Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '11

 
Kategori
Güncel
 

Hadi suçlu arayalım

Hadi suçlu arayalım
 

yaparız yıkılır, ama yenisini de gene aynısından yaparız.


Çok güzel ama çok da güvenilir olmayan bir ülkemiz var.

Bir taraftan terör, bir taraftan sel, deprem, trafik, bir taraftan da eksik olmayan manyak ve psikopatlarımızla adeta pamuk ipliğine bağlı yaşıyoruz.

Ülkenin neresinde olursanız olun her an bir terör saldırısına kurban gidebilirsiniz. Ya da gece uyurken evinizi sel basabilir. Sakin sakin aracınızı kullanırken, ehliyetsiz ya da alkollü bir sürücü sizi dağıtabilir. Akşam evinizin yolunu tutmuşken önünüzü çeviren madde bağımlılarının kurbanı da olabilirsiniz. Ya da yeni aldığınız "depreme dayanıklı" eviniz başınıza yıkılabilir.

Hepsi için "Allah korusun"  diyelim, ama bunlar ve belki daha fazlası memleketimin gerçeği. Gelelim güncel konumuz depreme: Depremde kaybettiklerimize rahmet, yakınlarına sabır dileyerek başlayalım.

1999 Körfez Depremi aslında yapı stantdartları için acı bir milat oldu. Özellikle 2002-2003 yıllarından sonra yapılan inşaatlar depreme dayanım açısından iyi durumda. 2003 Yılından sonra  yapılan binaların çoğu hazır beton imalatlı. Nervürlü demir kullanılmış ve yapı denetimi daha titiz yapılmış binalar.

Deprem bölgelerinde oturan vatandaşlar için ilk yapılması gereken de;  ya 2003 yılından sonra yapılmış, ya da depreme dayanıklı hale gelebilmesi için güçlendirme çalışması yapılmış bir binada ikamet etmek. Bu durumda depreme karşı en az % 90 öndesiniz demektir. İstisnalar mı, onlar her kaide için mevcut.

Gelelim klişeleşmiş deyime: " Kamu binaları daha fazla hasar gördü."

Çalmamanın, işini layıkıyla yapmamanın bahanesi olmaz, elbette bu hususta 1. derecede suçlu inşaatın imalatını yapan.

Ya diğer suçlular:

Devlet dairelerinde özellikle Mülkiyeci kökenlilerin kendi aralarında bir çekişme vardır. Kaymakamlar, Valiler kim ihaleleri daha yüksek kırımla neticelendirecek  diye yarışırlar. Bu durum aslında Devletçilik, Milliyetçilik mantığı kaynaklıdır. Tamamiyle iyi niyetlidir. Ancak bir o kadar da hatalıdır.

Son yıllarda ihaleler daha çok Yerel Yönetimler kaynaklı olduğu için Kaymakamlar ya da Valilikleri örnek verdim. İşin mahiyetini, inşaatın önemini, yapı ve kalite standartını bilmeden inşaat, hele hele bina inşaatlarını, kırımları yüksek tutarak veren her idare bana göre aynı hata içindedir. " Bana ne kardeşim, kendisi teklifi verdi isterse batsın " mantığıyla;  işi yapanın yanı sıra iş de batacaktır.

Ülkemizde beton fiyatları, demir fiyatları, belli. Hiç kimse tabiri caizse "kıvıramaz". Buna rağmen teklifinde bu fiyatların altında teklif bulunduranların, işi yapması ne anlama gelir bir düşünün.

Hassas yapı ve özellikli inşaatlarda ise bu "kıvırılamaz" imalat sayısı gittikçe artar. Merak edenler için söyleyeyim bir inşaatta kullanılan hemen hemen bütün imalatların TSE ya da ISO ya da buna benzer standartlara haiz olmaları istenir. Ama her nasılsa bütün ürünler de bu belgelere bir şekilde sahip olurlar. Bu nedenle aslında ilk önlem, bu standartların biraz daha hassas teraziye çekilmesi olmalıdır.

Bir diğer ve aslında en önemli husus ihaleyle yaptırılan işlerde, ihale sisteminin, bina ve diğer hassas imalatlar için yüksek kırımı değil işi en ekonomik ama standarta uygun yapabilene verilmesi olmalıdır. İhalelerde şimdi aşırı düşük teklif uygulamasıyla işler biraz düzeltildi ama bu hiç mi hiç yeterli değil. Bana göre 2886 Sayılı eski ihale kanununda bazı işlerde uygulanan "Ortalama Bedel" kriteri benzeri bir uygulama daha makul olacaktır. 

Özellikle kamu  binalarını her depremde aklımıza getiren esas sebepler "bu kırım az, daha fazla kırım yapılsın"," ödeneğimiz bu kadar", " pazarlık edip kırımı düşürelim, devletin parası zayi olmasın" mantığı  kar gibi görünen, ama aslında her depremde karşımıza daha fazla maliyet olarak çıkan durumlardır.

Bir de kontrol mühendisliği var tabi ki. Yazının başında da belirttim. Çalmanın, ihmalin savunulacak bir tarafı olamaz, ancak evimizden eşyalarımız, kolumuzdan saatimiz, elimizden cep telefonumuz, cebimizden paramızın çalındığı bir devirde yaşıyoruz. Hırsızın başına 1 değil 11 kontrol mühendisi de, poliste koysanız  çalacağı varsa önleyemezsiniz. Belki "öyle şey mi olur canım" diye kızanınız çoktur, "olmaz kardeşim bu kadar acizlik" diyenleri Doğuda herhangi bir ilde kontrollük yapmaya çağırırım görürler hanyayı konyayı.... Ama makul bedellerle yaptırdığınız her iş, size kabul edilebilir ve istenilen şartları sağlayan iş olarak dönecektir.

Basit bir örnek vereyim. Etin kilosu 20 Tl. iken 200 gram olması gereken bir kebabı, siz 2 ya da 3 liraya hatta 4 liraya bile yiyiyorsanız, malesef et olmayan  bir şey yediniz demektir.

Evet her işte olduğu gibi bu hususta da daha çok çalışmamız lazım çoook.

Hata kimsenin kabullenmediği bir husustur, bu nedenle işin kolayı hatayı, müteahhide, kontrol mühendisine atmak elbette.

Ama en az bunlar kadar, "size kebabı 2 liraya yediririm"  diyenlere; " oh ne güzel hatta 1 lira olsun" diyenlerin de hatası yok mu?

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 164
: 672
Kayıt tarihi
: 21.10.10
 
 

İnşaat Mühendisiyim, olaylara anlık değil öncesi ve sonrasıyla bakmaya çaba gösteririm. Dağ havas..