Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Görkemli hayatım...

Görkemli hayatım...
 

"Görkemli hayatım" adlı bir film vardı. (American Splendor) Çok iyi olup da çok kişinin bilmediği filmlerden. Kim bilir kaç tane var bu filmlerden de benim haberim yok.

Oradaki baş karakterin lafı vardı -ve hatta filmin afişinde de vardı bu- "gündelik yaşam çok karmaşık bir iştir" Çizgi roman senaryosu yazan ama aslında bir hastahanede arşivci olarak çalışan, ünlenip televizyona çıkmaya başladıktan sonra bile memuriyeti bırakmayan (rutinine ihtiyacı varmış) bu hayli nevrotik orta sınıf Amerikan entellektüelinin filmini izlemek gerek bence. Ben onun basit bir taklidi gibi hissediyorum kendimi bu hayatta.

Filmden bir sahne anlatmak istedim; Süpermarket alışverişinden sonra kasada kuyruğa girmesi gerektiğinde, insanların sadece alışveriş arabalarının doluluğuna değil tiplerine de bakıp, kasadan çabuk geçip geçemeyecekleri hakkında tahminde bulunup ona göre sıraya giriyor. "Bunu anlamanın nesi sanat" diyesi geilyor insanın. Önce gerçekten bir dinleyin derim.

***

Bazı küçük nevroz hallerim var. Aynı annem gibi yapıyorum bazı şeyleri. Mesela metrodan iniyorum diyelim. Taksimde para çekeceksem eğer, daha merdivenlerden çıkarken banka kartımı hazırlıyorum. Sonra ATM ye gidiyorum, birisi benden yarım adım öcnce gelip kapıyor ATM'yi. Aslında aynı anda gidersek ve hatta ben yarım adım önde gidersem bile nezaketen yol veriyorum. Arkamdan "o. çocuğu kaptı ATM'yi" desin istemiyorum. Ben onun arkasından küfür etmeyi tercih ediyorum.

Sonra o ATM'yi kapan zat, daha kartını hazırlamamış oluyor. Elindeki paketleri yere bırakıyor mesela, çantasını arıyor, oradan kartını çıkarıyor falan. Dünya kadar zaman geçiyor o arada. Olmaz, diyorum kendime. Saçlarım bu yüzden üç numara hep işte, sürekli kendimi yolasım geliyor çünkü. Çok sinirleniyorum. Omuzundan tutup çekip kaldırıma fırlatmak istiyorum o zatı. Madem kartı hazır değil ve görüyorsunki benimkisi elimde, neden bana müseade etmiyorsun? Sen kartını çıkaran akadar ben çekerdim zaten parayı.

Bunu yapan kişiler genellikle sadece para çekmezler. Havale yaparlar, ödeme yaparlar, bir şeyleri karıştırırlar, güvenlik görevilisine sorarlar. Ben o sırada bu kişinin işi bitmeyecek derim ve öteki ATM'nin sırasına girerim. Ben diğer sıraya girince benim boşluğuma başkası gelir ve az önce önümde olan işini çabucak bitirir ve çantalarını da alıp defolup gider. Yeni sıramda önümde duran adam güvenlik görevlisini çağırıp bir şeyler sorar. Bu sefer inat ederim. Aziz Yıldırım sabrı gösteririm. Değiştirmem sıramı. Eski sıramda bir sürü kişi parasını çeker gider ve ben hep beklerim, hep beklerim...

***

Bizim evde benim yatağımda tam seksen iki kiloluk bir patates çuvalı yatıyor. Sabaha saat altıda kalkıp işe gidiyor. Tüm gücü bitmek üzereyken kendisini koltuğa atıyor. Arada birileri gelip kendisinden iş istediğinde çuvalın ağzını açıp içindeki patatesleri gösteriyor. Benden bu kadar yani diyor kısacası. Akşam eve geri gidip yatağa atlıyor. Rüyasında kendisini patates tarlasında yatmış güneşlenirken görüyor. Tarlada yüzlerce kilo patates. Güneş tepelerinde, toprağa bağlı besleniyorlar. Gevezelik ediyorlar. Sabah oluyor, çuval yine işe gidiyor. (soğan olmak isteyen beyefendiye ithafen)

***

Çikolata yerken falan, bazen olmayacak zamanda kırılır ya, son parça misal, yere düşerken bir büyük panik olur "gitti çikolatam" diye ve ben ani bir hareketle tekrar kapabilirsem çikolatayı eğer çok mutlu olurum. Onun tadı diğer kısımdan da güzel olur.

