Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '08

 
Kategori
Siyaset
 

Hak aramak suç, ölmek serbest

Hak aramak suç, ölmek serbest
 

Bu ülkede hak aramak en büyük suç (Foto:NTVMSNBC)


İkinci dönem büyük bir oy patlaması yaşamanın verdiği şımarıklık ve cüretle mutlak iktidara göz koyan ve bunu da “milliyetçi” MHP sayesinde yapan AKP mutlak İktidarı bedeli olarak ilk dönemde gösterdiği demokratik performansı bütünü ile bir kenara koyup sömürü, yağma ve baskıya ağırlık vermeye başladı.


Bu ülke insanının fena halde duygusal ve gaza gelirliğinden faydalanarak da Milliyetçiliğe oynayarak oy avcılığına girişti.


Oysa ABD ile içeriği halen belirsiz kalan (gerçi artık bu anlaşmanın bir zamanlar "en büyük ihraç gücünüz ordunuz" diyen Soros’u haklı çıkarırcasına ABD’nin desteğinin diyeti belli olmaya başladı. Afgan dağlarında ABD’nin kirli çıkarları için “şehit” olmak ve İran’a Karşı bölgenin ikinci İsrail’i olarak gözdağı veren, hatta gerekirse İran’a ABD’nin istem ve arzularına göre savaşta dâhil her biçimde kafa tutmak) anlaşmalar imzalayan bir partinin neresi milliyetçi.


IMF’nin bir dediğini ikilemeyerek küresel sermayenin önünde ceketini ilikleyen AKP’nin ve onun liderinin hamasi nutuklar eşliğinde, Kuzey Irak dağlarında (kimi kaynakların dediği doğruysa AB, İsrail, Peşmergeler ve benzeri başka güçlerin de fiili desteği sağlanarak) gencecik çocukları ölüme yollayan, ama kendi çocuklarını askere göndermemek için ABD’ye kaçıran bir siyasi parti olduğunu göz önüne alırsak, milliyetçiliğin M’sine bile sahip olmaktan fersah fersah uzak olduğu açık.


Ama bu ülkede sağcıların yıllardır kullandığı silahlar aynı. Halk avcılığı, oy bezirgânlığı yapmak için en etkili iki silah dini inanç ile milliyetçilik.


Bir düşünür “Milliyetçilik Alçakların Son Sığınağıdır” demiş bu sözü ülkemize uyarlarsak “Milliyetçi-Muhafazakârlık Türk Sağının İlk Sığınağıdır” hamasi Vatan, Millet nutukları atıp iki de Cuma namazı kıldınız mı biraz da insanların cebine bir kaç kuruş girmesini sağlayacak ekonomik cambazlığı buna eklerseniz, “Nurlu ufuklar, Kalkınan, Zenginleşen Türkiye” nutukları ile İktidarsınız.


Ölüme Karşı Koymak Yasak

Kuzey Irak ve Türban tartışmaları arasında 18’i son aylarda olmak üzere 15 yılda 80 işçinin öldüğü Tuzla Tersanelerinde taammüden cinayet işleyenler karşısında işçilerin haklarını arayan “araştırdık burada iş güvenliği tamdır diyerek” gözlerimizin içine baka baka yalan söyleyen Çalışma Bakanı’nı protesto etmek isteyen işçi temsilcileri bir yandan Çalışma Bakanı tarafından azarlanırken. Polis tarafından da zor kullanılarak dağıtılmışlar. Yani işçiler ölmek değil yaşamak istediği, iş güvenliği talep ettiği için görevi çalışma yaşamını uluslararası standartlara uygun yapmak, çalışanların iş güvenliğini, sigortasını vb haklarını gözetmek olan Çalışma Bakanı tarafından azarlanıyorlar. Emniyet ise esas olarak o işçilerin vergileri ile aldığı maaşı hak etmek için kendileri gibi zor şartlarda çalışan emekçilere kırmızı görmüş boğa misali saldırıyor.


