Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '09

 
Kategori
Güncel
 

Gününü anlayamayanlar

GÜNÜNÜ ANLAYAMAYANLAR

GÜNÜ DE YAŞAYAMAZ, ÇAĞLARA DA HÜKMEDEMEZLER...

Türkiye’nin 25.02.2009 tarihini idrakinin, şafak atımına az kala, yeni Amerikan Başkanı, 24.02.2004 tarihi itibariyle Amerikan Senatosunda tarihi bir konuşma yaptı. Bu konuşma: İçinden geçtiğimiz bu karmaşık sürecin, bütün şartları göz önüne alındığında; elbette Dünya, Amerika, Orta Doğu ve Türkiye için, çok önemli bir konuşmaydı. Bu konuşmanın en önemli tarafı: Üretmeyi başka milletlere ihale edip, tüketmeyi adet edinmiş, dolayısı ile de tüketmek için elzem olan alma gücünü, mesnetsiz bazı kâğıt parçalarına def’atle yüklemiş, bu sebeple de tükenmiş bulunan Amerikan iktisadiyatının, istikbaline ışık tutacak, çok ciddi bir tarafının olmasıydı. Bu konuşmanın ikinci önemli bölümü ise, kaidesinde don kalmamış, her tür itibarı sıfırlanmış, esasen sonraki ilk Elli sene içinde, Beş Altı parçaya bölünmesi kuvvetle muhtemel olan Amerika’nın, Dünya kavboyluğunu(1) daha ne kadar, nerelerde ve ne şekillerde sürdüreceğinin açıklanması olacaktı?! Bu itibarla: Dünya üzerinde yaşayan ve enternasyonal yayın aklı, ahlâkı ve mesuliyeti taşıyan, tüm yayın kuruluşları, bu mühim konuşma ve konuşmanın merak edilen içeriği için, Amerika ile eş zamanlı olarak, yayına girmişlerdi. Kaldı ki; Bu konuşma, Kennedy’nin Amerikan senatosundaki meşhur konuşmasından sonra, Amerika tarihi süresince, bu senatoda ilk siyahî Başkan tarafından yapılacak olan, çok değerli, bir o kadar da mühim ve anlamlı bir konuşma olacaktı. Ve bu konuşma tabii böyle de oldu.

Bu konuşmayı, ilk sözünden son sözüne kadar, büyük bir dikkatle dinledim. Bu konuşma, bu siyahî ve samimî Amerikan Başkanının, nereden geldiğinin, nerede olduğunun, nerede durduğunun, nereye ne sebeplerle, hangi saiklerle, ve nelere göre gitmek istediğinin(?!) ana hatlarını, çok hesaplı, çok net, çok kararlı bir biçimde ortaya koydu. Bush’un asla itimat telkin etmeyen, çiklet kıvamındaki yapış yapış telâffuz ve ancak pabuca muhatap, muğlâk hitap şeklinden sonra, Oboma’nın senatoya muhatap olurken, önce bir vatandaş, sonra bir ebeveyn, sonra da bir başkan olarak hitabetinde, enfes bir isabet, müthiş bir dirayet, fevkalâde bir irade, mutlak bir iktidar tavrı mevcuttu. Amerikalıların büyük bir ümit ışığı olarak gördüğü, bu genç dinç ve kendine güvenen adam, bu konuşmasına zemin teşkil eden, hukuk bilgisini ve geçmiş siyaset tecrübesini, adeta bir orkestra şefi gibi, büyük bir belagatla kullandı. Bu suretle de, tabii seçilmiş sözlerinin, isabetli beden dilinin sihri sayesinde, tüm senatoyu demokratlar ve cumhuriyetçilerden mürekkep olmaktan çıkartıp; tek cephe, tek beden, tek akıl, tek tavır, tek ideâl terkibine sokması, esasen hayrete ve mutlak taktire şâyan çok mühim bir manzara arz etti. Abartmadan işaret etmek isterim ki; konuşması sık sık ve tüm senatörler tarafından, yüzden fazla kerre, hem de ayakta alkışlanmak suretiyle kesilen bu genç ve dinç Başkanı, ben de Dünya milletleri ve ülkemin insanları adına, hem de kaç kerre, gönülden alkışladım.

