Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '11

 
Kategori
Öykü
 

Gizemli kitaplar

Her şey hazırdı. Önünde masa, odayı aydınlatan lamba, bir koltuk, sigara tablası, kofcanda sıcak kahve. 

Cafer elindeki üç büyük altın levhalardan yapılmış kitabı masanın üzerine koydu. Önce sigarasını yaktı. Kahvesinden bir yudum aldı. Kitabı açmadan önce biraz düşündü. Kitaplar çok eskiydi. Bunun gibi altın levhalardan yapılmış altı kitabı daha vardı. Zor olmuştu. 

Arkadaşı Bestami olmasa şimdi Mısırda böyle değerli bir şeyi okuyor olamayacaktı. 

Her şey üç yıl önce başlamıştı. Bestami de kendisi gibi arkeolog tu. Tüm arkaik dönem hiyerogliflerini kendisi gibi okuyabiliyordu. Bestami bir kazı için Mısır’a gitmiş ve Gize bölgesinde kazılara başlamıştı. İşte o anlar dehlize açılan bir giriş bulmuşlardı. 

Kazı ekibi dehlizden içeri girmiş, uzun bir koridor yürüyüşünden sonra hep uydurma diye inanılan bir ufo ile karşılaşmışlardı. Ufonun içinde kitaplar bulmuşlardı. Sonrada o uçan dairenin İsis’in kütüphanesi olduğu ortaya çıkmıştı. Kütüphanenin yaşı öyle çok eskiydi ki uçan dairenin üzerinde yapılan karbon 14 ölçümü uzay gemisinin en az dokuz yüz bin yıllık olduğunu ortaya çıkarmıştı. Tarihçiler yer yüzündeki insan oğlu tarihinin bile ancak on bin yıllık olduğunu söylüyorlardı. 

Cafer için önündeki altın levhalardan yapılmış kitaplar bu dünyaya ait değillerdi. Önünde duran kitaplar insan neslini dünyaya getiren yabancı bir gezegenden gelen çok eski bir uygarlığa ait olmalıydılar. Şimdi kitapların içindeki hiyeroglifleri okuyacak ve araştırma için kendine verilen bu kitapları sindirecekti. 

Cafer kitabın kapağını açtı. İbareleri okumaya başladı. “Zaman Sirius yıldızı. Bizler Belitıs gezegenindeniz. Uygarlığımız otuz ikinci libnitten geldi. Evrenler libnit adlı bir cihazın içindedir. O cihazda ayrı bir evrende bir gezegenin üzerindedir. Libnitin derinlikleri ve yükseklikleri sonsuzdur.” 

Cafer biraz durdu. Kahvesinden yudumladı. Kitaba tekrar yöneldi. “Ölümsüzlüğün farkındayız. O ölümsüzlük kutsal bir ışıktır. Bizler o kutsal ışığı belirli zamanlarda içimize akıtırız. Çünkü ölümsüzlük budur. Kutsal ışık düşünceye itaat edendir.” 

Heyecan hat safhadaydı. Cafer dikkatini yazıya iyice verdi. “Varlık birden başladı. Patlamalar ile galaksiler oluştu. Yıldızlar ve gezegenler galaksilerin içindedirler. Bizler düşünceyi küçümsemeyiz. Bilgi bizim için bir avdır. Yazı da onu avlayan avcıdır. Tanrıyı görmek isteyen şüphesiz düşünsün. Onun için tapınaklar yapılsın. Bizler ölümü insanlara bağladık. Ölümün ipini altın levhada yazı seçtik. Ölümün zamanını o yazıların okunması olarak ayarladık. İşte düşünce budur.” 

