Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hayalsiz çocuklar

Hayalsiz çocuklar
 

Kışın en soğuk günlerini yaşıyoruz, yerler simsiyah bir çamurla kaplı, yağmur bir yağıyor bir duruyor. Şemsiye açıp açmamakta kararsızım, en iyisi bereyle idare etmek. Hem şemsiye kalabalıkta birilerine çarpabilir. Zaten bozuk kaldırım taşlarına da dikkat etmem lazım, bastığım anda vıcık diye pis sular fışkırıyor altından. Kolay kolay çarşıya çıkmam. Bu gün mecburi ufak tefek, alacak verecek işleri vardı çıktım. Yoksa bu havada beni kimse evden çıkaramaz.Tam bir ev kuşuyumdur. Ya pencerenin önündeki koltukta oturup müzik dinler kitap okurum, ya da internetteki gruplardan gelen, arkadaşlardan gelen mektupları okur, yanıtlar yazarım. Bu yaşam tarzı kendi tercihim, çünkü en çok böyle mutlu ve huzurluyum.

Biraz vitrinlere de bakmaya çalışarak, seke seke yürüyordum, bir iş hanından elinde artık yemeklerin bulunduğu bir tepsiyle çıkan kebapçı çırağı ilgimi çekti. Hep bir siyah –beyaz fotoğraf çeker gibi ayrıntıları kaçırmadan dikkatle bakarım böyle insanlara. 12-13 yaşlarında ancak var, kara uzun kirpikli gözleri var. Kızarmış ve kafasına oranla biraz büyükçe kulakları saçlarının altından görünüyor, tıraşı uzamış. Yanakları da kıpkırmızı soğuktan olmalı. Burnu her an damlamaya hazır, o da sürekli çekiyor, ama bir türlü toparlayamıyor sanki. Bir gün mendili olsa da, elleri boş olsa da bu alışkanlığını sürdürecekmiş gibi geldi bana. Elleri, tüm küçük yaşta çalışmaya başlamış çocukların ki gibi büyük, yer yer çatlamış ve kırmızıydı. Belki bulaşık da yıkıyordu lokantada.

Üstünde pek çok leke nedeniyle beyazlığını kaybetmek üzere olan bir önlük var, biraz küçülmüş ona, içinde çok fazla bir şey de yok gibi oysa, hani kalın kazak, yün çamaşır falan. Boynunu içine çekti, kapıdan çıkar çıkmaz, elindeki tepsiyi dengede tutmaya çalışarak, acele adımlarla yürümeye başladı.

Kim bilir, geç kaldığında yediği tokat mı, kulağının çekilmesi mi, kötü söz, azar, aşağılama mı onu böyle çabuklaştıran?. Ya da, pek aklım yatmıyor ama, sorumluluk bilinci mi?Bilemem hepsi de olabilir. Birkaç adım atmıştı ki, arkasından kendisi yaşlarında, elleri cebinde, üstü başı hırpani pis, sümüklü bir olan çocuğu yaklaştı, bir şeyler söyledi çırağa, çırak şöyle bir etrafına bakındı, telaşla başını salladı, ”olur” der gibi. Vitrine bakıyormuş gibi yaptım, arkam dönük camdan onları izledim.

Çırağın yüzünde ne gurur, ne kendini beğenme, ne tebessüm, ne de alaycı gülüş vardı. Sadece, ama sadece görünmek istemiyordu, bir de geç kalmak istemiyordu sanırım. Öbür çocuk sadece heyecanlı ve telaşlıydı, tepsiye aceleyle göz attı, kalmış ekmek parçalarının arasından en büyük olanını seçti, tabaklar boştu, sadece salata tabağında birkaç domates, biber, maydanoz soğan parçacığı ve bol miktarda salatanın kırmızı suyu vardı, çatalla ekmeğin arasına sıyırdı salata artıklarını, suyunu almamaya özen göstererek, hemen dürüm yaptı ve büyük bir iştahla, zevkle ekmeği ısırdı.İşte bir tek onun gözleri parladı bu sırada sevinçle…

Çırak hızlı adımlarla yürüdü gitti. Aralarında çok fazla konuşma geçmedi birisi açtı, o da kendisi gibi yoksuldu, kendisinin de elinde lokantaya gidince çöpe atılacak yemek artıkları vardı, diğer çocuk istedi, kendisi de verdi. Bu kadar basitti.. Paylaşmanın, dayanışmanın, iyilik yapmanın, sevap işlemenin, böyle yaparsa cennete gireceğini falan düşünmüş müdür bilmem. O anda belki, sadece dükkana dönüp, diğer siparişleri yetiştirmeyi, boşları toplamayı, ya da ustasından azar işitmemeyi düşünüyordu. Başka şeyler de düşünür müydü acaba? Yoksulluk üzerine, çözümleri üzerine, okumak üzerine, gelecek ve hayalleri üzerine, hayalleri var mıydı acaba?

 
Toplam blog
: 98
: 742
Kayıt tarihi
: 24.06.06
 
 

Okuyan, gözlemleyen, yorumlayan, öğrenmeye ve öğrendiklerini uygulamaya çalışan; doğayı, insanları, ..