Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '08

 
Kategori
Siyaset
 

Güçlünün değil, hukukun üstünlüğünün egemen olduğu

Güçlünün değil, hukukun üstünlüğünün egemen olduğu
 

VAY DİLİNİ......SOKSUN!


Güçlünün haklı olduğu bir süreç yaşıyoruz. Ya da haklı olduğunu zannettiği. Eşinin ayrılmasına kızan öfkeli koca silahını alarak kayınvalidesini, çocuklarını ve karısını kurşuna dizdi.

Çünkü onun silahı var o halde güçlü o halde haklı.

Evin erkeği para kazanıyor o halde güçlü her türlü şiddeti uygulayabilir çünkü haklı.

Çocuklarına bağırıp çağırabilir. Çünkü güçlü.

Bir işyerinde amir emrindeki memurlarına bağırıp çağırabilir çünkü güçlü ve haklı.

Büyük balık küçük balığı yutabilir. Çünkü güçlü.

Bir başhekim uzman hekime bağırıp çağırabilir hatta hakaret edebilir. Çünkü güçlü ve haklı.

Bir bakan emrindeki herhangi bir müdürü azarlayabilir. Hakaret edebilir.

Kimin gücü kime yeterse. Takımlar büyükse hakemler küçük, takımlar küçükse hakemler büyük olabiliyor.

İki- üç haftadır ekranlarda ilginç kızgınlıkları izliyoruz. Tehditler havalarda uçuşuyor.

Halkın kamplara ayrılması yetmiyormuş gibi, birde buna basın kuruluşları kutuplaşması eklendi.

Gündem saptırılıyor. İşsizlik, yoksulluk, zamlar unutturulmaya çalışılıyor.

Yürütmenin başı Başbakan; ramazan ayında hoşgörünün vurgulandığı bu günlerde kızgın, asabi tavırlarla tehdit varan açıklamalar yapmaktadır. Çevrecinin danişkacısı oluveriyor. Çevrecilere kızıyor.

Basın mensuplarına kızıyor. Birtakım gizli görüşmeleri açıklarım diye tehdit ediyor. Çünkü o bir başbakan çünkü o güçlü ve haklı. O zaman hukuk ne işe yarıyor.

Bugün Can Dündar Öfkenin tarihçesini yazmış hem de çok güzel yazmış. Özellikle arı örneği ders alınması gereken bir vurgu. O nedenle yayınlama gereğini hissettim.

Eşekarısı, açtığı yarada can verir” diye yazar, Romalı şair Virgilius... Öyledir.
Kızdığında, adına yaraşır bir pervasızlık ve kamikaze pilotlarına taş çıkartan bir acımasızlıkla saldırır eşekarısı...
Bu cinnet esnasında, düşmanın canını yakma sevdası, canından olma kaygısını unutturur.
Ne pahasına olursa olsun karşısındakini yaralama saplantısına tutulur.
Ve hasmını zehirleyen o yara, kendi kabri olur.
Vızıldayarak iğneler ve akıttığı zehirde ölür.
* * *
Öfke, nefretten kör olmuş sahibini uçuruma doğru sürükleyen bir köpek gibi, koşar dörtnala, başıboş bırakıldığında...
Asabiyetten titrerken, üzerine devrildiği her yeri yıkan bir metruk binadır.
Aşırı özgüvenle, o özgüvenin karşılamaya yetmeyeceği ihtirasların çatışmasından doğan ve muhatabından önce sahibini yakan tehlikeli bir kıvılcım...
Hasım bulamadığında kendini doğramaya başlayan bir bıçak...
Hırsla ezikliğin öldürücü kokteyli...
Ödlekliği gizleyen gürültülü bir battaniye...
Düello süsü verilmiş bir intihar teşebbüsü...
Hiddetin hızla şiddete dönüştüğü bir bilinç sakatlanması...
* * *
Genelde tedavi olarak yutkunma tavsiye edilir, sabır ilaçları, sinir yatıştırıcı kitaplar, müsekkinler verilir, ama öfke, fazlaca bastırmaya da gelmez aslında...
Montaigne, Diogenes’ten aktarır ya:
“Meyhanede kimseye görünmemek için ne kadar arkalara gidersen, meyhaneye o kadar girmiş olursun.”
Öfke de öyledir.
Derine itildikçe hepten içine işler insanın, gömüldüğü yeri, yani kalbi, zihni oyar bitirir...
En iyisi, akılla kurulmuş bir dizginleme sistemidir.
O yoksa, duvara doğru hızla giderken kapıdan ayağını çıkarıp fren görevi yapacak dostlar salık verilir.
Onlar bazen hiddeti gönüllü üzerine çeken paratonerlerdir, bazen daha üst perdeden köpüren ruhani önderler...
Onlar da bir öfke nöbetinde harcandılarsa... işte o zaman gidişat hepten kötü demektir.
Basiret, boş yere bekler hatırlanmayı...
Hatırlandığında ise, felaket çoktan kapıya dayanmıştır.
* * *
Umutsuz vakalar için en iyi tedavi, tarih kitaplarından istikbalini okumaktır.
Orada, tutamadığı dilinin kurbanı olmuş, öfkeyle kalkıp hasarla oturmuş, hiddetle kabarıp şiddetle karaya vurmuş nice sinir sahibinin ibretlik öyküleri vardır.
Haklı olup da öfkelerini gemlemeyi becerenler, zaman tanrısının insafına sığınırlarsa, o Kızılderili atasözünde olduğu gibi, “bir nehir kenarına oturup düşmanlarının cesetlerinin önlerinden geçişini izlerler.”
Haksız öfkeliler içinse tek sığınak, pişmanlık kapısıdır.
Özür, eşekarılarından beklenmeyecek bir liderlik cesareti ve erdemlerin en büyüğüdür.

 
Toplam blog
: 221
: 1905
Kayıt tarihi
: 27.09.06
 
 

Evli bir kız çocuğu babasıyım. Yüksekokul mezunuyum. Bir kamu kurumunda çalışıyorum.16.03.2017 ta..