Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '16

 
Kategori
Tarih
 

Halifeliğin zulümle ilk tanışması, Muaviye ve Yezit zulmü // Türk devrimi yazıları

Halifeliğin zulümle ilk tanışması, Muaviye ve Yezit zulmü // Türk devrimi yazıları
 

“Tarihte her macera bir yenilgi almıştır. Türkiye Cumhuriyeti içinden çıkan derin devlet sermaye ve siyaset ihaneti de emsali dünyada görülmemiş bir şekilde kendi sonlarını kendileri getirecek her yanlışı kendileri yaparak kendi kendileri zalim olmaları sebebiyle ilahi tecelliden yenilgi alarak tarihe karışmışlardır.” // Önder Karaçay

Halifeliğin, padişahlığın din ile ve Allah adına kulu kula kul etmek olmadığını anlamak zamanıdır. Bunun yolu da tarih tekerrürden ibaretse tarihe bakarak anlamak ve ders almak yeterlidir.

Halifelik tarihte ilk kez Muaviye ve Yezit Emevi devleti ile din tüccarlığı ile kulu kula kul etmek adına yönetim sistemi ile zalimlik ve zulümle tanışmıştır.

Osmanlı devletinde Halife toplum için sorun olmamıştır. Yalnız ıı. Abdülhamit dönemi kanun tanımaz bir 33 yıllık topluma zulüm etme devri olarak Türkiye Cumhuriyetinin son 35 yılı ile aynıdır. O zulüm sonucu Vahdettin ile Osmanlı bitmiş, insanlığın sonsuzluk projesi Kurtuluş Savaşı ile kurulmuştur. Bugün yedi düzel akıllara durgunluk verecek maddi silahlarla yine saldırmış ve kendi ayaklarına sıktığı kurşunla kendi zulmünü kendi bitirmiştir.

Dünyada insana Firavun sonrası ilk zulüm Emevi devleti Muaviye ve Yezit adında iki zalimin iktidara gelmesi ve akıl ve vicdan yoksunu o günkü toplumun doğru seçim yapmamasından kaynaklanmış ve Halife din adına Allah adına kulu kula kul etme zihniyeti o gün başlamıştı.

Hazreti Muhammed (ona selam olsun) onun yıktığı put zulmünden sonra son putu onun ahlakından olan insanlığın son devrimcisi son büyük insan ve dahi Mustafa Kemal Atatürk yıkmıştı.

1950 sonrasında başlatılan ihanet bugün yine karşımızda kol kola put imparatorluğu kurmak isterken Allah ve Atatürk’ün emanetine ömrünü harcayan cesur bir Türk gencine ilahi sırla kendi ayaklarına kurşun sıkarak yıkıldılar.

Şimdi Emevi devleti nedir? Muaviye ve Yezit ne yapmıştır. Osmanlı sonu ve bugünle ne ilgisi var? Bunu idrak etme zamanıdır.

Halifelikten önce Emevî Hanedanı’nın kurucusu ve birinci Emevî halifesi olan Muâviye bin Ebu Süfyan’ın oğlu olarak Yezit Şam’da dünyaya geldi. Annesi Ben-i Kelp kabilesinden Maysun adlı kültürlü bir kadındı. Muâviye, Maysun ile anlaşamadı; bu sebeple Maysun küçük yaştaki oğlu Yezid’i de yanına alarak kabilesinin yanına geri döndü. Çocukluğunu annesiyle geçiren Yezid, ondan şiir ve edebiyât zevki aldı. Yezid, gençlik çağına gelince babasının yanına döndü. Gençliğinde de iyi bir eğitim aldı.

Bizans’a yapılan seferlere katıldı ve 669’daki birinci Emevî İstanbul kuşatmasında komutan olarak bulundu.

Muaviye, ölümünden hemen önce, 679 yılında, Hüseyin ve Abdullah bin Zübeyr’in karşı çıkmasına rağmen oğlu Yezid’i halife ilan etti ve kendisine biad edilmesini istedi.

Yezid’in halifeliğine karşı çıkılmasının en önemli sebepleri olarak, hilafetin verasete dönüşmesi endişesi ve Arap siyasi gelenekleri gösterilmektedir. O dönem Arap siyasi geleneklerine göre liderler genellikle yaşlı, tecrübeli ve nüfuzlu kimseler oluyordu ve Yezid, bu vasıflara haiz değildi.

Hüseyin ve Kerbelâ Olayı

Yezid yönetimi babasından devraldığından hilâfet, onun şahsında saltanata dönüştü. Ancak halifeliğine itirazlar gecikmedi. Hüseyin, onun halifeliğini tanımadığını bildirerek kendi halifeliğini ilan etti. Kûfe valisi Hüseyin’e biâd etti.

