Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '12

 
Kategori
Uzay
 

Gök taşı ya da göktaşı ya da meteor

Gök taşı ya da göktaşı ya da meteor
 

Uzaydan Dünya yüzeyine düşen maddelerin genel adıdır. Dünya atmosferine ortalama olarak yılda birkaç bin göktaşı girer. Ancak bunların beş yüz kadarı buharlaşmadan yere gök taşı olarak düşer.

Göktaşları, Dünya atmosferine saniyede 11–72 km arasında değişen bir hızla girerler. Sürtünmedenmeydana gelen ısıdandolayı büyük bir kısmı eriyerek toz parçacıkları halinde yeryüzüne inebilir.

Büyük göktaşları atmosferde gözlenebilir.

Meteor bir göktaşı olmak zorunda değildir.

Bir yıldız bir element bir gezegen olabilir.

Meteor uzayda gezinirken bir gezegenin çekim kuvveti onu kendine çekerek hızlandırır ve gezegene çarparak patlama oluşturur.

Mikrometeorlarsa bilhassa uzay gemilerini tehdit eden milimetrenin kesri büyüklüğünde olabilen parçacıklardır.

“Göktaşı” sözcüğü yerine kullandığımız İngilizce “meteor” sözcüğü, Eski Roma’da “havada yüksekte bulunan” anlamında kullanılmış bir sözcüktür.

Yeryüzüne düşen ve incelemeye alınan göktaşlarına (uzaydaki göktaşlarından ayırt etmek amacıyla) “meteorit” de denir.(alıntı)

Gökyüzüne baktığımızda dünyayı görürüz. Âlemi görürüz, yaşamı görürüz. Ya da gördüğümüzü sanırız. İnsanoğlu kendini bildiğinden beri gökyüzünü incelemeye başlamıştır. Nerede ise tüm âlimlerin akıl erdirmek istedikleri birinci yer gökyüzü olmuş. Bütün uygarlıklar gökyüzü ile ilgilenmişler. Kimi güneşi tanrı saymış, kimi yıldızları, bazıları da ay’ı…

Gökyüzü hep önemli olmuş.

Bazı kavimler yıldız kaymasının uğursuzluk getireceğini düşünüyorlarmış. Tanrıların kızdığını başlarına ateş topları attığını sanıyorlarmış. Uzaklarda gördükleri kendilerine de yaklaşacak düşüncesi içinde hemen kurbanlar verirler, ayinler düzenlerlermiş.

Göktaşları yanarak indikleri için ateş her zaman insan oğlunu korkuttuğundan, Göktaşlarının yanarak inmelerini uzaktan bile olsa! İzlerken uğursuzluk saymaları ve çok korkmaları çokda anormal bir şey değil.

Bu zamanda bile korkutucu değilmidir ki!

Tabi yıldız kaymalarının her zamanda kötüye yorumlandığı düşünülemez. Şimdilerde bile yıldız kaydığında dilek tutmazmıyız. Kimbilir yıldız kaydığında dilek tutmak hangi dönemlerde başlamıştır. Nerede başladı ise oradaki insanlar korkmamışlar tam tersi dileklerinin olacağını düşünmüşler.

Yıldız kayması bir göktaşının Yer’in atmosferine girerken yarattığı parlamadan olduğuymuş.

Bunlar küçük ve atmosfere girdiklerinde parçalanarak yok oluyorlarmış. Büyük Göktaşları Atmosfere girdiklerinde daha parlak olurlarmış, bunlara ateş topları da deniliyormuş. Bir hayli büyük olanlar bir o kadarda gürültü çıkartıyorlarmış.

Eski insanların korkmaları için bir çok sebepte varmış.

Yaşadığımız zamanda gibi insan nüfusu fazla değil, teknoloji yok dolayısı ile gürültü yok, sesler daha büyük ve daha korkutucu olarak gelmesi de normal…

Bazı yerlerde korkulmuş, bazı yerlerde dilek tutulmuş.

Bazen de; yıldızlarla ilgili kutsal hikâyeler anlatırlarmış, yıldızlara bakarak kehanette bulunurlarmış.

Gökyüzü her zaman çok önemli olmuş.

Göktaşları ise yine ilk dönemlerden itibaren önemini ciddi şekilde korumuş.

