Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '09

 
Kategori
Siyaset
 

"Huysuzluk nöbeti geçiren Türk"

"Huysuzluk nöbetleri geçiren Türk"
manşeti

çok doğru bir değerlendirmedir.


Zira, Dünya’da Türk gibi geçtiği tüm asırları şerefle yüklenerek, tüm asırlara insanca bir adalet ile hükmederek, Üçüncü milenyuma kadar gelen ve sonraki tüm asırlara da devam edecek olan, huyu suyu belli milletlere karşın, maalesef huyu, suyu, sütü, sulbü karışık birçok millet vardır. Bu tür huysuzlar karşısında, sadece her Türk değil; her insan, tabiatı ile nöbet geçirir. Davos’a iyi baktığımız zaman, gelişen olayların ruhunda, esasen aşağıdaki hazin gerçeği görürüz.


Medenî milletler diye vehmettiğimiz milletlerin ve bu millet fertlerinin, aslında medeniyet ile ilgi ve ilişkileri, çifter çifter çifte standart üzerine dayanan bir medeniyet çeşnisidir. Onlar sadece kendileri ya da kendileri gibi gördükleri milletler ve/veya insanlar için medenidirler. Diğerleri için kulislerde pişirdikleri medeniyet hezeyanı, normal aklın alamayacağı kadar karışık ve karmaşık bir çorbadan ibarettir. Ve kendilerinden olmayan kim ki, bu çorbadan içmeye çalışırsa: Hem ağzı yanar. Hem de bu çorba midesini bozar. Böyle demem, esasen var olan gerçek medeniyetin arkasından koşmayalım, anlamında değildir. Tabiidir ki; medeniyet ve onun kanun, kural, kuram ve kurumlarının ardından koşmamız, şahsımız insanlarımız ve milletimiz için elzemdir. Ancak, akıl(*) olan her ferdin, ulaşmak için çalışması gerekli olan medeniyet, Dünya’ca kabul gören yazılı hukuk haricinde, AB veya ABD ve bunların peyklerine ait olan medeniyet tavrı değildir. Ve bu acı gerçek de, her vasile ile karşımıza dikilmektedir.


Birkaç gündür, her konuda mutlak bilen ve hep konuşan herkesten dinlediğim Davos meselesinde, bencileyin fakîr, başka bir zaviyeden ukalâlık etmek istiyorum. Böyle bir görüşmenin, bu ekonomik ortama rağmen, düzenlenmesi gereken yer, acaba Davos plâtformu mu olmalıydı? Güneşin balçığı, balçığın çarığı, çarığın ayağı sıktığı bir ortamda, bu konuyu konuşmak, aslında canı da başı da sıkmaz mıydı? Sıkardı.. Sıktı da tabii... Rivayet odur ki; bu talep bizden gelmiş. O zaman herhalde bizim bir bildiğimiz vardı. Ve tabii bu bildiğimize göre de, çok ciddi ve tamamen profesyonel bir hazırlık ve her duruma ve her sürece hakimiyet içindeydik.


Bu konuda profesyonellik ne anlama gelir? Yılların bilgi ve tecrübesini ve takım çalışmasını gerektiren, bu çok ciddi konuya, çok kısaca bir bakalım. 01. Teklif verilir. 02. Muhatabın danışmanları ile dirsek teması sürdürülür. Mümkünse içeriden dostlar dahî var olduğundan; açıktan bilgiler de alınır. 03. Bu arada teklifi alan taraf, konuyu her manada süzgecinden geçirir. 04. Yarar zarar, fırsat kâr, atak karşı atak hesapları yapar. 05. Şayet yara almayacağına aklı basarsa, teklife “-Evet.” der. 06. Muhatap taraf, gayet ciddi riskleri belli olan bir konuda, şayet teklif getirene “-Evet.“ deme cesaretini gösterebilmiş ise; orada durmak ve iyi düşünmek gerekir. Muhatap neye göre? Kendisi için çok riskli bir işe “-evet.” demiştir!.. Dedi ise; ciddi bir hazırlığı, ciddi bir bildiği, ya da ciddi bir komplosu var demektir. Yani kendine güveni tamdır. Aksi halde ve muhataplarının önceki söylem ve tutumlarını da bilerek, o plâtforma çıkması için, fazla cesur ya da cahil ya da çılgın olması gerekmez mi?..


