Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gördüğünü kendine sakla, güzel şeyler söyle bana

Gördüğünü kendine sakla, güzel şeyler söyle bana
 

http://zibeedy.deviantart.com/art/vapur-43465966


Müslüm! Müslüm! diye bağırıyor birisi... Umurumda değil... Ben sıra arkadaşımla kavga ediyorum. Mevzu Van Damme'ın mi yoksa bruce Lee'nin mi daha iyi olduğuydu. Arkadaşımın elini kapıp sıraya çarpıyorum, haydi yapsın bunu da van damme diyorum. O sırada Müslüm, Müslüm diyen ses yaklaşıyor. Bir el omuzuma dokunuyor. Müslüm! diyor, ehh diyorum başlatmayın lan Müslümden! Yeşilçam filmlerinde kendisine meydan okunduğunda önündeki içki sofrasını deviren cengaver gibi bir hışımla ayağa kalkıyorum sırayı iterek ve bana dokunan kişiyle yüzyüze geliyorum. Almanca öğretmenim Frau Wagner'in zarif, çilli yüzü ve sinirlenmiş bir civciv kadar tehlikeli bakışları! "Aman çok korktum!!!" "Müslüm" diyor bana, "geh bitte raus". Sınıfan kovuyor yani beni. Hala da lütfen diyor. Ahlaksız batılı ne olacak! Bana neden Müslüm dediği ise ayrı bir konu.

Alman öğretmen memleketinin 15-20 kişilik sınıflarından memleketimin 55 kişilik sınıflarına gelince, bir de isimler de yabancı olunca kimsenin ismimini öğrenemez ilk başta. Sıkıntı olur. O zaman herkes kağıttan bir isim kartı gibi bir şey yazıp önüne koyar. Öğretmende bir öğrenciye sesleneceği zaman o karttaki ismi okur. Genelde sınıftaki en iyi ve en kötü öğrencilerin ismi ilk ezberlendiğinden, benim de bu konuda hatırı sayılır bir ünüm olduğundan kelli, ismim ne kadar geç öğrenilirse o kadar iyi diyerek her ders kendime yeni bir kart yazıyordum ve oturduğum sırayı da değiştiriyordum. Kartlarda Hakan, Müslüm, İbrahim, Hatice, Sevda, Abdulmuttalip gibi isimler yazardı. Çok zeki olduğumu, bir dahi olduğumu düşünüyordum. Oysa tam bir kerizmişim. Bu günlerde de zekice yaptığım şeylerin bir listesini çıkarayım, bakalım 15 sene sonra bu konuda ne düşüneceğim...

Konumuza dönelim, Frau Wagner beni sınıftan attı. Ben kadını kızdırdığım için üzülür gibi oldum. Keşke onun için yapacağım bir şey olsaydı. Sınıfın kapısının anahtar deliğinden içeri baktım. Frau Wagner önündeki masanın verdiği güvenle rahat oturmuş, bacaklarını sınıfın kapısına doğru dönmüş ve açmıştı. Eteği kısaydı. Sınıftaki kimse bie şey göremiyordu ama ben, bulunduğum açıdan onun sütun gibi düzgün, parlak ve pürüssüz bacaklarını ve bacakların bittiği yerdeki bembeyaz donunu görüyordum. Bakmaya doyamadım. Gözüme bir karanlık perde indi yer yer. O günden sonra ergenlik rüyalarımın vazgeçilmez kadını oldu Frau Wagner... Keşke karşılaşsak bir yerlerde, keşke...

***

Rakı olmaz kardeşim ancak şarap. O da yavaş yavaş, insan gibi içersem. Çünkü çok meğilliyim efendim alkolik olmaya, hissediyorum. Varsa reankasyon eğer evet, öncekinde alkoliktim ben. Eminim bundan.

Rakı içilen sofrada tek şarapçı olarak üzümün nasıl olup da bu renge ve bu tada ve bu keyfe dönüştüğünü düşünürken, yan masadan bir abi geldi. Toparlak suratlı, kırmızı yanaklı ve alkol sınırını ve yer çekiminin kaidelerini geçeli çok olmuş, ama pis ve suluzırtlak sarhoş değil güzel insan olmuş abi kadehimi gösterip "neden rakı içmiyorsun" dedi. "Şarapçıyız biz abi" dedim, görende akşamcıyız, elimizden şarap şişesi düşmez sanacak. Sonra bir güzel sohbet başladı. Masamdaki arkadaşlarımda şarapçıydı çünkü ama o gece raki içiliyordu işte.

Güzel insan, toparlak suratlı abi dediki, "rakıdan başka içki tanımam" Benim arkadaşta hepsinin güzelliği ayrı falan diyor. Ben ise gerçek bir Fransızım. Mesela "yazın sıcaklarda soğuk bira gibisi var mı" falan derken abi de "ben birayı çok raki içtiğim günlerin ertesindeki sabah içiyorum, açılmak için" dedi.

Sonra kısa bir sessizlik oldu. Arkadaşım bana dönüp "abi biraz alkolik galiba" dedi. Sonra dönüp abiye baktık. Hınzır hınzır gülerek başını sallıyordu. Güzeldi kafası, çok güzeldi. Bir kahramandı o, süperdi...

***

Kız çiroz gibi zayıf, çocuk toparlaktı. Arkadan baktığında "10" gibi gözüküyorlardı yani kız zayıf olduğundan bir, erkek ise sıfırdı. Bu fiziksel benzetmenin ruhani bir karşılığı da vardı. Bence gerçektende, kız olmadan çocuk sıfırdı. Çocuk yokken de kız çok silikti, neticede birdi, en küçük rakamdı. Bir araya gelip bir değer yarattılar, on oldular.

Sonrasında bu ikili bana hayatımın ilk şokunu yaşattılar. Kız hamileydi. Yaşları çok ama çok küçüktü. "Nasıl hamile kalındığını" öğreneli daha kaç sene olmuştu Allah aşkına? "Sıfır" telefon edip kürtaj için para istedi. Param yoktu. Harçlığım, öğlenleri simit ve gazoz almaya yetecek kadardı. Sonra para bulundu, günah temizlendi! "Bir", bir hayalete dönüştü. Bir süre daha sıfırı yanında taşıdı ama sonra sittir etti. Ya ne yapsaydı?

***

Sanıyorumki ilk defa, fotoğrafımı çekmek isteyen şipşakçıyı kırmadım. Süper kahraman kostümünü giymediğinde bıçkın bir delikanlı olan palyonçonun dağıttığı el ilanlarından aldım. Greenpeace'e destek olmak ister miymişim, meğer istermişim. Al bu da kredi kartı numaram, barışa bir şansta benden! Taksim parkında Penguen okurken bir çingene geldi, fal bakacakmış. Bana hiç gelmez aslında çingeneler. Acaba bugün "hayır" demediğim, demeyeceğim alnımda mı yazıyordu, bilemiyorum.

Bak falıma çingene, gördüğünü kendine sakla, sadece güzel şeyler söyle bana. Papatyalar patladı, sırada erik ve kiraz ağaçları var. Sanıyorum ki en son Erguvanlar.

Hepinize iyi baharlar.

***

Bu kadar...

K.

not; vapur sayahati bir amaçtır, vapura binmeyi ihmal etmeyin!
 
Toplam blog
: 295
: 733
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Bugün ölseniz mesela, ya da hafifletelim biraz hadi, bu giriş çok karamsar oldu. Bugün ortadan kay..