Göktaşları dünya için elbetteki tehlikelidir. Büyük göktaşlarının düşmesi halinde vereceği zararın boyutları çok olabileceği gibi, dünyanın düzeninin bozulmasına da sebep olacaktır.

Küçük göktaşları da bilim adamları için oldukça değerli… Onlar incelemeye alınırlar, testlere tabi tutulurlarmış.

Göktaşlarının içerdiği bileşikleri izlemeye alıyorlarmış.

Büyük göktaşları yeryüzüne düştüğünde krater meydana getiriyorlarmış. Tabi bunun büyüklüğü, küçüklüğü gelen göktaşınında hızı ile ilintili oluyormuş.

Göktaşları iki gök cisminin çarpışmasından arta kalanlar oluyorlarmış…

Bazen göktaşı yağmurları olur. Ya da bizler öyle deriz. Bunlar nasıl oluyormuş biliyor musunuz?

Bir kuyrukluyıldızın yörüngesi ile Yer’in yörüngesinin çakışmasıyla, kuyruklu yıldızın arkasında bıraktığı toz ve taş parçacıklarının dünyamızın atmosferine girdiğinde oluşuyorlarmış.

Tabi yeryüzüne Ay’dan ve Mars’tanda göktaşları gelmiş.

Göktaşlarının kökeni sadece asteroitler kapsamıyormuş. Asteroitler yani küçük gezegenlerden söz ediyorum.

Ay’dan ve Mars’tan gelen göktaşları:

Ay’dan: 130’dan fazla,

Mars’tan: 30’dan fazla olarak biliniyormuş.

Bunuda şöyle izah ediyorlarmış.

Bu taşlar, gök cisimlerine başka bir büyük cismin çarpmasıyla Yer’e doğru savrulan taşlarmış…

 &

Başını kaldırdığında gözlerine inanamadı. Gökyüzünden aşağılara ışıklar iniyordu sanki! Çok ışıklar, defalarca, onlarca binlerce ışıklar yağıyordu.

Ne yapacağını bilemedi. Kaçmalımıydı, yoksa kaderine teslim olup beklemelimiydi. Etrafında ağaç yoktu belki bir ağaç onu koruyabilirdi. Sonra düşündü, yok olmaz ağaç tehlikeli belki de ağaç yanabilir bende ağaçla! Allah muhafaza öyle yapmayacağım dedi demesinde ne yapacağını da bilmiyordu.

Birden aklına belkide benim son günüm dedi. Son anım son zamanlarım yani sonum. O zaman bu bana bir veda armağanı olabilir miydi?

Belkide tabiat ana dünyadan ayrılmasında yıldızlarla şarkı söyletmek için meteor yağmurlarını başlatmıştı.

Hayatanda daha önce böyle bir güzellik görmüşmüydü? Bu nasıl bir şeydi.

Başını çevirdi. Görebildiği kadar çok yeri görmek, nerede ise gökyüzünden gözünden kaçan hiçbir şeyin olmamasını istercesine en zerrelere, en büyüklere, en ortalara bakmaya çalıştı. Baktı…

Her şeyi aklıma yazmalıyım unutmamamalıyım dedi. Sonra güldü. Neyin unutması gidiyordu, bitmişti bir veda şöleniydi. Tabiat onu görkemli uğurluyordu.

Bu kadar siyah üzerinde parlaklığı, bu kadar sarının, turuncunun hatta mavinin hatta eflatunun tonlamalarını karanlıkta seçebilmişmiydi.

Seçemediği ismini dahi bilemediği renkleri hayatında tam son anda görüyordu zamanı yoktu ki onlara birer isim taksın.

Bu veda güzelde! İçindeki korku yerine sevince mi bırakmıştı.

Bu olabilir miydi?

Buna seviniyor olması garip değilmiydi? İşte gidiyordu.

Bunu şöylemi değerlendirebilirdi.

Bu bir başlangıç mıydı yoksa!

Aman Yarabbi dedi sen nelere kadirsin.

Sonra bir ses duydu. Ses devam etti.

“Kalk artık işe geç kalacaksın.”

Nazan Şara Şatana

http://www.facebook.com/nazansara.satana.5

http:// https://twitter.com/#!/nazansarasatana

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....