Hüseyin önce Medine’den Mekke’ye, ardından da desteğini umduğu Kûfe’ye doğru yola çıktı. Ancak Hüseyin’in ilerleyişi 2 Ekim 680’de Emevî birlikleri tarafından Kerbelâ’da durduruldu ve 10 Ekim 680’de Hüseyin ve beraberindeki 72 kişi şehid edildi. İslam tarihi açısından Yezid’in hilâfeti dönemindeki en önemli olay bu olmuştur. Hüseyin’i şehit ettirmiştir. Hüseyin’in öldürülmesi emrini Yezid’in değil, yeni atadığı Kûfe valisinin verdiği ve Yezid’in Hüseyin’in ölümüne üzüldüğü yönünde rivayetler olmakla birlikte İslam tarihçileri bu durumdan genellikle Yezid’i sorumlu tutarlar. O günden bugüne Yezid, Şii İslam’da zulmün ve kötülüğün sembolü olarak anıldı. Sünni görüşe göre ise, meşruluğu tartışmalı ‘İslam Halifesi’ olarak kabul edilir.

Abdullah Bin Zübeyr İsyanı, Mekke ve Medine’ye hücum

Yezid’e sadakat yemin etmeyenlerin diğer bir başkanı Halife Ebubekir’in torunu ve Peygamber’in yakın sahabilerinden olan Zübeyr’in oğlu Abdullah bin Zübeyr idi. Hüseyin’in Kerbela’da öldürülmesinden sonra Abdullah bin Zübeyr Mekke’ye döndü, Yezid’i halife kabul etmediğini bildirip isyan bayrağını açtı ve Hicaz’da ve Arabistan’da durumunu güçlendirmeye koyuldu. Medineliler önce I. Yezid’le durumu görüştüler ve sonra Medine’nin Emevi emirini şehirden atıp Abdullah bin Zübeyr tarafına geçtiler. Abdullah bin Zübeyr, I. Yezid’in Basra’daki Irak ve Kufe valisi olan Ubeydullah bin Ziyad’a karşıt olmak üzere, Irak’da Kufe’ye bir vali bile gönderdi. Abdullah bin Zübeyr Mısır ve Suriye’de bile Emevilerden hoşlanmayanlar tarafından tutulmaktaydı. Yezid, Basra’daki Irak valisi Ubeydullah bin Ziyad’a Hicaz’a ordusuyla gidip Abdullah bin Zübeyr’in isyanını bastırmasını istedi, ama Ubeydullah hasta olduğu bahanesiyle bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Yezid 10.000 kişilik Suriyelilerden oluşan bir orduyu Müslim bin Ukbe El-Murri komutasında Hicaz’a gönderdi. Bu ordu Abdullah bin Zübeyr’i tutanlar ve çoğu Medine’li bir ordu ile Medine’nin kuzeydoğusunda bulunan El-Harre’da muharebeye giriştiler. El-Harre Muharebesi (veya Harre Olayı) kısa ve çok kanlı oldu. Medineli birkaç sahabi bu muharebede öldürüldü. Sonunda Medineliler yenilip şehirlerine çekildiler. Suriyeli Arap ordusu Medine’ye girdi ve şehir ahalisine zulmedip üç gün şehri yağmaladılar. Suriye ordusu komutanı Müslim bin Ukbe al-Murri mülkiyet ve insan haklarını hep çiğnediği için müsrif lakabını aldı. Müslim bin Ukbe El-Murri bu arada hastalanıp öldü. Onun yerine Suriyelilerin ordusunun başına Hüseyin bin Numeir as Sakuni geçti ve ordusunu Mekke’ye yöneltti. Abdullah bin Zübeyr bu orduya karşı tutunamayıp Mekke içine çekildi ve Suriyeler ordusu Mekke şehrini kuşatma altına aldı. Üç ay kadar süren bu kuşatma sırasında Suriyeliler şehri çevreleyen tepelerden mancınıklar kullanarak şehre büyük taşlar atmaya başladılar; Kabe’ye bile zarar verdiler ve Kabe’nin örtüsünü yaktılar. Tam bu sırada Yezid’in ölümhaberi ölümünden 27 gün sonra bu orduya yetişti ve ordu Şam’a döndü. Yezid’in yerine gelecek oğlu hakkında o kadar az bilgi bulunuyordu ki Mekke’yi kuşatan komutan Abdullah bin Zübeyr’e Suriye’ye gelirse onu Şam’da halife ilan edebileceğini söylediği bildirilir. Fakat Abdullah bin Zübeyr Mekke’den ayrılmak istemediği için bu teklifi kabul etmemiştir.

