Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '12

 
Kategori
Kitap
 

Hayatın Öteki Yüzü

(BİR ÖĞRETMENİN ROMANI)

 Yazarı:  Ali Osman Alkanlar

 

Yazar Hakkında Bilgi:

Kars’ta doğdu. Cılavuz Köy Enstitüsü’nü bitirdi. Sonra sırasıyla Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümünü ve Ankara Üniversitesi telafi programını bitirerek aynı fakültede Özel Eğitim alanında master yaptı. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik, idarecilik, müfettişliklerde bulundu. “Babam Sıtmadan Öldü” ve “Köy Enstitüsü Olmasaydı” adlı yayınlanmış iki romanı da bulunan Alkanlar, son romanı “Yorgun Yüzler” üzerinde çalışmaktadır.

Romanın Özeti:

Köy Enstitüsünü yeni bitirmiş olan iki arkadaş, Öğretmen Umut ve Öğretmen Enver, memleketlerine atanmış olarak yola çıkarlar. İlçenin Yüksekkapı Köyüne atanan Öğretmen Umut, atama işlerini yaptırmak üzere Maarif Memurluğu’na gider. Maarif Memuru onun Köy Enstitüsü’ne gitmesine vesile olan başöğretmenidir.

Başöğretmeni, Umut’un öğretmen olmasına çok sevinir. Başöğretmeni; “Ümit erdim ki iyi bir öğretmen olursun. Bak evladım, anan senin için saçını süpürge etti. Anana iyi bakacaksın. Evin erkeği sensin. Gideceğin köyde herkesi eşit tutacaksın. Bir tarafı tutarsan çabuk yıkılırsın. O köy, hayli karışık bir köydür. Muhtarla köylü birbirine girmiş boyuna mahkeme olup dururlar. Muhtarın yetmişten çok mahkemesi olduğunu söylüyorlar. Sakın bir tarafı tutayım deme!” Diye nasihatlerde bulunur. Artık ayrılırken öğretmeninin elini öpen Umut, öğretmenin gözlerinin niçin yaşardığını, ancak çok sonraları öğrencisi elini öpünce anlar.

O günlerde ilçeye gelen Reşit Ağa, Muallim Umut’u at üstünde köye götürmek üzere yola çıkar. Köy halkı yaşı küçük olduğu için muallime pek itibar etmez.

Köy meyilli bir arazide kurulmuş, evleri kerpiç ve karmaşık gibi görünür. İnsanlar ilk etapta çekingen davranırlar ve genelde yoksul görünümündedir. Öğretmen evi yoktur, okul ise bakımsızdır.

Okulun demirbaş listesini almak için muhtara gider. Köy bekçisi Hüseyin’in ilanına rağmen beş kişi kaydeder. Böylece okulun mevcudu yüz yirmi beş kişi olur. Okul beş sınıflı, iki derslikli bir binaydı. Öğrenciler sınıflara zor sığıyorlardı ve sıralarda üçer dörder kişi oturmaktadır. Muhtara kayıtlı çoğu kız öğrencilerin oluşturduğu yirmi beş kişinin niçin gelmediğini soran muallim, isimlerini sayması üzerine muhtar; “Onların benimle arası açık olan kimselerdir” der.

Okula uzun süredir nedensiz gelmeyen kız öğrencilerinin evine ziyaretlerde bulunur. Veliler kız çocuklarının okumasını gereksiz görür. “Kızlar okuyup da kâtip mi olacak?” Diye direnirler. Hâlbuki öğrencilerden aldığı bilgiye göre; “Kız okursa delikanlılara mektup yazar; böylece yolan çıkar,” derler ama böyle demeye dilleri varmaz.

Gün geçtikçe köyü ve köylüğü tanımaya çalışan Muallim Umut, köylülerin çoğunun fakir kişiler olduğunu saptar. Bunda hiç şüphesiz İkinci Dünya Savaşı’nın etkisi büyüktür. Kışların çetin ve çok uzun sürmesi, insanların kendi ihtiyaçlarını ve hayvanların ihtiyaçlarını temin edememesi, bununla beraber alınan yol ve hayvan vergileri, köylüleri daha da sıkıntıya sokar.

Öğretmen evinin olmaması Muallim Umut için zor olur. Geçici olarak okulun başöğretmen odasında kalır. Muhtarın karısı Tükezban’ın; “Muallim okulda yatma, zamanında orada mezarlık varmış, geceleyin sana cinler filan musallat olur” demesi muallimi çok korkutur. Muallim korktuğunu belli etmez. “Ben nerede olsa yatarım, benim için fark etmez” der.   Bir gece ilerleyen saatte, sanki içeride birisi varmış gibi bir ses duyar. Tükezban bacının dedikleri aklına gelir. Artık dayanamaz. Odasının kapısını açar ve sese doğru yönelir. Bir türlü sesi bulamaz. Sonunda feneri sıraların altına tutar, bir de ne görsün, bir kedi. Kediyi kucağına alarak sevinen muallim, kedinin ayaklarındaki ceviz kabuklarını görerek sesin bunlardan geldiğini idrak eder; ama bir anlam veremez.

