Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Kasım '12

 
Kategori
Dünya
 

Gizli örgütlerin ortak hedefi: Yeni Dünya Düzeni nedir?

Gizli örgütlerin ortak hedefi: Yeni Dünya Düzeni nedir?
 

Sürekli olarak “Yeni Dünya Düzeni”nden bahsediliyor ya, bu hedeflenen yeni düzen nasıl bir şeydir? Bu kimine göre insanlardan saklanan gerçek bir plan, kimine göre sadece komplo teorisi, kimine göre hemen binilmesi gereken tramvay olan yeni proje aslında çok da gizli saklı bir şey değil. Proje sahipleri bunu kendileri söylüyorlar. Örneğin, David Rockefeller: “Dünyada 200 civarında olan devlet sayısı 1000’e çıkacaktır”  “Dünyada tek devlet oluşturduğumuzda, modern dünya daha mükemmel ve daha istikrarlı olacaktır. Halkların kendilerini yönetme hakları artık dünya bankerleri ve entelektüelleri olan elit’inotoritesi altına girecektir. Yüzyılımızda izleyeceğimiz strateji budur” demiştir.

Henry Kissinger:

“Hangi yol seçilirse seçilsin, ABD ya da Avrupa’ya dayanan çokuluslu şirketler, küreselleşmeyi yöneten lokomotifler olarak ortaya çıkmaktadır. ABD ve Avrupa’nın çokuluslu şirketleri, gelişmekte olan ülkelerin şirketlerini yutacaktır.”

Rahmi Koç:

“Dünyada yeni bir global sistem oluşmuştur. Dünyanın en büyük 5 ekonomisi devletler değil, şirketlerdir.”

Mason örgütü, İlluminati, Skull and Bones, CFR, Bilderberg gibi organizasyonlar ve sahibi oldukları Monsanto, Goldman Sachs ve diğerleri gibi uluslar arası finans, medya, gıda, silah ve enerji firmalarının ve kuruluşlarının hedefi aynı:  

Bu dünyanın en büyükleri dünyayı kendi çıkarlarına uygun olarak düzenleyip, daha da güçlenerek dünyanın efendisi olmak istiyorlar! Bir başka deyişle, dünya nüfusunun %1’i geri kalan %99’u yönetmek, kendi çıkarları için kullanmak istiyor.

Yardımlaşan, paslaşan, değişik görünümlerde ortaya çıkan, birkaç organizasyonda ve örgütte birden üye olanlar aslında çoğunlukla aynı insanlar.

Kendi adamlarını devlet yönetiminde kilit noktalara getirmek, kendi çıkarlarına uygun siyasi ve ekonomik kanunlar ve kararlar çıkabilmesi amacıyla perde arkası gölge yöneticiler yapmak için ellerindeki finansal ve askeri gücü, medyayı kullanıyorlar. İstedikleri düzen için büyük harcamalar yapıyor, istekleri gerçekleşince daha büyük karlarla daha çok büyüyorlar.

Bir anlamda eski Mısır’daki piramitlerinin yapımında yüz binlerce insan çalıştıran firavunlar gibiler. Onlar için piramitlerinin yapımında çalışanlardan kaç kişinin öldüğü önemli değildi. Halkları kıtlık çekerken saraylarında ve yakın çevreleriyle saltanat sürüp, mezarlarına-ne bu dünyada, ne de öteki dünyada kullanabilecekleri- yüzlerce kilo altını gömmeyi doğal hakları olarak kabul ediyorlardı.

Günümüzün küresel büyükleri de öyle. Deyim yerindeyse, kendileri ateşten, diğer insanlar çamurdan yaratılmış gibi kendilerini özel ve ayrıcalıklı görüyorlar. Firavunların yaptığına benzer şekilde, ne dünyada tüketebilecekleri, ne de yanlarındaki götürebilecekleri zenginliklerini artırmak için gereken neyse onu yapıyorlar.

Firavunlar Mısır’la yetiniyorlardı, bunlar tüm dünyamızı istiyorlar. Firavunların piramitleri vardı. Bunların inancı, imanı para ve gücün sembolü olan ABD dolarının üzerinde de piramit var. Bütün dünya onlar için çalışsın onlar kazansın istiyorlar. Onun için onlara, çağımızın Global Firavunları diyebiliriz!

Her ne kadar amaç ABD’nin dünya egemenliğini gerçekleştirmek gibi görünüyorsa da gerçekte din, millet ayırmıyorlar.

Devlet yöneticileri ve para sahipleri işbirlikçi oldukları sürece, o ülkedeki hak, hukuk, demokrasi, insan hakları önemsiz.

Dünyanın en zenginlerinden olan Rothschild imparatorluğunu kuran baba Mayer A. Rothschild daha 1790 yılında hedefi ve sınırları koymuş:

“Bana bir ülkenin parasının yönetimini verin. Kanunları kimin yaptığı beni ilgilendirmez.”

