Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '11

 
Kategori
Deneme
 

Günlük

Güzel bir pazar gününe uyanmak ümidiyle uyumuştum, dün gece, 12 sularıydı. Sabah ezanında hocanın haykırışıyla uyandı göz, yediye kadar uyuyamadı. Uykulu gözlerle geçen sene hevesle aradığım, bu sene tesadüfen bulduğum, çok şey umduğum bir kitabı karıştırıyorum. Okumaya çalışıyorum. Yazar olmak istiyorum adlı kitap aralara serpiştirilmiş küçük öğütler ve yazarın deneyimlerinden oluşuyor. Ciddi uyarılarla birlikte. 

Her neyse, kitabı bırakıp yatağa giriyorum, gözü açık uyumaya çalışıyorum. Düşünceler düşünceleri kovalıyor, her şey pespembe ve parlak görünüyor, günün bu saatinin özelliği galiba. Sonra nasıl oldu, bilmiyorum, gözlerim kapanıyor, uyuyorum. 

Telefonumun zırıltısıyla uyanıyorum, bir arkadaş, memleketteymiş, hastaymış, uçak bileti almamı istiyormuş onun için, interneti yokmuş. Yüzümü bile yıkamadan, kaldığım öğrenci yurdunun internet salonuna giriyorum, tek bir öğrenci yok. Bir masa aç diyorum, görevliye. Sen bir bilgisayar aç , ben onu sana açarım, diyor. Büyük yuvarlak düğmeye basıyorum, mavi mor bir ışık yanıyor. 

Her neyse, aceleyle bakıyoruz havayolu şirketlerinin sitelerine, bilgi veriyoruz, seni sonra ararım diyor, tamam. Kahvaltımı yaptım falan derken... aslında sizlere anlatmak istediğim bunlar değil. Sizlere bir şey de anlatmak istemiyorum aslında. Benim arkadaşım yok gibi. Bir pazar günü beni gezmeye çağıran tek bir arkadaşım vardı, o da nezaketen. Dışarı çıkayım, kendim gezeyim dedim, baktım yağmur çiseliyor. Parkta çimlerin üstüne oturmak istemiştim, hoş oluyor insanların cıvıltısı içinde onları seyretmek. Ama bu havada kimse parka gelmez ki ne yapacağım orada bir başıma. Belki bu sene İzmir'i kazanan akraba kızını arar onunla konuşurum, onu alır Hasanağa Bahçesi'ne getiririm diye düşünmüştüm. Üniversitede ilk sene çok zor geçer manevi açıdan, belki açılır demiştim. Hava böyle olunca boşver diyorum, gelmez. Zaten çekingen karakterim en basit şeyleri yapmaktan bile beni alı koyuyor. 

Dışarı çıkmış, bir iki adım atmıştım ki yerde giderek daha çok alan kaplamakta olan yağmur damlalarını gördüm ve saçlarıma , eşorfmanıma düşenleri ... Geri yurda... İçimden internete girmeye yönelik heyecanlı bir istek duyuyorum, internet salonunda yine tek tük insan var. Görevliye takıldıktan sonra, yine aynı masaya oturuyorum. Sohbet programında tek bir kişi açık, o da on bir yaşlarındaki amcamınoğlu, belki konuşurum diyorum. Malum sosyal ağ sitesi açıyorum. Arkadaşlar(0) göstergesini görüyorum, acaba benim kadar asosyal biri var mı dünyada, diye düşünüyorum. Sonra bir kişinin açık olduğunu görüyorum, hatırlamıyorum, bu liseden bir çocuk, en az benim kadar asosyal belki de sorunlu. 

İçimi dökebileceğim tek arkadaş kalıyor geriye, hiç kapalı olmayan: Kalem ve kağıt. Bilgisayar artık onların ikisinin birden yerini tutuyor. Milliyet Blog'daki sayfamı açıyorum, giriş yapmam en fazla beş saniye sürmüştür. Hızlıca açıyorum 'blog gir' sayfasını, sayfasının turkuaz rengi ayrı bir duygu katıyor içime, huzur mu mutluluk mu bilmiyorum. Günlük tarzında bir şey yazacağım belli, tür listesinde arıyorum yok, tekrardan, tekrardan. Kör müyüm ? Yoksa bu uzun listede günlük mü yok? 

Her neyse diyorum, seçiyorum 'deneme'yi, başlıyorum yazmaya, kalemler içimdeki yalnızlılkla birlikte ekrana dökülüyor. 

 
Toplam blog
: 20
: 531
Kayıt tarihi
: 24.05.09
 
 

15 Haziran 1991'de Türkiye'nin doğu illerinden eşsiz Van Gölü'nün batı kıysına hakim olan ama göl..