07. Pek de beklenmedik bu müspet cevap alındıktan sonra, bu oturumdan baştan sona mesul olması gereken profesyonel ekip, yine her konuyu kontrol altında tutması gereken bir çalışma yürüterek; bu olumlu ve fakat epeyce cesur cevabın, neye göre geldiğini araştırır?!. Bir lâhza İsrail cumhur reisi yerine kendinizi koyun. Bu riskli görüşmeye, Siz olsanız, “-Evet.” der miydiniz? Ya da diyebilir miydiniz?.. Sadece bu kıstastan yola çıkarak, almanız gereken tedbirleri de lütfen bir gözden geçirin. 08. Mutlaka bu kabulün ana sebebi hemen araştırılmalı ve nerede ne tür bir bit yeniği olduğu, çok önceden ortaya çıkartılmalı ve keza tespit olunanın gereği yapılmalı, önlemi alınmalıydı. 09. Tabii bu görüşmenin tüm kuralları, çok önceden adil ve kesin bir şekilde tespit edilmeliydi. Dünya’nın neresinde görülmüş, fikirlerin tartışılmadan, son gölü atacak taraf lehine, bir oturumun son bulması? 10. Bu saçmalığın baştan önlenmesi için, tüm detaylar oya gibi inceden inceye işlenirken, o gün özellikle Sayın Başbakanın şeker ve tansiyon balansı babında, gıdasına dahî çok dikkat edilmeliydi. 11. Hatta kendisine bu görüşme öncesinde, dinlendirici bir masaj dahî yapılmalı, bir bardak limonlu ıhlamur da içirtilmeliydi. Bu ve bu detaya gelene kadar, maalesef ciddi hiçbir iş yapılmadığı, benim profesyonel bilgilerim indinde, çok kesin ve açıkça görülüyor.


Bu lâgarlıkla tanzim olunmuş görüşme başladığı zaman, mevcut olan manzaraya gelelim. 12. Görüşmeyi yöneten kişi sıranın sol başında oturuyordu. Bu durum “Ben Sizlere hükmederim” demektir. 13. Bu hale göre, bu görüşmeyi yönetecek olan kişinin hükmedecekleri, oturuş sırasına göre: T.C.Başbakanı, İsrail Cumhur Reisi, Birleşmiş Milletlerin Üst Yetkilisi, Arap Birliği Başkanı. 14. Protokole göre: Yukarıdaki sırada oturulup oturulamayacağı da, ayrıca başka bir tartışma konusudur. 15. Esasen görüşme yöneticisinin bu kişiler karşısında oturamayacağı da, kesindir. Hadi oturdu diyelim. O zaman da, ancak ortalarında oturabileceği açıktır. 16. Tabii bütün bunlar, tüm tarafların önceden ve birlikte onaylayacağı şekilde gelişmelidir. Aksi mümkün de olmamalıdır. 17. Hedef kitle kimdir? O gün için umulmadık kadar rekor seviyede, bugün halâ da devam eden, Dünya kamu oyudur. Bizler gibi bu işleri bilenlerin gözünde, zaten buraya kadar saydığım her şey, tam bir hezeyandır.