ABD kurumsal yatırım bankası Goldman Sachs, ABD’de ev sahibi olmak için sattığı tahvillerin güvenilmez olduğunu saklayarak, kredi değerlendirme kuruluşları da onlara değerinden yüksek puan vererek ev sahibi olmak isteyen ABD’li vatandaşları yanılttı. Sonunda mortgage krizi patlak verdi. Milyonlarca iş güç sahibi ABD vatandaşı bir anda işsiz ve evsiz kaldı. Bankalar battı. Krizi kurtarmak için devlet 700 milyar dolarlık kredi destek paketi çıkarmak zorunda kaldı. Milyonlarca insan hala evsiz.

Aynı Goldman Sachs, Yunanistan’a gizli kredi vererek, ödeyebileceğinden fazla borçlandırdı. Buna karşılık gelecekteki havaalanı ve piyango gelirlerine el koydu. Ama ortada kredi ve ödemesi olarak resmi işlem gözükmediği için Yunanistan’ın borcu gözlerden gizlendi. Yunanistan sonunda iflas etti.

İtalya, İspanya, Portekiz ve diğerleri batmış, AB çökmüş kimin umurunda!

ORDO AB CHAO: Kaostan düzen yaratmak. Karışıklık çıkararak var olan düzeni bozmak, daha sonra düzeni kendi çıkarları doğrultusunda yeniden biçimlendirmek uzmanlık alanları.

Önemli olan "kazananlar"ın refah seviyesini artırmak, onun için “demokrasi götürmek”, renkli devrimler, Arap Baharı gibi değişimler, ülkelerin etnik veya mezhep temelinde ayrışıp bölünmesi faydalı. Kaç kişinin öldüğünün önemi yok.

Böylece bir taşla iki kuş vurulmuş oluyor:

Hem enerji ve doğal kaynaklar o ülke halklarının elinden çıkıp büyük firmaların denetimine ve kullanımına geçiyor.

Hem de, ülkeler bölündükçe hâkimiyet daha kolay kuruluyor. Bir büyük gücü idare etmek var, bir de küçük parçalarla kolayca oynamak var. Örneğin, İran veya Türkiye büyük lokma,  hemen yutmak kolay değil. Ama Kuzey Irak’ta kurdurulan Kürdistan’a istediğini yaptırırsın. Barzani kafanı bozarsa yerine Zerdari’yi koyarsın olur biter! O da mı karşı çıktı, Arapları Kürtlere karşı saldırtırsın, sen de Arapların yanında yer alırsın, Kürtler de ellerindekini Araplara kaptırmamak için senin dediğini yapmak zorunda kalırlar.

Lafta devletçiliğe karşılar.

Ama devletler batan bankalara yardım etti. Devletin parası kimin, elbette halkın! Yani bütün bunları yine halk ödedi. Ödemeye de devam ediyor.

Devlet başkanlarının pazarlamacı gibi çalışmasına, uluslar arası anlaşmaların hak ve hukuka göre değil, yapılan ticarete ve alınan kredilere göre düzenlenmesine karşı değiller.

İş kurarken devlet desteği almak, iş yeri yaratacağım diye istisnalardan faydalanırken de devletçiliğe karşı değiller. Ancak, yükünü tuttuktan sonra iş yerini ve çalışanları ortada bırakarak daha karlı gördükleri bir başka ülkeye gittiklerinde, devlet “hani verdiğin sözler” diye soramıyor, çünkü sermaye özgür!  

Bu yeni düzende vatandaş yok, sadece müşteri var.

İster teknoloji ürünü almak istesin, ister hasta, ister öğrenci olsun herkes insanca yaşama ve eğitim, sağlık hizmet hakkına sahip değildir. Paran ve gücün kadarı ile yetinmelisin.

Bu düzende 3 sınıf insan var:

  1. Tüm dünyayı yöneten en üstteki firavunlar ve onlara doğrudan hizmet eden üst düzey yönetici, bürokrat, CEO vs. grubu
  2. Çok para harcayan, çok tüketen iyi müşteriler (Kazanmanın yöntemi önemli değil) olan “kazananlar” (winner)
  3. Kendi başarısızlıklarının sonuçlarını kabullenmek zorunda olan  “kaybedenler” (looser) olarak adlandırılan, yaşasa da yaşamasa da olur (Hatta ekonomiye yük olabilecekleri için yaşamasa daha iyi olur!!)  yoksul, sakat, hasta olup da  tüketemeyenler.

İnsanlardan beklenen beyinlerini çalıştırmak yerine,  en yeni teknolojiyle yine eski geyikleri tekrarlaması, yeni modellere sahip olmak, genç kalmak ve seksi olmak peşinde olması, medyada ne veriyorsa onunla yetinmesi, ülkesinin veya dünyanın neresinde ne olduğu ilgilenmeyip “kaybedenlere” üzülmeden, kendi küçük dünyasına hapsolmasıdır.

