Günce: öğle şarapları:1. halimi arzedeyim

Yine oldu öğle
“Öyle, elalemin meyhanesinde
Kârhanesinde dolaşacağına
Otur da Darhâne çorbası iç, diyor hanım.
Pek bilir, beni evi bağlamayı
Bağlayıp da kalbimden dağlamayı..
Zaten onu dinleye, dinleye böyle şiştim..
Davlumbazlar gibi evlere sığamaz oldum
Da , elden dizden oldum, piştim..
Onun da çenesine vurdu, benim de
İkimiz de konuşa konuşa geçen güz satlıcan olduk
Neyse, geçelim konumuz bu değil
Hanım Osmanlı bohçasını açtı
Bakalım oradan neler saçtı:
“Hava yine oldu kılıç gibi..
Bizi doğradı piliç gibi..derdemez
Yani (hanımın dilini tercüme ediyorum)
Bugün hava çok soğuk,
dışarıya çıkmak olmaz…
Eee ne yapacazz..
Yapacak şey yok,
Hanımın sözünü dinliyeceğiz..
Aradan laf atıyor ortaya, ,
“Dışarı çıkıyorsan çık ama,
Zemheri buzağısı gibi dolaşma..”
Yani, “ sırtına kavi giyin
Üşütme, bakmam sonra..”
İşte böyle, biraz Osmanlıca
Biraz kirmanca, anlaşıp gidiyoruz
Ne olacak şu darı dünyada..
İki günlük ömrümüz var.
Ne yani birbirimizi mi kıracağız..
Bu gün de oturur şarabımızı
Evimizde içeriz
Geçersek , yine
Kendimizden geçeriz..
Kevser şarabı değil mi bu
Her yerde içilir.
Yeter ki yarin elinden getirilsin
Ürgüp bağlarından derilsin
Orta Anadolu’ya serilsin..
Derlenip toplanıp
Şişelere basılsın,
İster, beş kağıtlık “Derdalan” olsun
İster beş binlik şampanya
Dünya yerinde dursun
Biz “Fena Fillah”ı bitirmişiz
Biz öteki yana geçmişiz..
(İki şişe şarap böyle konuşturur insanı)
Ah ulan, Aytolu, borca şarap verirdin
Sen de dünya değiştirdin,
Şimdi bize kim bakacak..!
Allahım..
Al allahım emanetini..
Biz hallederiz kerahetini.
Neyse , hanım duymasın
Yazdıklarımı,
Bozar fiyakamı
Ve de dediklerimi..