Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

28 Ocak '07

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Grotesk...

Grotesk...
 

Yıllar önce İstanbul film festivali için gelen yabancı bir yönetmenin söylediklerini aklımdan hiç çıkaramadım. Yıllarca dürttü durdu beynimi: "Kendinizi eleştiren filmler yapmalısınız".

Bizim, kendinimizi "neden" eleştirmeyi sevmediğimizi veya daha retorik bir anlatımla, "yüzleşmelerden neden kaçındığımızı" düşünüyorum son zamanlarda. Önce en basitlerinden başlarsam; hani anne babanın yanında, "sevilemeyen, öpülüp okşanamayan çocukluk", başınıza geldi mi bilmiyorum ama, babam, bu anlayış yüzünden "çok acı çektiğini" anlatmıştı sonraları bana; "sizleri doyasıya sevemedim şöyle bir kucağıma alıp" derdi. Babannemden neden çekinirdi tam olarak anlayabilmiş sayılmam. Sanıyorum ataerkil toplumlarda yaşlı ataya herzaman, "sana ölünceye kadar başımın üzerinde bakacağım. Çocuklarıma ilgimi yöneltmeyerek, yerinin sorgulanmasına asla izin vermeyeceğim" imajı vermek adınaydı.

Geçenlerde bir arkadaşım, sorunlu giden evliliğiyle ilgili konuşma çabama karşı; "konuşanı da sevmem, konuşulan da" deyiverince, düşünerek durdum. Konuşmak istememesinden çok, "eskilerden kalmış" olduğu belli olan bir cümleyi söyleyivermesinden ötürü, yılan ıslığı duymuş bir kurbağa gibi dondum kaldım.

"Konuşanı da sevmem, konuşulan da" sözü; hem "o konunun açılması beni rahatsız eder", hem de "o tür konuları açmaya kalkışandan da hoşlanmam" anlamındaydı.

Tüm sorunun yanıtının ortada çırılçıplak durduğu ama kimsenin nedense görmediği, dillendirmediği bir ortamdaki sessizlik ve sahte sohbetlerle "önce kim kuyuya düşecek?" beklentisinin olduğu ortamlar vardır. Konuşulup tartışılmadıkça, beyinlerin içinde kırklarca tilkiye dönüşen, kendi kendimize günah keçileri bulup yine kendiceğimizi kandırdığımız durumlar gibi.

O zaman, neyi, nasıl tartışacağız? "Neyi, nasıl" tartışmayan bir toplum, nasıl ileri gidecek? Yerinde sayan bir toplum dünyanın gerisinde kalıyor demekse eğer; geride kalan toplumların halleri ortadayken...

Resim ve heykelciliğin sanat olamadığı bir ortamın çıkışıydı minyatür sanatı. Herşeyin şifrelendiği bir toplumda gelişti orta oyunu, tiyatrolar. Hiciv, başlı başına "pulsuz birer dilekçe" oldu mazlumlardan güçlüye. Tiyatronun, Hacivat ve Karagöz'den, sayın Dümbüllü'ye ve günümüz sanatçılarına gelinceye kadar çok önemli katkıları oldu toplumdaki hak-hukukun ve insan haklarının gelişimine. Belki orta yerde söylenenler yazıya dökülse veya iki kişi arasında konuşulsa "ipte son" bulacakken, seyircilerin kendilerini aynada görmesinin şaşkınlığı ve neşesi oldular halk sanatçıları.

Bizim toplumumuz her sanatçı için bolca malzeme üretirken, çoğu kez grotesk figürlerdeydik.

Herkesin bildiği, herkesin bilmezden geldiği sorunlarımız, peşimizi hiç bırakmadığı gibi, zaman içinde yeni eklerle daha çok içinden çıkılmaz bir hale gelmektedir.

"Erk"lerin hegomanyasında yaşayan bir toplum izlenimi vermek, belki bizi korunaklı yapacaktır ama grotesk yönlerimizi örtemeyecektir.

Biz, toplum olarak sanatı sevmediğimiz gibi, bilmiyoruz ve bilmekte istemiyoruz. Sanatsız yaşamayı başarabilmek bile başlı başına negatif bir başarı. Hayatı boyunca bir tiyatro sahnesi görmeden ölmeyi doğal sayan anlayışın yanlış olduğunu anlatmak ve göstermek gereklidir.

Anadolu'da sanat, tiyatroyla başlayacaktır.

Tiyatrolar her kasabaya ulaşabilmeli ve tarihsel görevini özgürce yapabilmelidirler.

Sanatın ruhu; tiyatroya yaşamını gönülden veren sanatçıların açtıkları emek ve çile dolu bu yollardan geçerek, "sanat tiyatroyla başlar" şiarıyla yeniden ete kemiğe bürünmeli ve anadolunun sahnelerinde yerini almalıdır.

Ne doğulu, ne de batılı olamamanın çelişkilerinde benzersiz bir yaşam biçimi geliştirip, yer göstericinin izinden gitmeyi alışkanlık halinden çıkarmalıyız. Alışkanlıklarımızı geleneklerimiz haline getirmemeliyiz. Çiftçilerin, para kazanıldığını gördüğü bir ürünü ertesi yıl hepsinin birden üreterek ürün bolluğundan zarar etmesi gibi; tartışmayan, araştırmayan, sorgulamayan bireylerin zararlarını tüm toplum olarak ödedik, ödüyoruz.

Gerçekleri divanın altına süpürerek, divanın altındakilerin verdikleri kararlara göre yaşamımızı bir oyuna çevirme alışkanlığımızı da...

Oyunların tiyatroculara bırakıldığı bir dünyada yaşamak isterdim.

Tiyatromuzun çileli yoluna yaşamlarını gönülden vermiş tüm tiyatro sanatçılarına ve 15 ocakta kaybettiğimiz değerli tiyatro sanatçısı sayın Lale Oraloğlu'na saygıyla...

Küreğimi yere saplayıp diyorum ki; konuşanı da severim, konuşulan da...

Sağlıcakla..

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..