Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '10

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Güneydoğu / Adıyaman

Güneydoğu / Adıyaman
 

Adıyaman/Şeytan deresi civarı


Bir zamanlar Malatya’nın kazası olan Adıyaman, il olurken Nemrut’u da sınırlarına dahil ettiğinden, iki il arasındaki çekişme yıllardır sürüp gitmekte. Nemrut’un Adıyaman’la arası 103 km olmasına karşın, Malatya’yla 95 km’dir. Yani mantıken de Nemrut bizim yani Malat’ların olmalıdır!

Güneydoğu seyahati sonrası kime “Nemrut’a çıktım” dediysem hemen “Güneşin doğuşu batışı nasıldı?” diye sordu. Cunda adasında ya da Assos’ta nasılsa Nemrut’ta da öyleydi. Aradaki fark “çıkış”taydı. Nemrut’a çok keskin virajlı, daracık ve çok dik bir yoldan çıkılıyor.

Ortalama bir saatlik bir minibüs tırmanışından sonra yol bitip de araçtan indiğimde dondurucu bir soğukla karşılaştım. Yaya olarak tırmanışa devam edenleri gördüğümde “Ben de yapabilirim!” dedim ve derin bir soluk alarak takıldım peşlerine. Bu arada katır sırtında çıkanları fark edip “Ne gereksiz” diye düşündüm. “İki adımlık yolu tırmanamıyorlar.” Hatta katırın sahibi ben sormadan “Tek çıkış 20.- lira” diye seslenince “Gidiş dönüş alana indirim var mı?” diye cevap verip güldüm. Az sonra adam, katıra ve üstündeki müşterisine yaya eşlik ederek yanımdan geçip yukarı doğru uzaklaştı. Bense yaya tırmanmaya devam ettim… Ettim… Ettim… Ettim… Zaman ilerledi, bu arada katır gözden kayboldu. Kommagene krallığına ait heykeller ufukta bir türlü görünmedi. Nefesim daralmaya, kalbim ağzımda atmaya başlamıştı. Aşağıya bakmamaya gayret ettim. 2100 metrede ve bulutlardan daha yüksekteydim. Yavaş yavaş yorulmaya başlamıştım. Aşağı doğru inen birini görüp “Heykellere daha çok var mı?” diye sordum. Vicdansız adam “Oooo! Daha yolun başındasınız” diye cevap verdi. “Heykellerin fotoğrafını görmüştüm, yukarı çıkmasam da olur, geri döneyim” diye geçirdim içimden. Ben öylece durup düşünürken müşterisini heykellere sağ sağlim götüren katır ve sahibi tepeden aşağı doğru inerek yanıma yaklaştı.

—Yarı yol 10 lira

—Anlaştık, çek sağa!

—Sağı solu yok bunun abla, at bacağını katırın üstüne, çık otur.

—Bu bacak o kadar yükseğe kalksa zaten dağı da koşarak çıkardı.

—Elime bas” (İki elini birleştirip basamak yaptı)

Eski Türk filmlerinde vardır o sahne. Kadın ata binecektir, yakışıklı seyis gelir, kadını belinden tuttuğu gibi kaldırıp atın üstüne oturtur. Benimki at değil katır, seyis de yakışıklı sayılmaz ama en azından heykellere ulaşabilmek için tek ümidim onlar.

—Sağa çek derken niyetim katırına taksi muamelesi yapmak değildi. Sağda bir kaya var, yaklaştır hayvanı da ona basıp çıkayım bari.

İlginç bir hayvan şu katır. Sahibi yularını ne kadar çekerse çeksin, o kendi bildiği yoldan gidiyor. Keskin dönüşler yapıp, iki lokma ot için rotadan sapabiliyor. Otlaması bitene kadar asla yürümüyor. Her şeye rağmen katırla seyahat çok zevkli. Bu arada benim yarı yoluna kadar ancak tırmanabildiğim dağı, katırın sahibi (ki kendisi 51 yaşındaymış) her gün birçok kez tırmanıyor hem de katırın yanında ve onun hızında. Performansa bakar mısınız?

