mıdır yok mudur, “DOS Ayla”ların türeyip öğrencilerin beynini “dos komutları” karıştırdığı tartışılır elbette. İşin acı yanı aslında başka: Bilgisayar sınıfları zamanla bilgisayar çöplüklerine dönüştü.

Kabine revizyonu sonucu eski bakanın yerine getirilen Hukuk kökenli Nimet Çubukçu’nun biyografisine şöyle bir göz atarken aklıma Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında ve kuruluşundan bu yana Millî Eğitim Bakanlığı yapanların listesi ve eğitimleri geldi. Aman Allah’ım kimler var kimler? Son Bakan Nimet Çubukçu ile birlikte 1920 – 2009 yılları arasında 73 Millî Eğitim Bakanı. İlki hani şu meşhur Dr. Rıza Nur. Tıp doktoru. Lozan’da temsilci. “Hayat ve Hâtıratım” adlı 3 ciltlik eserin sahibi. Çok bilindikler de var: Türk Ocakları Genel Başkanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, Peyami Safa’nın babası İsmail Safa, Can Yücel’in “hayatta en çok sevdiği” babası “felsefe” eğitimi almış hâliyle etkili, zamanında bastırılan eserlerle kültür coğrafyasını tam anlamıyla batıya ve eski Yunan’a kaydıran, rejime itaatkâr kitleler yetiştirme adına “enstitü” projesinin mimarlarından Hasan Âli Yücel, dil âlimi Tahsin Banguoğlu…

Asıl garibi şu: İcracı bir bakanlık olan “Milli Eğitim”in en tepe noktasına getirilenlerin çoğunun “eğitim camiası” ile ilgisi yok. Öylesine bir bakışla taradığımda gördüm ki çoğu, çiçeği burnundaki bakan Nimet Çubukçu gibi “Hukuk” kökenli. Bu mantığı anlamak mümkün değil! “iktisadî” kökenden geldiği için “mâlum çevreler” tarafından yerden yere vurulan Anayasa Mahkemesi Başkanı örneği ortada iken, hatta “Hukuk” çıkışlı Zekeriya Öz’ün bile “savcılığı” Vural Savaş, Sabih Kanadoğlu gibi “jakoben” adamların ve onların “güruh”unun tartışma “sofrası”na “temcit pilavı” olmuşken, yeniden bir “hukuk” kökenli birini bu makama getirmenin nasıl izah edileceğini gerçekten merak ediyorum.

Son söz: Daha önce İstanbul Barosu Çocuk Hakları Komisyonu'nda ve Çocuk Mahkemeleri'nde görev yapan ve 2 Haziran 2005'te Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’na getirilen Nimet Çubukçu, “bu iş” için biçilmiş kaftandı aslında. Aklıma olmadık şeyler geliyor: Yoksa hükümetteki “ağır toplardan” birileri “eğitim ipleri”ni elinden bırakmak mı istemiyor?

 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..