Ertesi gün bu yaşadıklarını köylüğe anlatır. Bu duruma köylü belli etmeden güler. Kedinin ayaklarındaki ceviz kabuklarının, kedinin fareleri kovalarken takılabileceğini söylerler. Bunun üzerine Muallim, rahat bir nefes alır. İlk iş olarak muhtar ve heyetinin yardımıyla öğretmen evinin yapımına başlanır. Köyün güneyindeki ırmaktan atlarla kum getirilir. Köyden çok uzak olan yerden, birkaç gün sıra beklenerek yanmış kireç alınır. Köy Enstitüsü’nde görmüş olduğu sıva yapma bilgisi sonucu, hem işçilere rehberlik yapar hem de ev yapımda bizzat çalışır.

Çocuklara okuma-yazma öğretirken bazı eksiklerinin olduğunu anlar. Telafisi için yakın çevresinde faydalanılacak öğretmenler olmamasına sitem eder. İlçe de çok uzak ve yol şartları çok kötüdür. İlçedeki öğretmenler de Öğretmen Okulu çıkışlı oldukları için Köy Enstitüsü mezunlarına tepeden bakarlar: “Bunlar nasıl öğretmen, bunlar çiftçi mi, usta mı, yoksa öğretmen mi?” diyerek bunları küçümserler. Tüm bunlara rağmen Muallim Umut, kendi çabalarıyla planlar yaparak yolunu çizmeye çalışır.

Köyde Kurtuluş Savaşı’na katılmış, vatanı için her meşakkate katlanmış, yurdunun her alanda ilerlemesi için var gücüyle çalışan ve muhtarın birinci üyesi Süleyman Ağa (Sülo Dayı)’dır. Hem okul işlerinde hem de köyün neredeyse tüm işlerinde yapıcı rol oynar. Tecrübeli, kararlı, samimi, dürüst ve nezaket sahibi olması, muallim tarafından çok sevilir. Her an beraberler ve dostça yakınlıkları vardır.

Okul çıkışı gelen silah sesiyle irkilen muallim, köyün içindeki kalabalığa doğru gider. Davo Ağa ile Resul Ağa arasında kız kaçırma olayından doğan hasımlık, cinayetle sonuçlanır. Bu düşmanlık ise yıllarca sürer. Karşılıklı ölümlerin yaşandığı bu cinayetler, köyün huzurunu bozar. Sürekli jandarmaların gelmesi çevre köylerce de yadırganır. Bu yangının ateşini anaların yaktığı aşikârdır. Özellikle büyük çocuklarına: “Sen garı gibisin, al şu tülbendi, sen bağla!” gibi tahriş edici sözleri etkidir. Bu yanan ateşe seyirci kalınamayacağını anlayan muallim, İmam Halim, Muhtar Ş. Murat ve Sülo Dayı ile bu konuyu konuşur. İlk olarak analarla konuşarak; bu yapılan davranışların çok yanlış olduğunu, bunun sonunun gelemeyeceğini ve ailelerin yıkılarak çocukların yetim kalacağını anlatarak nasihatlerde bulunur. Bunun üzerine onlar da yanlışlarını anlar ve barışırlar.

Ertesi günü okula giden muallim, köyde yaşanan bu vahim olayın öğrencileri derinden etkilediğini görür. Bu olayları öğrencilerle tartışır; bu tip davranışların çok çirkin ve yanlış olduğunu anlatır ve böylece tam bir fırsat eğitimi yapar.

Havaların sürekli kurak gitmesi köylüyü çileden çıkarır. Tarların susuz kalması, köylüyü yağmur duasına çıkarır. Yağmurun yine yağmaması, köylünün elini kolunu bağlar, Allah ne dediyse o olur diye! Köylüyü kadere mahkum eder. Sülo Dayı, “Allah’ın dediği olur olmasına da yağmur yağmıyorsa bunun bir çaresi yok mudur? Allah insana akıl verdiğine göre, çaresi olan şeylere akılla çare bulmazsak, Allah böyle yazmış diyemeyiz.” Der. Sülo Dayı bunları söylerken köyün güneyindeki ırmağı işaret eder. Bu ırmak, yıllarca akmaktadır. Kanallar açılarak tarlalara su getirilmesini isteyen Sülo Dayı, ilkin karşı çıkmalarla karşılaşır. Muallim ve muhtarla da görüşür ve olur onayı alır. Muallimin yapmış olduğu proje ve kanal açma taksimi olumlu sonuçlar verir.

Muallim Umut, köyde ekonomik yönde refah olmadan, insanların ufkunun gelişemeyeceğini düşünür. Açılan kanallar tarlaları sular. Bu durum köylünün yüzünü güldürür. Muallim, okulda görmüş olduğu Ziraat Bilgisi derslerini uygulamalı olarak anlatır. Ziraat Müdürlüğü’nden getirdikleri iklime uygun tohumları önce uygular, sonra hem öğrencilere hem de köylüye anlatır. Tarlalar nasıl sürülür,  tohumlar nasıl ve ne zaman ekilir, bu konuda okulun ve muhtarın arazisinde uygulamalı olarak bilgiler verir.

