Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mayıs '13

 
Kategori
Güncel
 

Gizli dil

Ülkemizde etnik kökeni ne olursa olsun “Genç İnsan”ölümleri ardından bundan sonraki hayatına, gözünü her açtığında “Acı” bir “Fotoğraf/Anı” ve “Gerçekleşmeyen Kavuşma / Hayalleri”ile yaşamak zorunda bırakılan “Anne-Baba-Ağabey-Abla-Kız/Erkek Kardeş-Eş-Çocuk/Evlat-Akraba-Arkadaş-Dost ve Komşu” yeni güne uyanıyor. Bundan sonraki hayatlarını ise bu “ACI HATIRA” ile geçirmek zorunda kalıyorlar 

Uzun yıllar önce Diyarbakır Marangozlar Çarşısı içinde yaşı kemale ermiş kişilerin nargile içebildiği küçük bir esnaf kahvesinde, yaşlıların domino oyununu izlerken sohbetlerine ‘dinleyen’ olarak ortak oluyor, genç dimağımın (1985/1987) ilk defa duyduğu küfür ve güncel yorumlarla hemhal oluyordum. O yaşlılar ki, aynı avlulu evlerde ve aynı mahallelerde büyümüş, bir çoğu bir diğerinin annesinden süt emdiği için neredeyse hepsi, aleni olmasa bile ‘süt kardeşi’ sayılırdı, sadece bu yüzden bile ‘acı ve sevinç’ duygularını hiç kimsenin anlayamacağı şekilde sadece birbirlerinin gözlerinin içine bakarak ve ‘tek kelime’ etmeden yaşayıyorlardı. Geçmiş ve yaşananlarla ilgili sorular sorduğumda ya sabit şekilde yere bakarlar, ya bri boşluğa dalıp gider ya da tek kelime etmeden birbirlerinin gözlerinin içine bakıp adem elmalarını bir aşşağı bir yukarı hareket ettirirlerdi. İşte o anlarda ağızlarından çıkan her harf ve kelime ağdalı olmaya başlardı, sanki dudaklarından dökülenleri insanlar görebilirdi, titrek, dalgalı ve en önemlisi yaralı çıkardı gırtlaklarından sesleri.

Buna benzer durumlara çok yabancı değildim, çünkü bir çok insanın ismini vermeye dahi tenezül etmeden ‘orası’ dedikleri yerde, yani doğup büyüdüğüm Diyarbakır’da sadece muhataplarının bildiği bu ‘gizli dil’ mayası olan ‘ACI’ ile yoğrulup günümüze kadar geldi, dünya döndükçe ve insanlar yaşadıkça da bu gizli dil yaşamaya devam edecek.

Şüphesiz bu ‘gizli dil’ insanlar arasında farklı şekillerde kullanılır, aralarına giren üçüncü ve/veya başka kişi/kişiler olduğunda Anne ve Baba arasında, Karı ve Koca arasında, samimi aradaşlar arasında, iş arkadaşları, komşu, esnaf, müşteri, kısaca örnekleri sayıp çoğaltmak çok fazla mümkün ancak benim tanık olduğum ve yazmak istediğim kişiler biraz farklı. Şiddet ve savaş ortamında doğup büyüdüğüm için bu gizli dili çok iyi okumaya başladım, 12 Eylül Askeri Cunta rejiminin ayak seslerinin gelmeye başladığı günlerde aynı mahallenin çocukları balkon altları ve/veya bahçelerde göz göze gelip devrimcilerin afişlemeye çıkacağını böyle öğrendim, o gizli dil sayesinde kavurucu yaz sıcağı gecelerinde devrimci abi ve ablaların buzlu suya ihtiyaçları olacağını bildiğimiz için kaşla göz arasında içinde buz dolu cam sürahiyle o yüzden ortadan kaybolurdum. Yoksul sayılan evlerimizdeki ekmek, peynir ve salçayı sadece o gizli dille anlaşarak paylaşmayı o zaman öğrendim, hem sadeece ben değil benim gibi onlarca çocuk-genç bu şekilde yetişip büyüdü.

