Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

GÜLMEYİ UNUTTUK..

GÜLMEYİ UNUTTUK..
 

Sabah kahvesinin dayanılmaz lezzeti eşliğinde gazetemi okurken kapı çaldı. Gözüm gazetede, kulağım kapıdaydı. Hanım, ''Haluk Bey geldi, '' deyince fırladım.

Severim Haluk'u, kapı komşumdur. Narlıdere'ye geleli yirmi beş yıl olduğuna göre, çeyrek asırlık bir dostluğumuz var. Lafı sözü dinlenir. Nüktedandır.

Baktım eşofmanını çekmiş, yeni aldığı spor ayakkabılarını da giymiş, ''Hadi geliyor musun?'' dedi gülümseyerek. Bön bön baktığımı görünce, ''Evde pinekleyip durma, hava çok güzel. Sahile kadar yürür, laflarız'' diye üsteledi.

Gerçekten de, yurdu kasıp kavuran soğuk havaya karşın İzmir günlük güneşlikti.

Ben de çektim eşofmanımı, spor ayakkabılarımı giydim, yola düştük. Bizim apartmanın sahile uzaklığı üç kilometre. Üç de dönüş, etti altı kilometre yol. Oldukça uzun bir parkur. Fakat şehrin gürültüsünden uzak, sağlı sollu mandalina bahçeleri ve lüks villalarla süslü dar bir yoldan iniyoruz sahile. Bodur mandalina ağaçları tel örgülerden taşmış meyveleriyle bize arkadaşlık ediyorlar.

Arada bir durup göz hakkı diyerek, her ağaçtan birer mandalina koparıp serinliyoruz.

Söyleşerek yürürken yerde paraya benzer bir kağıt gördüm. Eğildim baktım değilmiş; küçük bir el ilanı. Bu olay üzerine Haluk'un aklına hemen bir fıkra geldi.. Anlattı, epey bir güldük.

Bizim Temel, bir gün yolda yürürken yerde bir kağıt görmüş. Eğilmiş bakmış, bir senet. Üzerinde de o günkü parayla, bir milyar yazılıymış. Almış senedi, alacaklı olan kişiye gitmiş ve ödemiş parayı. Birkaç gün sonra yolda yürürken yine bir senet görmüş. Üzerinde iki milyar yazılıymış. Sağdan soldan borç bulup yine ödemiş. Bir hafta sonra bir senet daha bulmuş. Üzerinde elli milyar yazılıymış. Çok Para!... Telaşlanmış bizim Temel!. O kadar parası yok!.. Arkadaşlarına koşmuş. Kimseden para bulamayınca yurtdışına kaçmış!...

Gülüşerek yürürken bu kez benim aklıma bir fıkra geldi.

Dursun işsizmiş. Gazetede bir iş ilanı görmüş. Okumuş, tam ona göre bir iş. Vakit geçirmeden ilanda yazılı adrese gitmiş. Yetkiliyle görüşmüş. ''Tamam, sen bizim aradığımız adamsın, '' demişler ve gerekli olan evrakların listesini vermişler Dursun'un eline. Dursun sevinçle muhtara gitmiş, oradan savcılığa... Derken biri dışında tüm evrakları hazırlamış. Bir tek, altı adet vesikalık fotoğrafı anlayamamış. Fotoğrafı biliyormuş da ''vesikalık'' nedir, onu anlamamış. Söylenerek sokakta yürürken arkadaşı Temel'le karşılaşmışlar. Dursun'un dalgın halini gören Temel, ''Ha uşağum, ne oldi saaa?. Garadenuz'da takan mi battu daaa?'' diye sormuş.

Dursun, vesikalık fotoğrafın ne olduğunu bilmediğini söyleyince Temel gülmüş: ''Sen de çok cahilsin. Onu pilmeyecek ne var? Belden yukari alti adet resim istemişler. Sen hemen beline kadar bir çukur kaz. Ben da makinemi getirip çekeyim.''

Dursun hemen sevinçle işe koyulmuş. Beline kadar girebileceği çukur için kazma sallamaya başlamış. Bir süre sonra Temel gelmiş. Gördüğü manzara karşısında gözleri pörtlemiş, ''Niye alti tane çukur kazdin kafasız adam!?'' diye bağırmış. Dursun saf saf, ''Altı tane fotoğraf istediler ya...'' diye yanıt verince Temel, ''Hiç gerek yoktu uşağum. Ben alti tane makine getirmiştim.''

Kakara kikiri yürürken denizin serinliği karşıladı bizi.

Sahile nasıl geldiğimizi anlamadım. Sahile çıkan sokağın sonuna yaklaştığımızda Kavak Yelleri adlı dizinin çekim ekibiyle karşılaştık. Prova yapıyorlardı. Gençlerle selamlaşıp deniz kenarındaki banklardan birine oturduk. Temiz havayla denizin güzelliği tüm yorgunluğumuzu alıp götürmüştü. Bir süre dinlenerek dönüş için enerji depoladık.

Siz de bizim gibi yapın; güzel havalarda evde durmayın. Her şeye karşın yaşamak çok güzel!

 
Toplam blog
: 233
: 980
Kayıt tarihi
: 07.01.10
 
 

İzmir doğumluyum. Ege Üniversitesi Gazetecilik Yüksek Okulu mezunuyum. Kısa denilebilecek bir sür..