Bu manzaraya bakarak, görüşmenin bu yanlış düzenle başlayıp, sürdüğü süre içinde, beklenmedik sıra dışı bazı şeyler olacağı, tabii ki, çok kesindi. Ne yazıktır ki; bu toplantıyı birkaç kamera zaviyesinden tek tek baştan sona, tümü ile izleme şansım olamadı. 18. Ancak, devlet olmanın bir gereği olarak, heyetimizde doğrudan gerekli mercilere bağlı şekilde, sürekli kayıtta olması gereken, en az dört kameranın görüntülerini elde edebilirsem, Yapacağımız montaj, bu vahameti daha kesin olarak ortaya koyacaktır. Üç konuşmacı da gayet muktesit şekilde kullandıkları zaman çerçevesinde, ilm-i siyaset dışı pek fazla bir lâf da etmeden, konu üzerinde fikirlerini beyan etmişlerdir. 19. Bu konuşma esnasında, T.C. Başbakanının elinde mutlaka olması gereken ve İsrail’in Filistin topraklarını, birkaç dönemde, nasıl işgal ve iç ettiğini gösteren, meşhur haritanın olmaması ve bu haritanın oradaki topluma da gösterilmemesi, gerçekten izaha muhtaç bir konu olarak, çok dikkatimi çekmiştir. Demek ki biz, standart bir görüşmeye bile hazır değildik. Bu tür eksiklerden de güç bulan, İsrail Cumhur Reisi bilindiği üzre ve önceden plânlı olduğu şekilde, adeta bir İsrail bombası gibi patlamış, bu bombanın azametli parçaları da nedense (?!) oradaki tüm muhataplara değil de; T.C. Başbakanın üzerine yağmıştır. 20. Bu durumda şayet ben başbakan olsaydım; muhatap tutulduğum bu başı sonu yalan ve protokol kurallarını alaşağı eden konuşma üzerine, İsrail Cumhur Reisine “- Sayın Cumhur Reisi, yıllardır yaptıklarınız, şu an yapmakta olduğunuz mezalim ve şimdi yaptığınız yüksek sesli konuşmada, mevcut olan suçluluk duygusu ile üste çıkma cehtiniz ve de bundan sonra yapmaktan vazgeçmeyecek olduğunuz mezalim, Dünya kamu oyu önünde, giderek Hitler’i haklı çıkartır bir mahiyet arz etmektedir ki; bu durum da, tüm Musevîler için hiçbir yarar sağlamaz. Taktir edersiniz ki; Türk Milleti olarak, İspanyol Yahudi’lerine bağrımızı açmış olmakla; biz asırlardır Sizlerle dostuz. Ve Sizlerin OrtaDoğu’da ki tek müttefikiniz konumundayız. Bu sebeple, asla zarar görmenizi de istemeyiz. Ancak sıra dışı gidişatınızdan, ciddi şekilde endişe duyuyoruz. Ve tabii Sizlere dost olduğumuz için de, bu şekilde açık konuşuyoruz... İsrail’in hatalarını mezalimini bugün burada alkışlayanları da kınıyorum. Ve bu alkışların, bu gidişinizle, asla uzun süremeyeceğini de iyi bilmenizi istiyorum. Lütfen açık sözlülüğümü kabul buyurunuz...” derdim.


21. Tabii bunları soğuk kanlılıkla diyebilmek için, zaman zemin ve olanların, profesyonelce ve akort bir hal arz etmesinin, kesin gereği vardır. 22. Bu görüşmenin bir aksilik, şimdi olduğu üzere: Hesapta olmadığı bir şekilde tırmandırılması halinde alınacak tavrın da, söylenecek sözlerin de önceden çalışılması gereği vardır. 23. Bu işler itişe kakışa çözümlenecek işler zümresinden olmamakla, önceden işaret ettiğim gibi, her şey ilk başından başlayarak, oya gibi işlenmiş olmalıdır. 24. Bu konuda görevli olan kişilerin, bu gereği yerine getirmemiş olmakla, yaşattıkları durum: T.C. Başbakanı ve kendisinin temsil ettiği Türk Milletine, alenen hakarettir. 25. Bizim verdiğimiz vergilerle o makamlarda bulunanların, süratle işlerine son verilmesi ve bu zevatın, hangi mesuliyetsizler olduğunun?! Bu millete bildirilmesinin de mutlak gereği vardır. Ki, sonrakiler de aynı yola tevessül etmesinler. 26. Bu bilgisizler ile mesuliyetsizlerin işlerine süratle son verildikten sonra, bu ve benzeri işler için, ciddi profesyonellerden oluşan bir kadroyu, Sayın Başbakan bizim gibi bilenlere bıraksın da; bizler bu kadroyu kuralım bari. Hiç değilse, bu şekilde sürekli olarak hem çerden çöpten intibaını açıkça veren bu manzara ortadan kalkar. Hem kendisi, hem de millet, alınacak neticelerden emin olarak yaşar. Yetmiş milyon da “-Acaba bu sefer ne olacak?” diye ömür tüketmez...


