Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '19

 
Kategori
Öykü
 

Göbeklitepe 14

Okriyan hiddetle köpürdü. “Kimse bizden izinsiz o tahıl alanında harman yapamaz. Biz ki kudretli bir klanız. Mızraklarınızı alın. Baltalarınızı hazırlayın. Kavgaya giderken beş nöbetçi geride dursun. Görelim bakalım, baltalarımız kafalarında kırılacak mı.”

Okriyan’ın yanında kardeşi Pesehten ve iki avcı, onların gerisinde küçük ama dağları onlar yaratmış gibi yürüyen yirmi yedi avcı vardı. Avcılar ne sağa bakıyordu ne sola. Zihinlerinde istilacı avcılar vardı. Acaba onları kovabilecekler miydi. Tabi ki. Bir kapışmada onların üzerine yoktu. Kazandıkları kavganın haddi hesabı yoktu. Bu onları düşünmeyen, acımasız, yok edici bir klan yapmıştı.

Orupta birbirine bağlanmış deri torbaların üzerine yığılmış buğday saplarının yeterince biriktiğini düşünüp “Bu kadar yeter. Hadi toparlanın gidiyoruz. Hepiniz deri halatlardan tutun ve çekin.” Dedi.

Kadın ve erkek avcılar büyük deri örtünün dört bir yanından tuttular. Sonra deri halatlarını ellerine aldılar ve deri örtüyü ikiye katlayıp çekmeye başladılar. Buğday sapları ağır değildi, kolayca çekilebiliyordu. Küçük patikaların bir kaçını geçerlerken mola veriyorlardı.

Bu molaların birinde Buloktin söylendi. “Birileri geliyor bakın. Hepsi erkek avcı. Bir şeyler yapacaklar galiba. Öyle yürüyorlar. Ellerinde baltalar mızraklar.”

Orupta “Hemen hepiniz başınızı eğin, ses çıkarmayın. Bizi akşamın karanlığında fark edemezler. Bunlar Okriyan klanı, saçlarının örgülerinden belli. Bunlar yabani avcılar.”

Birkaç avcı görünmeyecek şekilde otların arasında yabanileri dikkatle izledi. Okriyan klanı durmuştu. Yerde izler mi bulmuşlar ne.

Bloktin “Akşamın karanlığı var ama izlerimiz gün gibi açık. Gelirken döktüğümüz buğday başaklarına bakıyorlar galiba.”

Orupta “Sus şom ağızlı. Hem sesimizi duyacaklar hem onlara akıl veriyorsun. Geçip gitsinler de başka bir şey istemem.”

Yerde sinen avcılar gökyüzünden sessizce inmiş yaratıklar gibiydi. Böyle toplu bir kaygı ruhlarını adeta onlara kalkan yapmıştı. Tanrı Tamumbu onlardan yanaydı. Ormanın ruhları, ses çıkaran baykuşlar, tilkiler, parslar onları koruyordu. Nihayet Okriyan klanı uzaklaştı.

Orupta “Bu bir tuzaktır ama mecbur ilerleyeceğiz. Okriyanlar çok sinsi olur. Bakmayın onlardan kurtulduğumuza, onlar akşam olsa bile izlerin ne yöne gittiğini bilirler. Biz şöyle bir şey yapacağız. Ne kadar boşta olanınız varsa tüm deri halatlardan tutacak ve taşıma işini koşarak yapacağız. İstikamet büyük kaya tapınağımız. Oraya vardık mı gerisi kolay.”

Tüm halatlar daha çok  kişice tutuldu. Ve koşmaya başladılar. Sarsıntıdan buğday başaklarından dökülen olduysa da buna aldırış etmediler. Karanlığı koşarak yaran sadece onlar değildi. Okriyan avcıları peşlerindeydi. Az önce geride bırakılan Buloktin koşarak gelmiş bunu Orupta’ya söylemişti. Tek çıkar yol vardı. O da daha hızlı koşmak. Öyle de yaptılar. Yüklerini karanlıkta bir filin koşmasına kendilerini de fili kovalayan tilkilere benzettiler. Bu yorucu espriler gençlerden geliyordu. Orupta hiç öfkelenmediği kadar öfkelendi ve gençler sus pus oldu.

Uzaktan kaya tapınağı görünmüştü. Gökyüzünde ki dolunayın ışığı bunu görünür hal ediyordu. Orupta “Ayda olmasa bitmiştik biz. İyi ki dolunay var ve kaya tapınağı görünür halde. Ha gayret, biraz daha koşacağız, az kaldı.” Dedi.

