Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '06

 
Kategori
Çevre Bilinci
 

Gürültü kirliliği

Gürültü kirliliği
 

Halkımız Alışveriş Yapıyor
Sabahın altısında homurtulu arabalarıyla geliyorlar. Sonra daha büyük gürültülerle arabalardaki tezgâhlarını, çadırlarını ve mallarını boşaltmaya başlıyorlar. Uzaktan gördükleri tezgâh komşularına bağırarak selam veriyor, birbirlerine yüksek sesle “ipi at”, “çadırı aç”, “direği ver”, “malları boşalt” gibi emirler yağdırıyorlar. Bu arada arabanın radyosu sonuna kadar açılıyor. Bir Cumartesi sabahı gözlerinizi bu kargaşayla açıyorsunuz. Öğlene kadar gürültüler bu minvalde gidiyor. Ancak bu daha bir şey değil. Asıl kıyamet akşama doğru kopuyor. Pazara alışveriş için gelenlerin sayısı arttıkça satıcılar da coşuyor, aynı anda onlarca gırtlaktan “domatese gel domatese”, “seç ayır”, “sarı patates sarııı”, “ne alırsan bir milyon, bir milyon”, “bedava yaptık, koş koş koş” sesleri yükseliyor. Birisi sırf gürültü olsun diye boğazlanmış gibi “aaağğaağğaaa” diye tuhaf bir ses çıkarıyor. Bunca sesin arasına korsan CD’cinin ucuz CD çalarından kalitesiz hoparlörlerinden çıkan günün popüler şarkıları karışıyor. Bu curcuna akşamın geç saatlerine kadar hızını yitirmeden devam ediyor. Gece yarısına doğru bu kez tezgahlar toplanmaya, çadırlar sökülmeye başlıyor. Bağırmaktan çeneler biraz yorulmuş ama gürültü düzeyi çok da düşmüyor. Kamyonetini yükleyen aynı gürültüyle uzaklaşıyor. Geride çürük meyve sebze yığınlarından, naylon poşetlerden, balık artıklarından, karton ambalajlardan oluşan bir çöp denizi bırakıyorlar. Sonra o çöpleri toplamak için çöpçüler ve çöp kamyonları geliyor. Çöp kamyonların güçlü motorlarının sesi iki yanı yüksek binalarla çevrili caddede yankılanarak daha da büyüyor. Nihayet gecenin bir vaktine doğru iş bitip sesler kesiliyor. Siz de uykuya dalıyorsunuz.

Ertesi sabah yine erken saatlerde bir tankerin arkasına monte edilmiş tarla sulama motorunun (“Pancar motor” diye de bilinir) pat pat seslerine uyanıyorsunuz. Bu kez de güya tazyikli suyla cadde yıkanıyor. Gürültülü tankerin caddeyi bir baştan bir başa yıkayarak geçmesi neredeyse öğleni buluyor.

Bu grotesk manzara her hafta Cumartesi günleri oturduğum sokakta kurulan semt pazarında sergileniyor. İstanbul’da her gün yüzlercesi kurulan semt pazarlarından biri...

İyi ki sadece haftada bir buçuk günmüş diyebilirsiniz. Ama durun, daha bitmedi ki....

Halkımız Eğleniyor
Birden ancak bir bombanın çıkarabileceği bir patlama sesiyle yerinizden fırlıyorsunuz. Nereye bomba attılar acaba diye merak edip camdan dışarı bakıyorsunuz. Neyse, korkacak bir şey yok canım, sadece mahallenin çocukları yandaki boş arsada torpil patlatmaca oynuyorlar. Bir süre sonra kulağınız alışır.

Ama pencereye çıktığınızda caddede bir hareketlilik gözünüze çarptı. Kaldırımlara bir müzik sisteminin kurulduğunu, ses tesisatının, mikrofonların, adam boyunda kocaman kolonların yerleştirildiğini gördünüz. Cadde bu kez bir düğüne sahne olmaktadır. Sahiplerine hayırlı olsun tabii. Ama bu arada sizin biraz daha gürültüye tahammül etmeniz gerekecektir. Çok geçmeden evinizin içi dev kolonlardan yükselen akordu bozuk bağlama tınılarıyla, hantal bir orgun nağmeleriyle, bet sesli “sanatçı”nın türküleriyle, davul zurna sesleriyle sarsılacaktır. Kulağınıza pamuk bile tıkasanız kurtulamazsınız. En iyisi çıkıp düğün bitinceye kadar bir yerlere gideyim dersiniz.

Bu arada biri gidip ötekisi gelen hoparlörlü seyyar satıcılarının, tüp kamyonetlerinin gürültülerini artık algılamazsınız bile...

