Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '13

 
Kategori
Sosyoloji
 

Yeni Dünya Düzeni için insanlar nasıl yönlendiriliyor? (1)

Yeni Dünya Düzeni için insanlar nasıl yönlendiriliyor? (1)
 

Simpsons, Çizgi filmde masonik semboller


Yeni Dünya Düzenini kurmak için zihin kontrolü yapıldığı, yerleşik değerlerin yeni, öncekilere aykırı değerlerle yer değiştirildiği, dinin yok edilmek istendiği söyleniyor. Peki, herkesin aklı, değişmez kabul ettiği değerler varken bu yönlendirme nasıl başarılıyor?

Bunların en çok kullanılanı bilinçaltı teknikler veya subliminal mesajlar denilen, gözün fark etmediği ama beynin algıladığı mesajları kullanma yöntemidir.

En bilinen örneği sanal reklam uygulamasıdır: Filmlerde herhangi bir sahnede belli bir marka veya yer gösterilir. Bu, aktörün sürdüğü arabanın veya elindeki içeceğin markası, gittiği otelin adının görünmesi olabilir. Kısa süreliğine gösterilen markayı veya ismi beyin algılar. Bu şekilde o markanın kişinin gelecekteki marka seçiminde rol oynaması hedeflenir. Ancak, yasa gereği sanal reklam uygulaması yapıldığı izleyiciye açıklanır.

Bir de açıklanmayanlar vardır: Gözümüz saniyede 24 film karesi algılıyor. Bunu hareket olarak görüyor. Kulağımız belli frekanstaki sesleri duyuyor. Ama beyin bundan fazlasını algılayabiliyor ve duyabiliyor. Örneğin, bir film izlerken araya sıkıştırılmış 25. karede “ kola iç” veya “patlamış mısır ye” gösterilirse, film arasında insanların bunları tüketiminde artış gözleniyor.

Benzer şekilde çocuk çizgi filmlerinin içine 25. kare olarak, şablon gibi akla kazınacak şekilde sex yazısı (Örneğin bacadan çıkan duman ” sex” yazısı oluşturuyor.), penis veya porno, şiddet sahnesi konuluyor. Ya da İlluminatinin sembolü olduğu düşünülen, ABD dolarının üstündeki piramit, göz gibi sembollere karşı korkuyla itaat eden kişiler yerleştirilebiliyor. [1]

Toplum mühendisliği yapılarak, medya ve seçilmiş insanlar kullanılıyor:  Hıristiyanlığa ya da Müslümanlığa, insanlığa, kendi etnik grubuna veya mezhebine hizmet ettiğini zanneden veya belli bir gruba kin duyan etkin kişileri danışman, yazar, dost, uzman, insan hakları savunucusu vb. kılığında yönlendirerek veya  satın alarak kamuoyu oluşturmada kullanıyorlar.

Bu kişilerin yazdıklarının, söylediklerinin medya aracılığıyla geniş kitlelere duyurulmasıyla kişilerin var olan değer sistemi önce çökertiliyor, sonra yeni değerler onların yerini alıyor. Örneğin,

Tek bayrak, tek millet olarak yaşamak, içindeki farklı mezhepleri ve etnik grupları ayrıştırmadan hepsini birden ortak isimle anarak, kendi milletini, ulusunu sevmek ırk ayrımı yapmak ve hatta faşistlik olarak adlandırılarak ulusçuluk olarak aşağılanabiliyor.

Ama etnik grupları,  mezhepleri ayrıştırmak, etnik ve/veya dini kimliğe, halklara saygı oluyor.

Egemen güçlerin parçala yönet politik oyununa, ekonomik sömürüsüne karşı olmak, eğitim, ulaşım, savunma, iletişim gibi ülkenin devlet güvencesinde olması gereken can damarlarının yabancıya satılmasına karşı olmak, çağa ayak uyduramamak statükocu olmak olarak aşağılanabiliyor.

Buna karşılık, ülkenin kurum ve kuruluşları uluslar arası firmalara satıldıkça ve hatta bereketli toprakları elden çıktıkça dünya ile uyum sağlamak, çağa ayak uydurmak, ilericilik olarak alkışlanıyor.

Yeni düzende gerçekte ne etnik, ne dini kimlik, ne de kişinin hangi yolla para kazandığı bir değer ifade eder. Çünkü vatandaş müşteriye dönüşür. Müşterinin de cinsiyeti, dini, milliyeti önemli değildir. Önemli olan satın alma gücü, parasının miktarıdır. Parasız olanın değeri olmazken, çok satın alan hatırlı müşteri olur.

Tüketim yaşamın en büyük amacı haline getiriliyor: Yeni ürünlere sahip olmak, israf, gösteriş yapmak ayıplanmak yerine özendiriliyor. İnsanlar gerçekte ihtiyaçları olmayan şeyleri almak için olmayan paralarını, borçlanarak harcıyorlar.

Yeni model ürünü kullanan –örn. en gelişmiş cep telefonundan da aynı geyik muhabbetini yapan bile- kendini sınıf atlamış, artık üst seviyede ve hatta entelektüel zannedebiliyor.

Her ne yolla kazanmış olursa olsun para ve güç sahibi olanlar “winner”(kazananlar) olarak toplumda yer ediniyor.

Yoksulluk, yaşlılık, güçsüzlük ve tüketememek ise acıma ve yardım duygusu uyandırmıyor. Onlar “loser” (kaybeden) olarak kendi başarısızlıklarının sonucunu yaşıyorlar. Acıma ve yardıma gerek duyulmuyor. (Örn. Almanya’da yeni yetişen gençler, birbirlerine kızdıklarında “loser” diye küfrediyorlar. Çocuklar yoksulluğu ve yaşlılığı küfür, aşağılama sözleri olarak öğreniyorlar.) Yaşlı insanlar raf ömrünü tamamlamış ürün muamelesi görüyor, insanlar genç görünmek için çaba harcıyorlar. Görebilmek, yürüyebilmek gibi şükredilecek nimetler, selülit problemi, gözaltı kırışıklığı gibi “sorunlara” dönüşüyor. Milyar dolarlık pazarı olan kozmetikler, bakımlar bu "sorunlara" çözüm yaratıyor.

Alınan her şey bir sene sonra geçen senenin modeli haline geldiği için hep yokluk duygusu içinde yaşanıyor. Manevi tatmin olmadığı için mutsuz olan insanlar mutsuzluklarının sebebinin yeni modeli veya istediğini alamamak, istediği yeri görememek olduğunu zannediyorlar. Aldıkça alıyor, gezdikçe geziyorlar. Yaptıklarını internette yayınlayarak eşe dosta arkadaşa ilan ediyorlar. Ne yazık ki, eşyalar, seyahatler, özgürlük artarken mutsuzluk, boşanmalar, hastalıklar da daha çok artıyor.

 



[1] Arama motorlarına, bilinç altı teknikler, 25.kare veya subliminal mesajlar olarak girildiğinde  internette bu konuda tespit edilmiş örnekler görülebilir. Youtube üzerinde” subliminal mesaj nedir? İşte budur-işin özet” başlıklı videoda bir örneğin çizim aşaması gösteriliyor.

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..