Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '09

 
Kategori
Kitap
 

Havlu Günü ve Douglas Adams

Havlu Günü ve Douglas Adams
 

Soyu tükenmekte olan türler üzerine bir başyapıt...


Hiç hayatınızı değiştirdiğini düşündüğünüz bir kitap okudunuz mu? Peki, hiç tanımadığınız bir insanı sırf o kitabı yazdı diye sevdiniz mi?

“Otostopçunun Galaksi Rehberi” ni okudunuz mu?

“Douglas Adams” ı nasıl bilirsiniz?

Edebiyatta “Yerlerde yuvarlayarak zekâ tozu alma” akımına aşina mısınız?

Bendeniz Douglas Adams’ı çok geç keşfettim. 2005 senesinde “Otostopçunun Galaksi Rehberi”ni ilk okuduğumda o çoktan aramızdan ayrılmıştı. Berlin’de, Almanca kursuna gidip gelirken yolda okuyacak birşeyler aradığım sırada tesadüfen görüp aldığım, serinin ilk 4 kitabını kapsayan tek cildi, kelimenin tam anlamıyla yuttum. Uyanık olduğum tüm zamanı okumakla geçirdiğimi ve özellikle trenlerde kendimi tutamayıp patlattığım kahkahalar sayesinde, normalde deliliğin her türlüsüne alışkın Almanların bana bakıp bakıp güldüklerini hatırlıyorum.

O zamana kadar okuduğum en zekice yazılmış, en komik, en çarpıcı, en hayret verici seriydi “Otostopçu”. Adams’ın keskin zekâsı, bilimsel konulardaki şaşırtıcı birikimi, kendine has mizah anlayışı sayesinde bilim kurguyu baştan tanımladığı, kıvrak kaleminden çıkan cümleleri dönüp tekrar tekrar okuma isteği uyandıran, çılgın bir deneyimdi. Benim hayatımda bir dönüm noktası oldu. Tabii benim gibi daha nicelerinin de.

Kitaplardaki pek çok kavramın, bugün internet kullanıcılarına hiç de yabancı olmadığı düşünülünce, Adams’ın bir neslin bilime, teknolojiye, mizaha ve hayata bakışını derinden etkilediğini görmek mümkün. Wikipedia gibi bilgi paylaşım platformlarının Rehber’den, Google Translate gibi tercüme programlarının da, evrenin neresinde olursanız olun, kulağınızın içine koyduğunuzda konuşulan lisanı anlamanızı sağlayan tercüme balığı Babelfish’den esinlenilerek ortaya çıkarıldığını biliyoruz. Bakın Adams, Babelfish fikrinin ortaya çıkışıyla ilgili olarak kendisiyle yapılmış bir röportajda neler söylemiş;

“Tercüme balığı Babelfish, aslında bir gözleme tepki idi. Ben Dr. Who ve Uzay Yolu gibi dizilerle büyüdüm ve bunlarda tüm galaksideki tüm uzaylı ırklar hep İngilizce konuşuyorlardı. Olamaz dedim, birşeyler icat etmek zorundasın.”

Bilim kurgu ile ilgili düşünceleri de şöyle;

“Hayat sanatı taklit eder. Özellikle de bilim kurgu ile büyümüş yeni nesil bilim ve teknoloji insanlarının olduğu günümüzde. Neler yapabileceğimize dair fikirlerimizi bu şekilde oluşturuyoruz. Gelecek hakkındaki düşüncelerimiz, nasıl ilerleyeceğimizi belirliyor. İşte bu yüzden gelecek hakkındaki fikirlerimizin olumlu olması gerekiyor. Nereye varmak istediğimize bakmalıyız, sonunda ne olabileceğine dair korkularımıza değil.”

İşte bahsettiği o bilim adamlarından birinin, keşfettiği bir asteroide Otostopçu’nun ana karakteri Arthur Dent’in adını vermesinden birkaç gün sonra, bir kalp krizine son kez otostop çekerek, dönmemek üzere gitti Adams. Ardında henüz yazmamış olduklarına aç bir hayran kitlesi bırakarak.

Tüm harikuladeliğine rağmen Otostopçu, Adams’ın en sevdiğim kitabı değil. Bu kadar övgüden sonra “Haydaa” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Otostopçu, Douglas Adams’la tanışmamı sağladığı için çok önemliydi. Öte yandan onu okuduktan ve bir kez tadını aldıktan sonra kaçınılmaz olarak daha fazlasını istedi bünyem. Hemen kalan bütün kitaplarını satın aldım. Zaten liste de fazla uzun sayılmazdı.

