Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '13

 
Kategori
Yoga / Meditasyon
 

Hayat bu: Tüm olumlu ve olumsuzluklarıyla...

Hayat bu: Tüm olumlu ve olumsuzluklarıyla...
 

Geçenlerde yoga dersi vermeye gittiğim bir yerde ilginç bir diyaloğa tanık oldum. Her zaman derim ya, "yoga sadece asanalardan oluşmaz; asanalar sadece herkesin gördüğü ve bildiği kısımdır. Aslında yoga, hayatın ta kendisidir" diye. O günkü diyalog yine bu konuyu tekrardan düşünmeme sebep oldu.

Yazılarımı takip ediyorsanız, bir süredir çocuklarla yoga yaptığımı da biliyorsunuzdur. İnanın benim için çok ilginç bir deneyim oluyor. Her derste yeni bir şey öğreniyorum. Çocuklar! Onların ufku ve hayalgücü o kadar geniş ki, bazen kendimi "keşke hep çocuk kalabilsek ve hiç büyümesek" diye düşünürken buluyorum.

O gün, anaokuluna dersten yaklaşık yarım saat önce ulaştım. Ders saatini beklerken,  o sırada uygun olan öğretmenlerle konuşuyordum. Bir de veli vardı o gün okulda. Meğer bu hafta çocuğunun anaokulunda ilk haftasıymış ve bir uyum sorunu yaşıyorlarmış. Çocuk annesine yapışmıştı ve bir türlü ayrılmak istemiyordu. Tek tek öğretmenler geliyor ve çocuğu ikna etmeye çalışıyordu. Binbir şirinlik yapıyorlardı çocuğa ama çocuk "Nuh diyor, peygamber demiyordu." Öğretmenlerden biriyle veli arasında konuşmaya tanık oldum. İster istemez ben de konuşmanın bir parçası oldum. Veli sürekli çocuğu bugün de okula alışmazsa, anaokulu sevdasından bu senelik vazgeçeceğini söylüyordu ve ekliyordu, "biz bugüne kadar çocuğumuzu hiç ağlatmadık. İçim parçalanıyor. Eğer ben daha buradayken bile bu kadar ağlıyorsa, yarın öbür gün çocuğumu bırakıp gittiğimde kimbilir nasıl ağlayacak?"
 İşte bu noktada kendimi bu konuşmaya dahil etmeye zorunlu hissettim. "Kusura bakmayın ama çocuğunuz, ağlayarak anne ve babası olarak sizlere her istediğini yaptırmaya alışmış. Ağlamayı bir silah olarak kullanıyor. Eğer vazgeçer ve oğlunuzu okuldan alırsanız, o zaman onun ekmeğine yağ sürmüş olursunuz. Zaten istediği de bu. Ağlamasına dayanamayacağınızı biliyor. Ama hayat her zaman güllük gülistanlık değil. Hayatta zıtlıklar ve ikisellikler (dualite) var. Yaz-kış, soğuk-sıcak ve gülmek ve ağlamak gibi. Siz daha ne kadar koruyabilirsiniz ki oğlunuzu? Bir veya iki sene sonra ilkokula başladığında herşey çok daha zor olacak. Ağlamak da hayatın bir parçası. Çocuğunuz onu da öğrensin. Sizin açınızdansa, azıcık sabır. Bakın sabredince, neler neler oluyor. Biraz dayanın. Biliyorum içiniz parçalanıyor, ama biraz sabır gösterin" dedim.

Veli şaşırdı kaldı. O sırada öğretmen de ağlayan çocuğun bire bir öğretmenlerle sorunu olmadığını ancak kalabalık ortamlara ya da gruplar arasına katılmaktan hoşlanmadığını ve ağlamaya başladığını söyledi. Siz de anladınız değil mi? Anne bir evhanımı ve çocuğu ile sürekli başbaşa. Çocuk annesinden başkasını görmüyor ve dolayısıyla da sosyal bir ortama nasıl girilir ve öyle bir ortamda nasıl davranılır, ne yapılır bilmiyor. Aslında anaokuluna başlamak onun kişisel gelişimi için çok iyi bir adım. Öğretmen de anneye bunları anlattı ve annenin biraz aklı yatar gibi oldu. Bu arada zaten öğretmenlerden biri çocuğun elinden tutmuş ve okul içinde dolaştırıyordu.

O sırada benim dersim başladı ve bir tezahüratla birlikte sınıfa daldım. Bir ay içinde öğrencilerimle kaynaştık. Ben de onlarla ders yaparken hem mutlu oluyorum hem de çok geliştiğimi hissediyorum. Neden mi? Çünkü çocuklarla çalışıyorum ve dikkatleri hemen dağılıyor. O yüzden sürekli dikkatlerini çekmeliyim. Genellikle aynı yoga masalını iki ders üstüste yapıyoruz pekiştirmek için. Öğrenciler, ikinci derste konuyu ve asanaları öğrenmiş oluyor ama bazen de dikkatleri dağılabiliyor. Dikkat dağıldı mı en iyisi ayağa kalkıp biraz koşmak ya da zıplamak ve sonra oturup tekrardan asanalara devam etmek...
 Kendimi yine derse öyle bir kaptırmışım ki, uyum sağlamaya çalışan yeni öğrencinin öğretmenleriyle birlikte bizi izleyip izlemediğini farketmedim. Ders çıkışında kapıda karşılaştık. Ona, "biz bugün çok eğlendik. Deniz kenarına gittik, yüzdük, balıkla ve köpekbalığıyla arkadaş olduk. Balona bindik ve uçtuk. Sonra ben köprü oldum. Herkes araba olup köprünün altından geçti. Çok eğleniyoruz. Bir dahaki derse sen de gel olur mu?" dedim. Çocuk sanki, bir saat önce delicesine ağlayan o çocuk değildi. Sanki biraz sakinleşmişti. Belki de ayaklarının üstünde durmaya başlamıştı. Kim bilir?

Bu yazının anafikri mi? Çoğunlukla bir fanusta yaşamaya alışıyoruz. Güvenli ve bol kazançlı bir iş, bize destek veren anne ve babalar, sürekli yanımızda olan eşler, başımız sıkıştığında yanlarına koşacağımız ailelerimiz, akrabalarımız ve arkadaşlarımız. Sanki hayat hep güllük gülistanlık gibi. Hayatın hep güzel yanlarını görmeye çalışıyoruz. Olumsuz bir şey olsa, hemen onu unutmayı ya da unutturmayı deniyoruz. Sabretmiyoruz. Her istediğimiz, o an olsun istiyoruz. Hep şımartılmak ve mutlu edilmek istiyoruz. Oysa, hayat böyle değil. Yooo, sakın yanlış anlamayın. Karamsar bir kişi değilim ya da size karamsar bir tablo çizmek istemiyorum. Sadece hayatın zıtlıklarının farkında olmanızı tavsiye ediyorum. Hayatı olduğu gibi, olumlu ve olumsuz yanlarıyla kabul ederseniz daha mutlu bir yaşamınızın olabileceğini söylüyorum. Sabır gösterdiğimizde ve sabırlı olduğumuzda, hayatın bize süprizleri olabileceğini düşünüyorum. Yeter ki hayatı, tüm zıtlıklarıyla, tüm olumlu ve olumsuz yanlarıyla kabul edelim ve sabredebilelim... 

 
Toplam blog
: 201
: 432
Kayıt tarihi
: 08.05.13
 
 

Uluslararası Yoga Alliance onaylı hatha, vinyasa, yin ve prenatal yoga eğitmeni... Hayata bambaşk..