Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '11

 
Kategori
Siyaset
 

Gülen ile Erdoğan yol ayrımında mı? (İsrail - Türkiye gerilimine farklı bir bakış)

Gülen ile Erdoğan yol ayrımında mı? (İsrail - Türkiye gerilimine farklı bir bakış)
 

           Türkiye'de son yıllarda Gülen ve ekibinin, genelde dolaylı olan desteğini almayan hiç bir siyasi parti, ki buna Dsp de dahildir, iktidar olamamış, sonrasında da iktidarda varlığını devam ettirememiştir. Bu nedenle başlıktaki sorumuzun cevabını merak ettiği için yazıyı okuyacak olan okuyuculara cevabın elbette hayır olduğunu baştan belirtip onları eziyetten kurtaralım.

             Peki bu soru nereden çıktı diyecek olanlar içinse yazı devam ediyor. Mavi marmara gemisine yapılan İsrail saldırıları sonrasında Fethullah Gülen tarafından yapılan ve saldırıların yanısıra yapılan bu seferi de eleştiren açıklamalar o dönem yoğun tepki çekerken Tayyip Erdoğan ise ekibiyle beraber bu baskını gün geçtikçe artan bir şiddetle kınamayı seçti. Gün geçtikçe demek gerekiyor zira bu tepki gerçekten de ilginç bir şekilde gün geçtikçe yoğunlaştı. Hatta son günlerde bunun savaş sebebi sayılacağı açıklamasına kadar geldi öfkenin boyutu. Peki bu arada İsrail ne yaptı? Tuhaf olan da bu aslında. Günden güne artan bu öfke sürecinde İsrail geri adım atmadı belki ama saldırgan bir tavır da sergilemedi. Ve yeni olan hiç bir şey yokken zamanla artan tepkiler incelenmeye değer...

            Her ne kadar yıllardır sinmiş iktidarlara alışkın olan halkımızın 'One Minute' zaferiyle(!) başlayan bu gururlu dönemi onlar açısından eleştirilemez olsa da yine de akla bazı tuhaf sorular geliyor. Şöyle ki; son yıllar da büyükelçimize yapılan aşağılama hareketi ve Mavi Marmara baskını ilişkilerin yediği en büyük iki darbe. Buraya kadar her şey normal. İlişkiler bunlar sayesinde bozuldu denilmesi de... Şimdi ise ilişkilerin düzelmesi için Gazze ablukasının kalkması ön koşulu da sunuldu. Oysa belki klasik olacak ama çok da uzun olmayan bir süre önce yahudi olmayan ilk kişi olarak alınan 'cesaret ödülü' nün manşetlerdeki yeri ve Gazze'ye yönelik zulüm tüm hızıyla devam ederken İsrail'in bölgedeki tek müttefiki olan Türkiye'ye ne oldu da bir sabah Davos'taki çıkışla uyandı güne? Daha neredeyse bir yıl önce Türkiye'ye ziyareti sırasında omuz omuza olunan Esad'ın, 1 yıl sonra dikdatör olduğunun anlaşıldığı günün sabahı da benzer soru işaretleriyle uyanmıştık. (halkının kanının dökülmesini umursamayan kişiyle işim olmaz diyen Başbakan'ın Hopa'da ölen öğretmen için adını anmak istemiyorum demesi de unutulmamışken üstelik) Bu soru işaretleri elbette aydınlanmayacak ama bazı fikirler uçuşturmanın da zararı olmaz diye düşünüyorum.

            Arap ülkeleri büyük bir değişim içerisindeler. Daha önceki yazılarımda bahsedildiği gibi bu değişim sürecinde dikdatörüyle sömürgeciler arasında kalan halkların verdiği destek, tüm devrimlerin olduğu gibi bu devrimlerin başarıya ulaşmasında da önemli. Ve bu süreçte bu halklar yalnızca, kendi dinlerinden olan, İsrail'e bile kafa tutabilen bir liderin dediklerini ciddiye alır ve yönlendirmelerine kulak asarlar. Aslında İsraille ilişkilerdeki gerilim zorlama ve ihtiyari olmuş olsa, Arap ülkelerinin cahil halklarını yönlendirme peşindeki batılı devletler ve Amerika'nın bu iş için bir lidere ihtiyacı olsa, hatta bu esnada füze kalkanı tartışmasının bile sıradan kalacak olması elbette imkan dışı değil. Ve birilerinin fazlasıyla işine gelir. Füze kalkanı demişken, ABD sınırlarında kurulacak bir savunma sistemiyle güvenliğimizi sağlamak istiyoruz şeklinde bir talep iletseydik eminim senatoda günün espri kaynağı olurduk ama şimdi tam tersini kendi ülkemizde yapıyoruz. Nerede Davos çıkışı, nerede bu aşağılama?

              Ve bugünlerde ülkece İsraille yatıp kalkarken, Başbakan bu konuda konuşurken tuhaf bir cümle kurdu. Ilımlı islam diyen Amerikalı gazeteciye ılımlı islam deyiminden hoşlanmadığını söyledi. Oysa ki bu terim Fethullah Gülen tarafından sıkça kullanılan ve felsefesinin temeline oturttuğu yapı taşlarından olan ve tüm dünya tarafından fazlasıyla olumlu karşılanan bir bakış açısını yansıtır. Bunun en fazla bilincinde olan insanlardan olan Başbakanın yaptığı bu yorum aklıma başlıktaki soruyu getirdi. Ama yine yazının en başında yazdığım gerekçeyle cevabın olumsuz olduğunu yani böyle bir ayrılığın mümkün olmadığını düşünüyorum. Peki neden böyle bir açıklama yaptı Başbakan diye düşününce ise aklıma sadece spontane gelişmiş bir açıklama olduğu ve Başbakanın, karşıdakinin düşüncesini onaylayacak bile olsa olumsuzlayarak başlama alışkanlığına sahip oluşundan kaynaklandığı ihtimali geliyor.

              Aslında tüm bunlar yanlış bakış açılarıdır. Ya da yapılan saptamalar tamamen yanlıştır. Ama bundan daha önemli olan, söylenilen tüm cümlelerin, verilmek istenene farklı bir bakış açısı yaratma gayretinde olmalarıdır. Zira hiç bir şeyin önümüze sunulduğu şekilde olmadığı kanatindeyim. Hiçbir şey apaçık görünen kadar yanıltıcı değildir. Bolca düşündüğünüz günler dileğimle... Kalın sağlıcakla...

 
Toplam blog
: 63
: 793
Kayıt tarihi
: 28.08.10
 
 

Spor, edebiyat ve farkında olan bir vatandaş olmak için elbette ki gündem, ilgi alanlarım. ..