Konu bu noktaya kadar gelmişken, devamla sonradan olanlara da bir bakıp, değerlendirmeyi bitirelim. AB başkanına yapmaya cesaret edemeyeceği el kol hareketlerini, benim milletim için, sıradan bile olmayan bir kişi, nasıl olup da? Kimden cesaret bulup da? T.C. Başbakanına karşı yapabilir?! Ancak oraya kadar gelmeden önce, gerek yanında olanlar ve gerekse salonda karşısında bulunanlara rağmen, aynı sıradan kişi, nasıl olup da ayak ayak üzerine atabilir? Bu terbiye ve akait dışı hareket etme yetkisini, bu huzur bozan sıradan kişinin, kimden ve hangi çevreden aldığı, acaba ortada mıdır? Yoksa halâ iyimser mütalâalara yer mi vardır?!.


İsrail Cumhur Reisi kendi konuşmasına başlamadan önceki sürede ve konuşması esnasında, kendinden ve neticeden elbet çok emin olarak, ayak ayak üstüne atmıştır. Ancak, oyun beklenmedik şekilde ters tepip “One Minute” süresi başladığı zaman, stratejisi ile birlikte dağılmış halde olan, İsrail Cumhur Reisinin, süt dökmüş kedi gibi, başına gelecekleri bildiği için, T.C. Sayın Başbakanını nasıl dinlediğinin, acaba kimler farkına varmıştır? Bundan sonraki Orta Doğu gerçeğinin asıl fotografı, işte o kimsenin fark edemediği karedir.


T.C. Başbakanı bu süreçte ayak ayak üstüne atmış, konuşurken nereye bakacağını da, parmağı ile neyi işaret edeceğini de iyi bilmiş ve vücut dili ile de tavrını açıkça sergilemiş, konuşması bitip kalktığı zamanda ise, o provokatör bozuntusunun ayağını dahî indirmemiş olması, ama T.C. Başbakanının arkasından abık sabık seslenmesi ve komploya devam etmeye kitlendiğinin en büyük delilini teşkil etmiştir. Bu rezillik acaba kimin dikkatine takılmıştır?!. Bunu bilemem. Yanında ve karşısında bulunanlara rağmen, ayak ayak üstüne atma küstahlığını gösterebilen bu megaloman, haddini bilmez provokatör kimdir? Ve o adamın oraya çıkmasına, T.C. Başbakanına ve Onun temsil ettiği bu aziz millete, kendi aklınca hakaret etmesine, kim ya da kimler rıza göstermiş ve çanak tutmuştur? Ben asıl Onları arıyorum. Bu da yetmemiş, mutlak tarafsız olması gereken bu zata, salon ve sahne boşaldıktan sonra dahî, İsrail Cumhur Reisi, Bir dakika kadar iltifatlarda da bulunmuş olmakla, söz konusu danışıklı dövüşü, adete birlikte teyit de etmişlerdir...


Bu sefer bu hadise Allah’tan eğrisi doğrusuna gelip; dost da, düşman da, akıl(*) olan millet fertleri de T.C. Sayın Başbakanını hararetle taktir ve tebrik etmişlerdir. Ancak, bu türden anında oluşan gelişmeler, her sefer böyle neticeler vermeyecektir!.. Onun için hep birlikte kendimize gelelim. Ve bu ülke ve milleti her kim temsil ediyor ise; Onu gereği veçhile koruyalım. Kaldı ki; bundan sonra Sayın Başbakana karşı dikkatli duracak olanlar kadar, Onu provake etmek isteyenler de çıkacaktır.


 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..