Yine benzer bir şekilde, mesela misket çikolata gibi bir şeyler yerken paketten, artık bitti sanıp üzülürsün ya hani. Sonra paketi tam çöpe atacakken bir şey çarpar elinize. Bir bakarsınız son bir tane daha kalmış. Onun da tadı bir başka olur işte. Severim onları yemeyi hem de çok.

***

Ağaçta tek bir yaprak kalıyor bazen, üzülüyorum onun için. Sevdiği herkes ölmüş, gitmiş, terk etmiş, kaybolmuş insanlar gibi. Koskoca ağaçta tek başına. Ne fena.

***

Vatan Gazetesinin internet sayfasında Peta'nın (hayvan hakları örgütü) yaptığı protesto fotoğraflarına bakıyordum. Hayvan hakları bir yana, çok yaratıcı performans sanatçısı gibiler. Önümüzdeki 120 sene için vejeteryan olmayı düşünmemekle birlikte, örgütün çalışmalarını hayranlıkla izliyorum. Kendilerini kafese koymuş tavuk gibi gösteren fotoğrafların altına duyarlı bir vatandaşımızın yaptığı yorumu paylaşmak zorunda hisettim kendimi. Hem hayvan haklarına bakışı ifşa etmek için hem de iyi kötü bir gazete haberinin altına yazılan yorumun seviyesine hayretle dikkat çekmek için;

"Entel dantel abidik gubidik işler ilk insandan beri hayvan yeniyor napabiliriz? herkes vejeteryan olduğu gün sebze meyve hakları diye ortaya çıkanlar olursa ne olacak? Sonuçta bitkilerde canlı. Hadi bunlar insanlara bu propagandayı yapıyor doğadaki birbirini yiyen hayvanlar bunlardan haberdar mı? Kısaca entel dantel abidik gubidik boş işler ama kızlar güzel ve seksiymiş :) (Ceren Ergin)

Üzgünüm Ceren fakat çok abidik gubidiksin. Umarım seninle aynı otobüse bile binmem. Benim param dönüşüp dolaşıp bir şekilde senin cebine bile girsin istemem. Aslında o kadar da kötü birisi değilsindir belki ama çok sinir oldum sana. lütfen beni bir daha arama.

***

Bizim eve babamın bir arkadaşı gelirdi ben küçükken. Sık gelirlerdi. Ailece gelirlerdi, ben yaşlarda çocukları vardı. Çocuklarla oynardık haliyle, büyüklere çok dikkat etmezdik. Erkan'dı adamın adı. Bir gün sokakta yürürken gördüm kendisini. Topallıyordu. Ayağına ne oldu diye merak ettim. Koştum yanına, "Erkan amca geçmiş olsun ayağınıza ne oldu?" dedim.

"Oğlum ben topalım" dedim.

Ne yapabilirdim ki? Fark etmemiştim hiç. Yerin dibine geçtim şimdi yazarken bile.

***

Taksim'de ne kadar çok arap turist var bu sene. Kalabalık aileler halinde yürüyorlar. Birbirlerine yakın yakın. Eskiden Sarıyer taraflarına giderlerdi. Şimdi nedense taksimdeler. Acaba Taksim'i gezdikçe ne düşünüyorlar? Taksim'i görüp Türkiye hakkında fikir edinmek mümkün değil çünkü.

Bazen öyle adamlar görüyorum ki ben bile merak ediyorum. Bu adam gündüz ne iş yapar, nerede kalır, çocukken nasıl birisiydi, şaka olsun diye mi böyle giyiniyor, bir yerde kamera falan mı var diye. Zavallı Araplar nasıl şaşırıyor kim bilir?

Geçenlerde Endonezya'dan misafirimiz geldi. Arif. Fabrikada tutturdu beni "praying room" a (mescit demek herhal) götürün diye. Yok, dedik burada öyle bir oda. Siz namaz kılmıyor musunu, dedi. Yoo, dedik. Siz müslüman değil misiniz, dedi. İbadet etmeyen müslümanız dedik. İslamın 5 şartı vardır diye saymaya başladı. Biz biliyoruz o şartları dedik. Eliyle koskocaman bir BEŞ parmak yapmış saymaya hazırlanıyordu. Afalladı.

Akşam yemeğe gittik. Yemekler helal mi diye ısrarla sordu. Helal, helal ye aslanım dedim. Aynen böyle dedim, kelimesi kelimesine. Sonra İngilizceye döndük, burası müslüman ülke burada domuz servis edilmez dedik. Sonra ben etin yanına kırmızı şarap istedim. Arif ne içtiğimi sordu. Şarap, dedim. İster misin? Beş parmağını gösterip saymaya hazırlandı. Ben biliyorum onu, dedim. Haydi afiyet olsun.