O zamanlar şimdiki gibi popüler kavramlar yoktu, imgeler kullanılarak cümleler kurulmuyordu, açık düz ve net ifadeler vardı, mesela birisine ‘seni seviyorum’ diyemezdin ancak sadece bakışların ve davranışlarınla bunu gösterebilirdin, kısacası zorlu bir yolu defalarca farklı farklı şekillerde kat etmek gibiydi. Oysa günümüzde kestirmeden ve hiç uzatmadan, hatta basit şekilde ‘sevginin dili’ deyip işin içinden çıkmak insanlar için sanki daha kolay. Bu durum, insana ve topluma dair hem bireysel hem de toplumsal ifade şekillerine dönüşmeye başladı, neredeyse tüm kavramları başa yazıp arkasına da ‘dili’ ekini getirince, kendilerini ifaede ettiklerini düşünmeleri belki de bu yüzdendir. Sırf bu yüzden ‘özlemin, hasretin, gurbetin, kavuşmanın, mutluluğun, gecenin, romantizmin’ ve daha binlerce kavramın arkasına getirilen ‘DİLİ’ sözü benim gibi bir çok kişiye antipatik gelir, ‘yerinde ve zamanında kullananlar’ diyebilirsiniz, ancak bana göre yukarıda saydıklarım ile süzgeçten geçirdiğimde ciddi şekilde itici buluyorum.

Tüm bu kavramların arkasına geldiği zaman bana itici gelen bu söz, mevzu “ACI” olunca çok farklı anlamlar ifade ediyor, çünkü ‘ACININ DİLİ’ ile konuşan, bakan ve/veya konuşamayan ve bakamayan, hatta boğazındaki adem elması ile yutkunamayan insanları görüyorum. Onlar sırça köşklerinden/köşelerinden bakanlar gibi gördükleri ve/veya yaşananlar için kallavi sözler sarfedip ahkam kesmezler, onlar hiç tanımadıkları insanlar için yüreklerinin en derin yerlerinde ‘ACI’ hissederler, öyle ki bu acı önce yüzlerine ve sonra okunmakla bitmeyecek şekilde gözlerine yansır.

Şimdilerde bu gizli dili kullanan çok fazla insan görüyorum, özellikle ‘ANNE ve BABA’ olanlar, ülkemizde yaklaşık 35 yıldır süren şiddet ve savaş ortamından kurtulmak isteyenlerde bu dil etkin olarak kullanılıyor. Ancak yakın zamanda yaşanan bunca acıdan sonra yarınlar için bir ışık görülmüş olmalı ki o gözlerde ve bakışlarda ‘UMUDUN DİLİ’ hakim oluyor, şüphesiz bu duygularla bakıp yaşayanların, sadece kendi kayıpları değil, hiç tanımadıkları insanların olası kayıpları ve acılarının bitme noktasına gelme duygusu bu hakimiyeti perçinliyor.

Acıyla geçen yıllarda ölümden nemalanan ve timsah gözyaşları döken asalaklar oldu, mutlaka bundan sonra da bitecek acılardan sonra geçmişte yaşanan kayıp ve ‘ödenen bedel’ gereçke gösterilip rantlar elde etmeye çalışacak vampirler olmaya devam edecektir. Ancak onlar ne olursa olsun kaybetmeye mahkum olacaklar, çünkü ACI ve UMUDUN DİLİNİ son derece gizli şekilde neredeyse yüzlerce yıldır çözenler bu tür insanları çok çabuk bir şekilde afişe edecektir.

 
Toplam blog
: 18
: 271
Kayıt tarihi
: 30.08.07
 
 

01.06.1968 yılında Diyarbakır Merkez Hançepek Mahallesinde dünyaya geldim; İlk-Orta-Lise ve Diyar..