Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '11

 
Kategori
Çalışma Yaşamı
 

Hayata yabancılaşmak mı, hayatı yaşamak mı?

Çevremde işinden bıkkın, boğulduğunu hisseden, suratı asık, mutsuz insanlar gördüğümde çok üzülüyorum ve eğer tespit ettiğim başka bir sorun yok ise onlarla, ya “kişilik sorunları” ya da “yabancılaşma” üzerine sohbet ediyorum. Çünkü işyerlerindeki sorunların büyük bir kısmı ya yönetimdeki kişilik çatışmalarından ya da sürecin işleyişinden kaynaklanıyor. Bu hafta sizlerle, Karl Marx’ın kapitalist toplumlarda insanın “Kendine, Türsel Varlığına ve Başkalarına Yabancılaşma Teorisi” üzerine görüşlerimi paylaşacağım: 

“Kapitalist üretim süreci, insana özgü olan çalışma veya insanın özünü oluşturan emeğin kendi yeteneklerini ortaya çıkartmasını engelleyen baskıcı ve zorlayıcı bir içeriğe sahiptir. Kapitalist bir toplumda zorunlu bir faaliyet olan çalışma insanın yeteneklerini sınırlandırmakta, sefalet, tükeniş ve umutsuzluğu güçlendirerek insanın kendi varlığının reddine ve kendisine yabancılaşmasına neden olmaktadır. Üretim sürecinde makinenin bir parçası haline gelen emek, neyin, ne kadar üretileceğinin bilgisinden yoksundur ve kendi yaratıcı potansiyelini gerçekleştiremez. Kişi sadece çalışma dışında boş zamanlarında, ailesi ile birlikte iken kendini özgür hissetmektedir. Kapitalist toplumda işçinin emeği alınıp satıldığı için emeğiyle gerçekleştirdiği faaliyet artık kendisine ait olmaktan çıkmıştır. Sonuç olarak, insan kapitalist sistemin işlemesi için gerekli unsurlardan (makine v.b.) biri haline gelir ve kendine, emeğine, ilişkilerine, dünyaya ve yaşama yabancılaşır.”1 

Gençler bilinçli veya bilinçsiz olarak iş aradıkları zaman “kendimi gerçekleştirebileceğim, kendimi geliştirebileceğim” bir iş arıyorum derler ve bu konuda haklılarda! Büyük hayallerle kamu hizmeti yapmaya başlarlar ama bir bakarlar ki, bulundukları birimde ya getir-götürcü olmuşlardır, ya imla hatalarını düzelten kontrolör, amirlerini yücelten basın bültenleri yazan basın danışmanı veya emme basma tulumba gibi sürekli baş sallayıp “haklısınız” diyen asistan. Aldığım iş tekliflerinden biri Milletvekili Danışmanlığı idi ve kişi ile görüştüğümde, eğer şehrinize şu, şu katkıları verecek isek sizinle çalışmak isterim demiştim ancak o kişinin bana sorduğu soru “basın bülteni hazırlayabilir misin”, olmuştu! Kişi, özel sektöre girdiği durumda; şanslı isen biraz daha avantajlı ama çoğunluğa olduğu gibi şanslı değilsen, bütünü göremediğinden ne için çalıştığını bilmezsin, orada da hatalı hiyerarşi ile karşılaşılabilir, işleri düne yetiştirmek zorundasındır ve gün gelir patronuna para kazandırmaktan başka bir işe yaramadığını düşünürsün. 

Ankara’da 15 sene sonra tekrar taşındığımda yüzüme vuran etki bu idi, insanların mutsuzluğu. Yabancılaşma bütün şehre sinmişti. Heyecanı ve yaşam enerjisi çekilmiş bir başkent, gerçekten çok sıkıcı oluyormuş. Nedenini sordum, soruşturdum. Başkent’in yönetici kadrosundakiler başındakiler bir sebep ama aynı zamanda bürokrasinin sorunlarının şehre de yansıdığı ortaya çıktı. Nasıl mı? Hani kendini gerçekleştirmekten bahsediyoruz ya! Devlet kademesinde, idealist gençlerin başına vurulup, “daha çok gençsin, bu da geçer” denilerek, hayal kırıklıkları yaratılıyor, inisiyatif kullanıp iyi bir şeyler yapmak istenenlere soruşturmalar açılıyor, “hadi, yap bakalım” denilip, çıkan sonuçlar kişinin gözü önünde rafa kaldırılıyor, alınan kararların uygulanmadıkları görülüyor. Sonuç, niye çalışayım ki, niye sorumluluk alayım ki, niye…ve bu ruh hali şehre de yansımış, maalesef. 

O zaman beni kendime, çevreme karşı yabancılaşmaya yönelten bu durumlardan nasıl kurtulabilirim? Öncelikli olarak yabancılaşma ağına takıldığının farkında olarak. 

Elbette iş yerlerinde sorunlar çok ama konuyla ilgili olarak şunları sayarsak hata yapmam sanırım; 

Kişi, eğitimini aldığı, sevdiği konu üzerine çalışamıyor; hatalı görevlendirme,
Kişi, görevini yaparken inisiyatif alamıyor; hatalı görev tanımı.
Kişinin kapasitelerini kullanacak amir ile çalışamıyor; hatalı hiyerarşi.
Ne yapmak gerekir; 

Çalışanlar için; “o işe muhtaç olduğumuz” düşüncesinin bir yanılsama olduğunun bilincinde olmak, “aç kalırsın, iş bulamazsın” söylemlerinin korku ortamı yaratılmak istenmesinin sonucu olduğunu bilinmesi. Bir yeteneği olan, çalışkan ve atak bir insan asla ama asla ne aç kalır, ne de işsiz. Üstelik dünyanın her yerinde de yaşayabilir. 

Esas konu, biz ne istediğimizi biliyor muyuz? Binlerce yıllık bir slogandır, KENDINI TANI. Kendimizi biliyor ve hayatımızın iplerini elimizde tutuyor muyuz, yoksa aldığımız kararların sonuçlarını cesaretle karşılamak zor mu geliyor? 

Hayata yabancılaşmak mı, hayatı yaşamak mı? 

 

 

1Kaynakça: Klasik Sosyolojide Temel Yaklaşımlar, Yrd. Do. Dr.Fatime Güneş, Anadolu Üniversitesi 

Bu yazı, Yeni Yüksektepe Kültür Derneği'ndeki felsefi sohbetler ışığında, Bursa Hakimiyet Gazetesi İnsan Kaynakları için hazırlanmıştır. 

 
Toplam blog
: 68
: 2603
Kayıt tarihi
: 27.05.11
 
 

Çoklu paydaş ortamında çalışma yeteneği, özellikle inovasyon ve kümelenmeyi teşvik etmek için kamu k..