Bakan “Yatıyoruz Tuzla, kalkıyoruz Tuzla” dedikten sonra işçilerin hakların savunmak için orada olan sendika yetkililerinin ideolojik hesaplar içinde olduklarını söylemiş.

Türk Sağının işverenden yana olduğu, işçileri çalışanları hiç sevmediği malumdur, sağ iktidarların Çalışma Bakanlarının’da Çalışanların değil patronların, sermaye sahibinin emrinde olan sarı sendika olduğu da ayrı bir gerçektir.

Ancak Özal’dan bu yana Çalışma Bakanları’nın sarı sendika, yani çalışanların haklarının işverence gasbedilmesi için işverenle anlaşma yapmanın, çalışma bakanlığının işi olma fonksiyonunun hiçbir maskelemeye gerek olmadan çok açıktan yapıldığına tanık oluyoruz. Bu bakımdan Bakan Faruk Çelik’in sendikalardan ve sendikacılardan nefret etmesinin, onları görünce hayalet görmüş gibi olmasının anlaşılır bir yanı var.


Kendilerine Türkiye’yi küresel sermayenin pazarı yapmak konusunda Pir sayılacak Turgut Özal’ı örnek alan AKP tıpkı onun gibi sendikasızlaşma, işçilerin reel ücretlerini düşürme, haktan, yasal güvencelerden yoksun, çıplak bir sömürünün parçası kılmada pervazsız olmaktan geri kalmıyor.


Kısacası bu ülkede tersane de ya da Afgan dağlarında ABD’nin emrinde ölmek serbest, ama yaşamaktan, haktan, hukuktan, barış ve adaletten söz etmek ise yasak. Buna teşebbüs ederseniz halkın değil çapsız politikacıların elinde olan devletin polisliğini yapan emniyet görevlilerince dayak yer, Ankara’da olduğu gibi havanın çok çok soğuk olduğu bir yerde tazyikli su ile dağıtılır, sersemletilirsiniz.


Sonra’da Politikayı ülkeyi adil bir biçimde yönetmek değil kendilerine kıyak emeklilik sağlamak, nalıncı keseri gibi çıkar sağlamak, büyük sermaye güçlerinin emir erliğini yapanların milliyetçi ve hamasi nutukları eşliğinde ölüme gidersiniz. O politikacıların özgürlüğü sadece genç kızların üniversiteye girmesinden ibaret saymasını alkışlar, bunu yapanların da kendini özgürlükçü, demokrat filan gibi gösterip bizi salak yerine koymasına göz yumarsınız.

Ha bu arada söz açılmışken başörtülü kızları Üniversiteye almayarak ciddi bir insan hakları ihlali yapan ve en az AKP kadar zalim olan rektörler de, başörtülülere ikinci sınıf insan muamelesi yapmayı solculuk sanan orta sınıf ta en az AKP kadar sağcıdır bu da böyle biline.


Tabi akla gelmişken sormadan da edemiyorum, Ankara’da ayazda soğuk su ile ıslanan işçiler, Tersanede tek kaygısı cüzdanlarını şişirmek olan taşeronların elinde düşerek ölen, kaçak barut atelyelerinde havai fişek üretirken parçalanan, yanan işçi kardeşlerimiz sahi son seçimde oyunuzu kime vermiştiniz?


Nazım Hikmet o güzelim şiirlerinin birin de şöyle demişti “eğer bugün şarabımızı vermek

İçin üzüm gibi eziliyorsak, kabahat senin demeye gönlüm varmıyor ama kabahatin çoğu senin be kardeşim”

 
Toplam blog
: 44
: 809
Kayıt tarihi
: 06.06.07
 
 

Sosyoloji ile ilgili olarak Birikim, Üç Ekoloji, Birgün Gazatesinde çeşitli yazılarım çıktı. Ayrı..