Otellerine dönerken Ortaköy Camii'nin yanından geçtik. "Bek burası benim en sevdiğim cami" dedim. Hakikatten de öyledir. Sarhoşta olmuştum, camide aydınlıktı ve çok güzel geldi gözüme. "Allah" diye iç çektim. Arif yine şaşırdı. Otele yaklaşırken konuşacak bir şey kalmadı. "Sen evli misin" dedi. Değilim dedim, kız arkadaşım var uzun bir süredir dedim. Elini kaldırmaya hazırlandı. Sonra o da vazgeçti. Hatta güldü içinden. Acaba Türk olmak mı istedi, bilemiyorum.

Ben değilim tuhaf olan. Tuhaf bir milletiz ve hatta bazen süper bir milletiz. Müzik dinliyorum şimdi. Ezan okunuyor. Ceyhun (iş arkadaşım) 5 parmağını göstererek Arif'in taklidini yapıyor. Gülüyorum, kapatıyorum radyoyu. Allah herkese Türk rahatlığı versin, diyorum içimden.

***

Geçen gün telefonumu açmayı unutmuşum. Saat dokuzbuçuktu, manitayı aradım. "Canım ben telimi açmayı unutmuşum sabah" dedim.

"Ben de zaten aramadım ki" dedi. Çok ezik hisettim kendimi.

***

Geçen gün işten çıktım. Servise binmeden önce bir dokuzkat aldım kendime. Portakallı. Sonra servise bindim, baktım benden başk kimse yok. "Bugün bir tek ben mi varım?" dedim. Evet, dedi servisçi bey. Servis bana kurban olsun, kocaman taksideyim çıktık yola. Dokuzkatı yemeğe başladım. Bir yandanda servisçi abiye ikram edeyim istiyorum ama çekindiğimden edemiyorum. Son bir tane kaldı elimde. Tam ikram edecektim, canım onu da yemeyi çok istedi. Attım ağzıma. Ne de güzel oluyor dokuzkatın tazesi.

Ertesi gün servise binmek üzereyken tam kapıda karşıladı beni servisçi abi. "Senin koltuğum ıslak, oraya oturma" dedi. "Tamam," deyip geçecektim de geçtirmedi. "Orada bir şey yedin herhalde koltuk kaymak lekesi olmuş," dedi. Ben "öğlen ne yediğimi bile unuttum" gibi bir akış attım. Israr etti. Deli çıktı servisçi abi. "Gofret falan yedin herhalde" dedi.

Telefonum çalmış gibi yaptım. Telefonu açıp servise bindim. Ne cevap vereceğimi bilemedim servisçi abiye. Koltuğu kirlettim diye değil ona gofret vermedim diye kızdı bana herhalde. Haklı adam falan diye düşünürken, bir yandan da telefonla iki üç cümle konuşur gibi yaparken, telefonun gerçekten çaldı. Üç kağıdım ortaya çıktı. Servisçi abi yerine geçmişti. Aynadan bana "seni üç kaatçı seni" bakışı attı.

Biliyorum, ben bir gün geç kalırsam ekip gidecek beni ilk fırsatta. Levent'den Gebzeye arabayla gidip gelmenin maliyeti 40 ytl bana. Bir dokuzkat 40 kuruş. İçinde 10 tane var. Teki 4 kuruş. Yani 4 kuruşluk dokuzkatı ikram etmemenin bedeli 40 YTL olabilir her an. Bugün gidip servisçi abiye iki kutu dokuzkat alayım. Minibüsü kullanırken zorla ikram ederim dokuzkatları. Yemezse annemin teyzeme ısrar ettiği gibi yaparım "ye allah aşkına, ölümü gör ye" derim. Yine yemezse koltuğu bırakırım dokuzkatları. "Bak bunları buraya bıraktım, çocuğa götürürsün" derim.

İhtiyatlı olmak lazım.

***

K.

Dilenci vapuru, hayatın gönülsüz yolcularının toplaşıp toplaşıp gönüllü yolculuk yaptıkları vapur. Her cuma sadece Milliyet Blog'da. Beenmaya halatçı olarak çalışıyor, orcaa'da çaycı. Bilginize.

 
Toplam blog
: 295
: 733
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Bugün ölseniz mesela, ya da hafifletelim biraz hadi, bu giriş çok karamsar oldu. Bugün ortadan kay..