Halkımız Müzik Dinliyor
Çıkıp bir otobüse ya da minibüse bindiniz. Araç dolacak, yanınıza birileri oturacaktır haliyle. Arabada olsa olsa en fazla motor sesi duyacağınızı, ona da alışkın olduğunuz için kulaklarınızı bir süre dinlendireceğinizi düşünürsüz. Ancak boşuna... Çok geçmeden yanınızdaki yolcunun telefonunu veya mp3 çalarını çıkarıp kulaklıklarını taktığını görürsünüz. Sesi sadece dinleyen kişinin kulağının içine vermesi için imal edilmiş kulaklıklardan etrafa bir müzik yayılır. Müzik dediysem öyle kadife sesli bir şarkıcının söylediği şarkılar değil; Vivaldi, Bach, Mozart falan hiç değil; şarkılar değişse de hep aynı ritmde giden tiz bir “cıs tak, cıs tak, cıs tak”... Müziği kendisi, gürültüyü siz dinlemektesinizdir. Duymamaya çalışırsınız, ancak bir süre sonra o “cıs tak”lar beyninize küçük bir çekiç gibi inmeye, frekans kulak zarınızı oymaya başlar. İçinizden o gürültüye yol açanı tokatlamak, kulaklıklarını ebediyen iç kulağına gömmek gelir ama yapamazsınız. Bakışlarınızla rahatsız olduğunuzu belli eder, belki merhamete gelir de kendiliğinden sesi kısar diye umutlanırsınız, ancak boşuna... Daha önce başkalarını da onlarca kez yaptığınız gibi, uyarmak zorunda kalırsınız “müziksever” kişiyi. Uyarılan eğer kızıp terslemediyse bile yüzünüze “ne diyor bu” diye boş boş baktıktan sonra size bir lütufta bulunur gibi volümü birazcık kısar.

Sonunda İstiklal Caddesi’ne gelirsiniz. Caddede şöyle bir iki tur dolaşıp, bir yerde oturup vakit geçirmektir planınız. Yürümeye başlarsınız ancak gürültü burada da peşinizi bırakmaz. Caddenin bir ucundan ötekine kadar sıralanmış müzik mağazalarının hoparlörlerinden yükselen sesler karşılar sizi.

Halkımız Asker Uğurluyor
Her şeye rağmen bir süre vakit geçirdiniz; şimdi eve dönme zamanı... Mahalledeki düğün de bitmiştir inşallah. Eve geldiniz; dilediğiniz gibi düğün de bitmiş. Tam da “Allahım, şükürler olsun nihayet biraz sessizlik” diye düşünürken, uzaktan korna sesleri, patlamalar ve canhırhaş haykırışlarla sarsılırsınız. “Yahu, yine ne oluyor, büyük bir kavga mı çıktı?” diye şaşırırsınız. Yok canım, hiç de olağandışı bir şey yok. Sesler giderek yükselir, haykırışlar anlaşılır hale gelir. “En büyük asker bizim asker” sloganını tanırsınız. Halkımız askere uğurlama töreni düzenlemiştir. Arabaların kapı camlarından yarı beline kadar dışarı uzanmış delikanlılar var gücüyle bağırmakta, kornalar çalınmakta, bu arada arabalardan havaya rast gele ateş edilmektedir. Hemen kendinizi yere atmazsanız bir kaza kurşununa kurban gitmeniz işten bile değildir. Uğurlama konvoyu evinizin önünde birkaç tur daha atıp uzaklaşır. İşte nihayet özlediğiniz mutlu saatler başlamıştır. Pelteleşmiş bir beyinle külçe gibi yatağa serilir, “bu yorgunlukla yarın nasıl çalışacağım” diye düşünürken uykuya dalarsınız.

Halkımız İbadet Ediyor ya da Öğrenim Görüyor
Sabahın bir vaktinde yakınlardaki caminin güçlü hoparlörlerinden yükselen ezanla aniden uyanırsınız. Zaten geç yattınız, daha yataktan kalkmanıza da iki saatten fazla bir zaman var. Bıkkın müezzinin bozuk bir makamla okuduğu ezanın bitmesini bekler, iki saat daha uyuyabilmek için gözleriniz kaparsınız, ama nafile. Birazdan servis arabası şoförü olan komşunuz arabasının motorunu ısıtmak için çalıştırır. Şimdi bir yarım saat da onun gitmesini beklemek zorundasınız. Neyse, o da gitti ve yeniden uykuya daldınız. Çok geçmeden bir sokak ötedeki okulun ders başı melodisiyle uyanırsınız.

Gürültü "Forever"
Şimdi sizi yine bir yolculuk, yine motor homurtusu, yine gereksiz yere çalınan korna sesleri, yine kulaklıklar beklemektedir. Otobüste kulağında kulaklık olmayan birilerinin yanında yer bulabilmek için dua edersiniz. Allahın şanslı kulusunuz ki, cam kenarında boş bir yer bulup oturdunuz. Ama birazdan sırt çantalı, orasından burasından kulaklığının kabloları sarkan bir delikanlı ya da genç kız da sizin yanınızdaki boş koltuğu gözüne kestirir.

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..