Fakat bu ordunun Medine’yi talan etmesi ve Mekke kuşatmasında Mekke’ye ve Kabe’ye büyük zararlar vermesi yüzyıllarca unutulmadı. Ölmüş olan Yezid’in zulüm ve kötülük simgeliğine bir neden de bu Medine ve Mekke’ye verdiği büyük zararlardır.

Kuzey Afrika’da ilerleme ve yenilgi,

682’de I. Yezid Ukbe bin Nafi’yi, daha önceki halifeler zamanında fethettiği ama sonra Muaviye zamanında Meseleme bin Muhalled’in tayin ettiği vali Ebu’l Muhacir Dinar tarafından idare edilen, Kuzey Afrika’da Mısır’ın batısında bulunan Ifrikiyye olarak anılan bölgelere, yeniden vali tayin etti. Ukbe tekrar Tunus’da daha önce kurmuş olduğu Kayravan şehrini üs yaparak Berberiler ve Bizans’ın Afrika kalıntıları ile savaşlar yaptı. Süvari ordusuyla batıya sefere çıkarak Tanca şehrine ve Atlantik Okyanusu kıyılarına kadar geldi. Boylece şimdiki Cezayir ve Fas ülkelerini feth etmiş oldu. Bu Kuzey Afrika sahillerinde bulunan Arap kabileleri günumüzde bile Ukbe’yi cedlerinden saymaktadırlar.

Daha sonraki XI. yüzyılda İbni Haldun’dan ta XIV. yüzyıldaki Arap tarihçileri Ukbe’nin Fas’ın fethinden donerken büyük bir yenilgiye uğradığını bildirirler. Bu tez Arap tarihçilerine gore 683’de Ukbe Fas’dan dönmekte iken ordusunu dağıtmıştı ve Berberilerin elinde bulunan Atlas Dağları civarlarında bulunmaktaydı. Biskra denilen bir mevkide Kuseyle bin Lemzem adlı Berberi komutanı altındaki Berberi ordusuyla muharebeye girişti. Bu muharebeyi Araplar kaybetti; Ukbe bin Nafi ve yanında bulundurduğu kendinden daha önce Ifrikiye valisi olan Ebu’l Muhacir Dinar da bu muharebede öldürüldü. Berberi orduları Araplara hücuma devam ettiler. Araplar, Barka’ya doğru çekildiler ve ellerine geçirdikleri büyük arazi parçalarını kaybettiler. Tunus’da üsleri olan Kayravan şehrini bile bırakmak zorunda kaldılar. Bu Araplara büyük bir darbe oldu ama etkisi uzun sürmedi ve I. Yezid’in ölümünden sonraki yıllarda Araplar Ifrikiye’yi tekrar hükümleri altına aldılar. 688’de Zuheyr bin Kays komutasında bir Arap ordusu Ifrikiye’ye tekrar hücum etti; bu arazileri tekrar zapetti ve 690’da Mama Muharebesinde Berberi komutanı Kuseyle yenilip öldürüldü.

Yezid’in Arabistan üzerine seferi ve Kuzey Afrika’da ordularının yenilgiye uğraması, elinde eskiden bulundurduğu Kuzey Afrika’yı tekrar almak için bir fırsat gören Bizans İmparatorluğu tarafından iyi kullanıldı. İmparator II. Justinianos mensubu olduğu Heraklius Hanedanı’nın ortaya çıkma kaynağı olan eski Kartaca Eksarjlığı’nı tarafından geri almak icin yeni girişimlere başladı. 683’de Akdeniz’deki Bizans donanması yine bu denizin hakimi oldu ve bunu hemen takiben Rodos’u ve Kıbrıs’ın bir kısmını yeniden ellerine geçirdiler.

Ölümü

Yezid daha nispeten gençken (38 yaşında) Şam’ın Hevran köyünde bir av partisi tertiplenmişken bir av kasrında hiç beklenmedik bir şekilde öldü. Üç buçuk yıl halifelik yapmıştır. Oğlu II. Muaviye yerine halife oldu.

Muaviye ve Yezit tarihte İslam dünyasına ve Müslümanlığa fitne ve fesat niyeti hizmetine savaş açan ve zalimlik adına ibrettir.