Ve heykeller!

Evet, büyülü bir atmosfer… Evet, sisli ve dondurucu bir havada buram buram tarih kokuyor ortam… Evet, heykellerin anlam ve önemi de büyük… Evet, ama neden heykeller fotoğraflarda görüldüğü gibi heybetli değil? Arkadaş, o nasıl bir açıyla çekiyorsunuz ki benden biraz daha uzun olan heykeller fotoğraflarda devasa çıkıyorlar? Aynı açıyla benim de fotoğrafımı çeksinler istiyorum, heykeller kadar olmasa da biraz daha uzun görünsem fena mı olur?

Adıyaman, Hititlerden Perslere, Kommagene krallığından Roma İmparatorluğuna kadar sık sık el değiştirdiğinden tarihte önemli bir yere sahip.

Şeytan deresi ve çevresinin ürkütücü güzellikteki görüntüsü hafızanıza kazınabilir. Dünyanın halen kullanılmakta olan en eski köprülerinden biri diye bilinen Cendere Köprüsü’nün hikayesi ise çok ilginç. Kral Septimius Severus köprüyü yaptırırken iki başına ikişer sütun koydurmuş ve “Biri benim, biri kraliçenin, diğer ikisi de iki oğlumun adına olsun” demiş. Bir süre sonra kardeşlerden biri diğerini öldürmekle kalmamış, ona ait olan sütunu da yıktırmış. Güzelim köprü üç sütunla kalakalmış.

Tam bu noktada yazıya ufak bir not düşüp bloğun taze kralını uyarayım istiyorum. Aman dikkat! Krallık riskli bir durum.

BATMAN

Geniş caddeleri, modern binaları ve hareketli sosyal hayatı ile güzel ve gelişmiş bir ilimiz Batman. Aydınlık yüzlü insanları, şehre ilk kez gelen birinin yabancılık çekmemesini sağlıyor.

Tarihin en eski yerleşim yerlerinden biri olan Mezapotamya bölgesindeki Hasankeyf, içinden geçen Dicle nehriyle, yekpare taştan meydana gelmiş kalesiyle, mesken olarak kullanılan binlerce mağarasıyla, görülmeye değer.

Ilısu Barajının suları altında kalacak olan Hasankeyf’in kültürel varlıklarının, özel yöntemlerle yeni yerlerine taşınacağı ve koruma altına alınacağı şeklinde bir bilgi edindim. Hasankeyf’te yaşayanlarla yaptığım kısa sohbetlerden edindiğim bilgiye göre ahali baraj konusunda ikiye bölünmüş durumda. Kimi “Baraj iyi olacak, tarım alanları kazanacağız, işsizliğe çözüm gelecek” derken, kimi “Turizm biter, tek kazancımız o, baraj yapılmasın” diyor. Bu arada “Tarihi köprü yıkılmak üzere, medreseler çökme tehlikesiyle karşı karşıya, bunca yıldır tarihi eserlere sahip çıkan bir kişi bile yokken baraj gündeme gelince Hasankeyf kıymete bindi. Bunca zamandır neredelerdi?” diyen yaşlı kahveci de haklı tabi.

Not: Nemrut ve Hasankeyf’ten fotoğraf makineme takılanları ilişikte görebilirsiniz.

Ve bir itiraf: Nemrut’a çıktığım gün aşırı sis vardı, o yüzden güneşi batıramadım. “Güneş her yerde aynı batıyor canım” deyişim kesinlikle “kedi ve ulaşamadığı ciğer” durumudur.

(Devam edecek)

 
Toplam blog
: 61
: 2350
Kayıt tarihi
: 24.01.08
 
 

17 yaşımdaydım yazmaya ilk başladığımda. Dünyayı tanımaya çalışırken kendimi de tanıdım zaman içinde..