Yaptığı konuşma ve takdim ettiği programının, herhalde önceden senatörlere dağıtılmış olan kitapçığını, konuşması sonrası, bu genç, dinç, samimî ve siyahî Başkana imzalatmak için, tüm senatörler, adeta birbirleri ile yarıştı. Bu sürecin başı ile sonu arasında olan her şey, sadece Başkan için değil; orada bulunan herkes için mutlak bir zaferdi. Zaferdi çünkü, bu konuşma sayesinde, iktidarı ile muhalefeti ile Başkanı ile yek beden bir hale gelen Amerikan Senatosu, Amerika’nın menfaatleri muvacehesinde, el birliği ve bu itibar ile çok şeyler yapabileceğinin fotografını sergiliyordu. Onların bu yaklaşımla, kendilerini muhtemelen kurtarabilecek olması ihtimali dahî, tabii Dünya için de isabetli bir neticenin müjdecisi oldu. Ümit edelim ki; niyetleri halis, dedikleri gerçekçi ve birlikte yapacakları, düzgün neticeleri istimâl edebilir olsun..

Konuşması esnasında tabii İsrail, Irak, Pakistan, Afganistan, Orta Doğu sorunlarına da değinen, bu genç, dinç, samimî ve siyahî ve muhtemelen Müsliman Başkanın, hem sözleri ile hem de satır aralarında söylemek istedikleri ile, elbette kullandığı çok zengin, gücünü adalet ve hukuktan alan, köklü bir fikir hamulesi ile mücehhes olduğu da çok aşikârdı. Merak edenler tabii ve mutlaka bu videoyu temin edip, birkaç sefer seyredip, dinleyip, değerlendirebilirler. Ancak, bu videoyu ilk temin etmesi gereken ve demokrasi dersi almaları adına, tüm vekillerine dağıtması şart olan, tek merci TCBMM başkanlığıdır. Zira ben, dünden bugüne, Amerikan Başkanının ve senatosunun, insiyak ve insyatifinden, gerçek anlamda alınacak, çok büyük dersler olduğuna kanii oldum.

Ancak, benim derdim: Bugün yaşadığımız Dünya’ya, Amerika’nın yığdığı olumsuz iktisadî ve askeri şartlara rağmen, aslında ve (şimdilik) çok derinden takdir ettiğim, Başkanın yaptığı bu önemli konuşmayı ve senatodan aldığı müspet karşılığı allamak, pullamak, sempatizanlık yapmak hiç değil. Benim için konuşmalardan ziyade, neticelerin değeri esastır. Amerika gibi kavboylar cennetinde, bazılarının çıkarları yoksa, bu düzgün görünümlü adamı, yaşatmaları bile mucize olabilir, bence... Benim esas meselem çok başka. Oskar ödülleri, milli futbol maçları, hatta başka ülkelerin futbol maçları, MBA maçları, bazı boks ve tenis maçları, buz pateni şampiyonası, Olimpiyatlar naklen yayında. Her Pazar gecesi, neredeyse her ekranlarda, oynamayı da yönetmeyi de halâ beceremediğimiz, bir futbol rezaletinin, uzunca boylu tartışmaları da ekranlarda. Kaynana namı ile maruf Semra diye sıradan birinin, benzerleri ile birlikte, çiftleştirme programları da ekranlarda. Tabii seçim dolayısı ile tüm namzetler ve tüm liderler de, olmadık yaklaşımlarla ekranlarda. Her türlü akla zarar kişi, dizi ve programlar da ekranlarda. Sanki her birimiz ayrı birer borsacıymışız gibi, öğlen ayrı, akşam üzeri ayrı borsa ve para meseleleri de ekranlarda. Birilerinin ekonomi, benim ise iktisat dediğim ve şu an Dünya’nın A’dan Z’ye kadar ciğerini oyan, ümüğünü sıkan bir meselenin başındaki adamın, en hayatî konuşması, ne naklen yayında, ne de idareten ekranlarda! Sonra ve bütün gün, uçak düştüğü ve uçak meselesi de, benzeri diğer olaylarda her sefer olduğu üzre, temcit pilâvından beter bir hale getirildiği için, bu önemli meselenin, hiçbir haberde yeri bile olmadı. Yarınki basında yer alacağı da, tabii çok şüpheli. İşte benim esas meselem bu. Kısır görüşü sayesinde aklı almadığı için, Dünya’ya kapısını ve kafasını kapatmış, Başbakan ile Baykal, ya da dosya ile Ergenekon arasına sıkışmış, ama tüm bunlardan daha beter ve tehlikeli olan, ucuz ve ciddi hiçbir işe yaramayan bu medyanın, ne zaman tarafsız, çağdaş ve Üniversâl olacağı meselesidir, benim meselem?!. Biz bu saadete şahit olamayacağız zannımca. Ancak, gününü anlayamayanlar, günü de yaşayamaz, çağlara da hükmedemezler...

Haydar Volkan

(1) Kovboy kelimesi lügat-i galat gibi görünüyor. Aslında telâffuzu kavboy olsa gerektir.

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..