Cafer her konu bitişinde okuduklarını aynen defterine yazıyordu. Gizem onu heyecanın doruklarına çıkarmıştı. “Bizler düşünceye ve düşünülenlere kuvvet vermek için zincir sahibi kişileriz. O zinciri hiçbir düşünce koparamaz. Çünkü zincir çıplak elin koparabileceği bir şey değildir. Bizler çok uzun yaşarız.Güneş zamanı ile üç yüz bin yıl yaşarız. Daha fazla da yaşayabiliriz. Kutsal ışığın bitmesi ile varlığımızın ölümsüzlüğü sona erer. Bizler yer yüzünde piramit yaptıracağız. O piramitlerin görünmez ve gizli hatlarını Belitıs gezegenimizdeki piramite bağlayacağız. Dünyadaki piramite ise insanların yaşadığı evlerden hat çekeceğiz. Bizler böylelikle insanlara hükmedeceğiz. Uygarlığımız hareketin, görüntünün ve sesin varlığını çözmüş bir uygarlıktır.” 

Birinci kitap bitmişti. Kitapların her biri üç levha barındırıyordu. Cafer ikinci kitabı aldı. Açtı. Okumaya başladı. Ama bir şeyler sezdi. Tüyleri diken diken oldu. Yazıya konsantre olamadı. Birden pencere açıldı. Odaya rüzgarla birlikte soğuk bir hava girdi. Cafer ne olduğunu anlayamadan yan odadan tıkırtı seslerinin geldiğini duydu. O tarafa doğru yöneldi. İçinden “Mısırlıların laneti geldi.” Diye geçirdi. Evden çıkmayı düşündü. Bu korkaklık olurdu. Hemen vazgeçti. Odaya doğru ilerledi. Lambayı açınca içeride insana benzemeyen iki uzaylı yaratıkla karşılaştı. 

Cafer’e bakıyorlardı. 

Biri konuştu. “O kitapları bize ver.” 

“Tamam hemen şimdi getiriyorum.” Gitti. 

Az sonra geldi. Elinde üç kitabı da konuşan uzaylıya verdi. Ardından iki uzaylı dokuz kitap ile birden ortadan kayboldu. Cafer hemen odasına geçip telefonu eline aldı. Numaraları çevirdi. 

“Alo Bestami Mısırlıların laneti üzerimizde.” 

“Ne demek istiyorsun Açık konuş.” 

“Az önce hiyeroglifleri çözüyordum. İki uzaylı geldi. Kitapların hepsini alıp götürdü. 

“Peki hiyeroglif çözümlerini deftere aktardın mı?” 

“Birinci kitabı baştan sona yazdım.” 

“Bestami “ben şimdi durumu müze yetkililerine bildireceğim. Durumdan seni haberdar ederim.” 

“Tamam.” 

Cafer uzun bir süre bekledi. Olanları düşündü. Sonra diğer araştırmacılardaki İsis’in kitapları aklına geldi. Acaba o kitaplarda ortadan kaybolmuşlar mıydı. İşin iyi tarafı Mısır laneti uğrayan her kişiyi öldürüyordu. Oysa Mısır laneti elindeki kitapları almakla yetinmişti. Kitapları düşündü. Yüz binlerce yıl harf bağlantısı olan bir kitabın okunması bütün bunlara neden olmuştu. Cafer de biliyordu. Çok düşünülenin para normal etkisi de kuvvetli olurdu. Cafer kitaptaki hiyeroglifleri okuyunca bağlantı denen görünmez ve gizli kapı açılmış, belki de daha da açılmaması için uzaylılar gelip kitapları almışlardı. 

Telefon çaldı. Bestami’ydi 

“Alo Cafer duyduklarına inanamayacaksın. Aynı uzaylılar diğer araştırmacılarımızı kitaplarını da ellerinde almışlar.” 

“Bence uzaylılar o kitapları bağlantı kapılarının açılmaması için götürdüler.” 

“Ne bağlantısı?” 

“Şöyle düşün Kanalize eden bir şey var. O da yazılar.” 

“Ben bir şey anlamadım.” 

“Demek istediğim şu. Kitaplar o uzaylılar için bir cihazdı.” 

“Ne cihazı?” 

“Metafizik olarak çalışan cihazlar.” 

“Neyse sonra görüşürüz.” 

“Beni heyecan bastı uyuyamam artık.” 

“Uzaylıları say uyursun.” 

Telefon kapandı. Cafer yatağına uzandı. Uzaylıları saymamış ama uzaylıların yaşadığı bir gezegene gitmişti. 

 

Tuna M. Yaşar 

 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..