Hiç vakit kaybetmeden, zoolog Mark Carwardine ile beraber soyu tükenmekte olan hayvanların peşinde yaptıkları seyahatleri anlattığı kitabı “Görmek İçin Son Şans” a başladım ve daha ilk sayfalarda hayatımın en isabetli kararını verdiğimi anladım. Gerek konusunun ilginçliğiyle, gerekse Adams’ın saçma mizahının zirvesini oluşturmasıyla “Görmek İçin Son Şans”, yazarın en sevdiğim kitabı oldu. Öyle bir kitap ki, kahkahalarla güldürürken, farkındalık yaratıyor, okuyucunun kakapoyu, aye-aye’ı, Yangtze yunusunu, beyaz gergedanı ya da Komodo ejderini başka gözlerle görebilmesini sağlıyor. Douglas Adams her sayfada bir mucize yaratmış. Buyurun size kitaptan, Yeni Zelanda’ya mahsus uçamayan bir papağan cinsi olan kakapolarla ilgili bir alıntı;

“...öyle anlaşılıyor ki, kakapo sadece uçmayı unutmuş değil, uçmayı unuttuğunu da unutmuş. Ciddi anlamda endişelenen bir kakapo bazen kaçıp bir ağaca tırmanarak kendini aşağıya atabilir ve tıpkı bir tuğla gibi uçarak, hiç de zarif olmayan bir yığın halinde yere çakılır.”

Kitabı yine gece gündüz okuyarak, rekor sayılabilecek kadar kısa bir sürede bitirdim. Başka şansım da yoktu zaten, elimden bırakamadım ki.

Samuel Taylor Coleridge’in, bir Iron Maiden şarkısına da ilham kaynağı olan “Rime of the Ancient Mariner” şiirinden yola çıkarak, çılgın bir dedektiflik hikâyesine dönüşen “Dirk Gently’nin Bütünlemeci Dedektiflik Acentesi” ile, “Dünya üzerindeki hiçbir lisanda “havaalanı kadar güzel” diye bir ifadenin olmaması rastlantı değildir.” cümlesiyle açılan “Ruhun Uzun Karanlık Çay Saati” ni de yalayıp yuttuktan sonra, ister istemez durdum. Zira elimde yalnızca iki kitap kalmıştı. Biri John Lloyd ile birlikte, adı konmamış durum ve kavramlara garip isimler uydurduğu sözlük çalışması “Hayyatın Daha Derin Anlamı”, diğeri de ölümü nedeniyle bitiremediği yeni romanının ve dostlarının onun ardından yazdıklarının toplandığı “Şüpheci Somon” idi. Artık yavaş yavaş okumam gerekiyordu, bilinen sebeplerden dolayı arkası maalesef gelmeyecekti.

“Hayyatın Daha Derin Anlamı” düpedüz manyak bir kitaptı. Mesela birinin kalktığı koltuğa sıcağı sıcağına oturulduğunda hissedilen belli belirsiz rahatsızlık, “Shoeburyness” diye adlandırılmış. Ya da süpermarketlere girişte karşınıza çıkan teneke kutulardan yapılma piramide “Boscastle” denirmiş. Akıllara zarar yani. Arada sırada açıp, moral düzeltmek için ideal.

“Şüpheci Somon”, bitemediği için rahatsız etti ve Adams’ın yokluğunun yarattığı boşluğu hissettirdi bana. Tekrar okumadım. Kitabın sonunda, Pink Floyd gitaristi David Gilmour’un cenazede “Wish You Were Here” i seslendirdiğini öğrenince, şaşırmadım. Ben de “Keşke burada olsaydı da yeni kitaplar yazsaydı” demiştim içimden. Kalp kalbe karşıymış demek.

Gelelim bunca zaman sonra neden Adams’la ilgili bir yazı yazma ihtiyacı hissettiğime...

25 Mayıs.

Dünyanın dört bir köşesindeki Adams hayranları her sene 25 Mayıs’ta Havlu Günü’nü kutluyorlar. Onun kitabın bir yerinde “Bir otostopçunun sahip olabileceği en kullanışlı şey” olarak tarif ettiği havlu, artık galaksiler arası otostopla özdeşleştirilmiş durumda. Her sene 25 Mayıs’ta yanınızda bir havlu bulundurmak ve arada baş parmağınızı göğe doğru kaldırmak yeterli. Harika bir yazarı anmanın, harika bir yolu.

“Hoşçakal, ve tüm kahkahalar için teşekkürler” demenin de...

Douglas Adams (1952-2001)

Eserleri:

Otostopçunun Galaksi Rehberi (The Hitchhiker’s Guide To The Galaxy)
Evrenin Sonundaki Lokanta (The Restaurant at the End of the Universe)
Yaşam, Evren ve Herşey (Life, Universe and Everything)
Hoşçakalın, ve Tüm Balıklar İçin Teşekkürler (So long, and Thanks for All The Fish)
Çoğunlukla Zararsız (Mostly Harmless)


Dirk Gently’nin Bütünlemeci Dedektiflik Acentası (Dirk Gently’s Holistic Detective Agency)
Ruhun Uzun Karanlık Çay Saati (The Long Dark Tea-Time of the Soul)

Hayyatın Anlamı (The Meaning of Liff)
Hayyatın Daha Derin Anlamı (The Deeper Meaning of Liff)

Görmek İçin Son Şans (Last Chance to See)



Not: Tercümeler bendenize aittir. Hatamla sevin beni...

 
Toplam blog
: 81
: 1521
Kayıt tarihi
: 04.07.06
 
 

Kişinin kendini anlatması zor. Her şeyden birazım, her şeyim yarım.   ..