Böylece altındaki halı çekilirken bile fark etmeyecektir:

Henry Kissinger,

 “Petrolü kontrol eden ulusları, gıdayı kontrol eden insanları kontrol eder. Gıda bir silahtır.” diyor.

Tohum bereket olmaktan çıkıyor, kısırlaştırılmış tohum yıllık milyarlarca dolarlık ticaretin patentli ürünü haline geliyor.

Üstelik bu daha çok insanı beslemek, ilaçsız tarım, verimi artırmak iddiası ile yapılıyor. Tecrübeler tersini gösteriyor.

“Yeşil devrim” kandırmacasıyla  çiftçiyi borçlandıran Monsanto karına kar katmaya devam ederken, Hindistan’da her yarım saatte bir çiftçi intihar ediyormuş, ne gam. Onlar zaten “kaybedenler” ve yaşamayı hak etmeyenler. Onlara göre, dünya nüfusu zaten çok fazla ve başarısız olanın yaşaması da gerekmiyor!  

GDO’lu veya ilaçlı, hormonlu, katkılı gıdanın, kirlenmiş havanın suyun toprağın insanları hasta etmesi hiç de kötü değil, ilaç firmaları da kazanmalı!

Henüz başarılmamış ama “Dinler arası diyalog” görüntüsü altında ciddi mesafeler alınmış diğer hedef, dinlerin tek potada eritilip yeni, insanı kutsayan din yaratılması.

Biraz Tevrat, biraz İncil, biraz Kur’an karışımında yeni bir kitap yaratılacak. Önce peygamberler kutsal, Allah’a ortak seviyesine getiriliyor. İnsan kutsallaştırılıp yanılmaz hale sokulduktan sonra peygamberlerin yerini alacak din adamları artık Allah ile insan arasında aracı olarak, sürü güden çoban gibi toplumları kolaylıkla idare edebilecek. Böylece çağdaş firavunların emrindeki Papa Hıristiyanları, Halife Müslümanları rahatlıkla yönlendirecek.

Hem, Hz.İsa geri dönecek. Öyleyse Hz. Muhammet’e artık gerek yok.

Kur’an her ne kadar Allah ile kul arasında din adamı, şeyh vs. aracıyı reddediyor, Peygamberleri bile yanılmaz kabul etmiyor, şirki affedilemeyen tek günah olarak gösteriyor, aklını kullan, “sürü gibi güdülme” diyorsa da bunun da önemi yok.

İki Dünya savaşını çıkaran, köleler, sömürgeler, koloniler sahibi olan Hıristiyanlar hep dünyaya huzur mu getirdi, daha dün Irak’ta kaç kişi öldürdü, sen kafanı bunlara takma! Terörün ve savaşın kaynağı Kur’an’dır. diye düşün.  

Kur’an’ın vahiy olduğu fikrinden vazgeç. Sen de Kur’an’ı bırak, yeni kitabı oku!  Bin Ladin, İkiz Kuleler, İslam=Terör diye milyonlarca kez tekrarlandı. Hala beynin yıkanmadı mı?

Ayrıca, barış ve insanlığın iyiliği için senin bir şey yapmana gerek yok. Dünya bir açık büfe ve lunaparktır. Ye, iç keyfine bak.  Mehdi veya Mesih İsa gelip her şeyi düzeltecek. Dünya barışı senin değil, onların sorunu?

Hem zaten doğrudan Allah ile irtibatlı yanılmaz Papa var. Hz. İsa gelinceye kadar onunla idare et. Kim bilir, belki Müslümanların halifesi de Papa kadar yanılmaz olur. O ne diyorsa onu yaparsın olur biter! Birlikte şarkılar, ilahiler söylemen yeterli.

Hem bu yeni din çok kullanışlı, teflon gibi hiç kir tutmuyor!

Yeter ki aklını kullan köşeyi dön, işini bil, hakkınmış değilmiş, emeksiz kazanç veya mevki sahibi ol, kamu olanaklarından kişisel çıkar sağla, bal tut parmak yala önemli değil. Homoseksüel kardinal, imam olabilir, fuhuş yapabilir, çıkarın için başkalarının ayağını kaydırabilir, işgal savaşlarına, masumları öldüren teröristlere destek verebilirsin, yine de dindarlığına zerrece zarar gelmez. Dinden imandan bahsetmen, hatta kılık kıyafetinle dindarmış gibi görünmen yeter! Müslümansan başını örter, Hıristiyansan boynuna haç takarsın olur biter.

Kazananlardan olarak gösteriş yapmak sınırsızca tüketmek en doğal hakkın.

Dünyanın kaynaklarının tükenmesi, hava su toprak kirliliğiyle domuz ahırına dönmesi, diğer insanların yaşama hakkı, sonraki nesillere ne kalacağı önemli değil. Aynı Allah’ın güçsüz kullarına yardım etmek yerine, gücün yettiğince, kendi standartlarını yükseltmek için ellerindekileri de alabilirsin.

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..