Kaya tapınağına kadar iki yüz metre koştular. Sonra kendilerini birden tepeden aşağıya yuvarlanır buldular. Orupta ay ışığında gördüğü manzaraya baktı. Topladıkları tüm başaklar etrafa saçılmıştı.

Orupta “Meliktu, Candeme, Arkeot siz gizlenerek burada bekleyin. Biz hızla gidip kaya tapınağına sığınacağız. Şayet Okriyan klanı başakları görmez ise etrafı kolaçan ederek yanımıza biriniz gelsin, haber etsin. Gideceğimiz kaya tapınağında ki mağarayı kimse, hiçbir yabani bilmez. Mağara girişini ben tesadüfen bulmuştum. Giriş kısmında hiçbir yaşam izinin olmaması beni bu yerin bilinmezliğine ikna etti. Şimdi gidin ve gizlenin.”

Boşalmış deri örtüyü toparladılar ve dört avcı tarafından sırtlarına alındı. Kadın, çocuk, yaşlı, genç ve savaşçı avcılar hızla oradan uzaklaştı.

Bulakotin konuştu. “Bakın geliyorlar. Sesimizi duyamazlar ama bu yanıltmacayı da atlatırsak Orupta geceye doğru kesin kutlama yapar.”

Candeme “Sus Buloktin. Hikaye anlatmanın sırası değil. Hikayenin kutlamada uydurursun.”

Okriyan ve avcıları aşağıya patikaya baktılar. Okriyan “Sizi gidi hırsızlar. O buğdayları biz ekelim, hep siz çalın öyle mi. Söyle Pasehten nereye gitmiş olabilirler?”

Pesehten ısrarcıydı. “Ben derim ki rüzgarı yine arkamıza alalım ve devam edelim. Biz insan avcılar da hayvanlar gibi biliriz ki kokumuzun saklanması gerekir ve rüzgarı arkamıza almamız gerekir. Bu durumda tam dik derece önümüzdeler.” Dedi.

Okriyan “Peki bu dağılmış başakları ne yapalım. Toplayıp içine koyacağımız örtümüz bile yok. Söyle Pesehten bir çare düşün.”

Pesehten “Başakları bekleyecek iki nöbetçi koyalım. Bizde takibi sürdürelim. Hırsızları yakalarsak ellerinde örtüleri de olacaktır. Onlardan onu alır geri döner başaklarımızı toplar gideriz.”

Okriyan “Sanki o örtüyü alacağımız avcılardan hesap sormayacakmışız gibi konuşuyorsun. Onları elime bir geçirirsem Tanrımız Tunkatik’e armağan edeceğim.”

Pesehten “Her zaman ki gibi onları çalıştırıp bize hizmet ettireceksin demek. Ya bunu kabul etmezlerse, gözlerini nasıl korkutacaksın?”

Okriyan “Çok kolay, birini öldüreceğim. Öleni görenlerin dilleri tutulup bize karşı susacaklar.”

Pesehten “Galiba hırsızların kimler olduğunu biliyorum. Bunlar Orupta klanı. Gayet dürüstler. Belki bizim başakları sahipsiz zannettiler. Galiba böyle olmalı.”

Ağaçların arasından hışırtı ile çıkana baktılar. “Bizler Orupta’nın klanındanız. Adım Candeme. Kulak misafiri oldum. Zannedersem yanlışlık oldu. Orupta kllanını dürüst diye nitelemenizden cessaret alarak ortaya çıktım.” Dedi Candeme.

O an Candeme’ye yirmi mızrak birden çevriliydi. Tek bir emir bekliyorlardı. Okriyan acımasızdı. Bu Orupta klanı da olsa haddini bildirmesi gerekiyordu.  “İki nöbetçi ellerini bağlasın, geriye bölgemize götürsün.” Dedi Okriyan. Ve çekip gittiler.

Buloktin ve Arkeot son anda kurtulmuşlardı. Candeme’nin ortaya çıkışını seyretmişler ama Candeme’nin derdest edilmesiyle uzaklaşarak ikisi de bir ağaca tırmanmışlardı. Tehlikenin geçtiğini anladıklarında plan yaptılar, karar verdiler. Candeme’yi kurtaracaklardı. Ağacın gövdesinden kayarak aşağı indiler.

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..