Bugün Türkiye Cumhuriyetinin 1950’de başlayan ihanetin çıkış noktası yine aynı niyet ve zihniyet olup, darbeler, krizler sonucu üçüncü paylaşım dünya savaşı adına sermaye+asker ile 12 Eylül 1980 ile Türk Milletine açılan savaş 12 Eylül 2012 tarihinde sermaye derin devletinin kendi ayaklarına bir holdingin amiral gemisi bankasının ayaklarına kurşun sıkması sonucu terse dönüp, sonrasında hayatı Atatürk’ün yarım kalan insanlık projesini gerçekleştirmek için sır olan Önder Karaçay üç yılda kitabı Mobbing Bank Türk Fırtınası kitabını sermaye derin devleti ihanetinin Türk Mevsimi ihanetine karşı toplumu bölüp parçalamak amacıyla ülkemizde ve dünyanın her yerinde iç karışıklıklar çıkartılan sosyal ağlarda sivil sermaye ve siyaset örümcekleri zalimleri ilahi ağa düşürerek 19 Ocak 2016 tarihinde biten mahşer tufanı ile dünyadaki tüm zalimlerin canlı helak olduğunu aynı dünyaya ve insanlığa duyurmasıyla, kendisine Mesih deccal geldi diye batı şerrinin sahiplenmemesi için Mesih’de Yalan Oldu şiiri ile bütün ihanetin çıkış kapılarını kapatarak Firavun sonrası son ibret CANLI HELAK ibretini yaşattı ve dünyaya duyurdu. Sermaye derin devletinin başı olan Mustafa Koç bu ibret dolayısıyla Allah tarafından canı alındı, geride kalan babası bu ihanet dolayısıyla CANLI HELAK ile ibret adına yandaş ve bu ihanete ortak olan herkesle birlikte canlı ölü oldular.

Amaçları Osmanlı İmparatorluğu gibi yeni bir Emevi Şer imparatorluğu kurmaktı. Son darbe Anayasa ve Başkan ile vurulacaktı. Kursaklarında kaldı. Çünkü imtihanı imanı kadar büyük olan Allah ve Atatürk’ün askeri Önder Karaçay gerek gemi kılığında kitabını 3 yılda yazarak ve gerekse bu şer imparatorluğunu yıkmak adına Allah’ın emri ile 16 yıl bir bankada çalışmak zorunda kalarak sırrının gereğini tek başına atası Kürşat asil kanı, Atatürk, Mevlana, Mehmet Akif ve Tevfik Fikret gibi dört büyük Türkün ruhlarının örülmüş halini kendi ruhu ile değiştirerek bu mahşer tufanını yaşamış ve yaşadığını ilahi kudretle dünyaya ve insanlığa yaşatarak son ibretin eserini hem ortaya koymuş hem de dünyada zalimliğin zulmü bittiğini, köleliğin bittiğini, kula kul olmanın kurumsallaşmadan son bulduğunu üçüncü dünya paylaşım savaşı yapılmadan bittiğini ilan etmiştir.

Canlı ölü zalimlerin her bitişi zulümlerini daha da artırarak olduğu için şu an canlı ölü çırpınışı adına zalimliğe kalpleri mühürlü ve insan vahşisi gözleri dönmüş hak yiyen ve yemeden duramayan zalimler olarak ölmeden ve ne kadar yaşayacakları bilinmeyen bir sırla ibret oldular.

19 Ocak 2016 tarihi 19 Mayıs 1919 gibi Kur’an-ı Kerim Müddesir suresi 30. Ayette dediği gibi; “Onun üzerinde on dokuz var.” Sırrı ile bir kez daha Türklerin güneşi doğru yerinden doğudan doğdu bir daha sonsuzluğa kadar batmamak üzere.

Bu ibret ile ilgili fitne ve fesadın herhangi bir açık bulması ilahi sır gereği mümkün olmadığı için ve şahsi çıkar adına yaptığımı da söylemesinler diye Önder Karaçay ölene kadar işsiz unvanlı ve şair, yazarlıkla hayatını sürdürecek, Türk Milletine gönüllü danışmanlık insanlık adına yapacaktır.

Zalimlere de zulmü sonsuza kadar kaldı. Zalimi seçen canlı helak olacak, insanlığı seçen kurtulacak ve insan gibi yaşayacak. Zalimler için cehennem dünyaya canlı helak ibreti ile insan ibret alsın diye geldi. Cennette, cehennemde hem bu dünyadadır hem gittiğin her yerdedir.

Öyle ölüler var ki; Muaviye ve Yezit gibi ismi bile zalim diye zulmü ile hatırlanır. Bunlar yaşarken de zalimdi, öldükten sonra da zalim.
 
Önder Karaçay

Mobbing Bank Türk Fırtınası Sır Kitabın Yazarı

 
Kayıt tarihi
: 09.07.14
 
 

Okunması için değil dokunması için yazıyorum. Önder Karaçay ..