Köyde bir kişi, hasmının yem olarak kullanılan kurumuş otlarını yakarak yangın çıkarır. Sabah sınıfta Reşit Ağa’nın torunu Çimşit ile Sülheddin’in torunu Hamit kavga ederler. Kavganın dünkü yangınla alakalı olduğunu anlayan muallim, Hayat Bilgisi dersinde yangın konusunu işler. Yangının korkunç bir şey olduğunu ve bu fiili işleyenlerin ağır suç işlediğini anlatır. Çimşit ile Hamit’i barıştıran muallim, bu öğrencilerin Köy Enstitüsü’ne gitmesini de sağlar.

Tüm karşı çıkmalara ve kavgalara rağmen köyde yaşamayı zorlaştıran yol sorunu vardır. Bu gerçeği muhtara anlatan muallim, yolun nasıl açılması konusunda muhtara bilgi verir. Muhtar Zurnacı Nebi’nin davul ve zurnası eşliğinde köylüğü meydanda toplar. Muhtar bu durumu köylüye anlatır. İmece usulü iş bölümü yapılır. Taşlar toplanarak yollar açılır. Muhtar: “Ben bu milletin işini anlamıyorum. Önce direniyorlar, yapıldıktan sonra da başkalarını istiyorlar. Sülo Dayı, eğer ki bunlar baştan bu işe akılları yatsaydı, bize ne gerek vardı? Kendileri yapacaklardı. Türk’ün aklı gözündedir, gördüğüne inanır. Biz inandıracağız ki onlar da peşimizden gelsinler” der.

Her geçen yıl deneyimini arttıran muallim, bu yıl birinci sınıfa on dokuz çocuk kaydeder. Okulun ilk günlerinde derslere devam etme konusunda özen göstererek, daha dersler başlar başlamaz söylemlerine de son verir. Okulda kalabalıklaşan öğrenciler, dersliklerin yetersiz oluşu, eğitimin birleştirilmiş olması, bunun yanında okul ihtiyaçlarının (harita, defter, kalem, kitap) yetersiz oluşu eğitimi güçleştirir. Buna rağmen çareler arar, çözümler üretir.

Sınıfta yoklama yapan muallim, bazı öğrencilerin neden gelmediğini sorar. Bu öğrencilerin kızamık oldukları için gelemediklerini öğrenir. Bunun üzerine hastalıklar konusu ve yapmaları gerekli şeyleri tahtaya yazar. Hükümet tabipliğinden önceden aldığı sağlık afişlerini sınıflara asar.

Köylünün ve öğrencilerin fide ekimindeki yoğun ilgiyi gören muallim, ilçeden getirdiği sebze, meyve fidelerini ve yem tohumlarını da dağıtır. Okulun bahçesine ağaç dikilmesine karar verir. Her iki öğrenci bir ağacı yaz mevsimi dâhil nöbetleşe sulayacak ve bunun sonucunda çeşitli ödüller verileceğini kararlaştırır.

Okullar açıldıktan sonra ağaçların yeşerdiğini sevinçle karşılayan Sülo Dayı, bundan çok memnun olur. Öğrencilere ödül olarak defter, kitap ve kalemden oluşan hediyeler verir.

Her yıl olduğu bu yıl da iki çalışkan öğrenciyi, Köy Enstitüsü’ne gönderen muallim; “Bakın çocuklar, yurdumuzun ne kadar geri kaldığını görüyorsunuz. Daha köylerimizin büyük bir kısmı okulsuzdur. Öğretmen olunca siz de köye inanarak ve azimle hizmet edeceksiniz ki yurdumuz kalkınabilsin” der. Onlar da; “Öğretmenim bu konuda hiç merak etmeyin; sizin sözünüzü tutacağız. İnşallah biz okulu bitirinceye kadar köylerin çoğuna okul yapılır, biz de sizin gibi yararlı oluruz” derler.

Öğrencilerle ve köyle ilgilenirken aradan birçok senenin geçtiğini fark eder. Farkına vardığında da onun üzüntüsü içini oldukça sızlatır. Şimdi daha deneyimli bir öğretmen olmuştur. Savaş yılları geride kalır; fakat onu bıraktığı izler tamamen silinmese de eski sıkıntılar kısmen atlatılmıştır.

Köye geldiği günden beri her an yanında olan, tecrübeleriyle yol gösteren, savaşta yaşadıklarını anlatarak ben bu ülkenin hizmetkârıyım, diyen ve bundan dolayı bu çocuklar okuyup iyi bir yere gelerek yurdu için faydalı olsun diyerek, sürekli okul işleriyle ve çocuklarla ilgilenen Süleyman Ağa (Sülo Dayı) ölür. Bu acı olay, muallimi bir nevi yıkmıştır. Kendisini çok yalnız hisseder. Yaşadıkları gözlerinin önüne gelir ve gözyaşlarına hâkim olamaz. Köyde artık kalamayacağını düşünen muallim, başka ile nakil için dilekçesini verir. Bu durumu duyan köylüler çok üzülürler. Dilekçeyi geri almasını isterler.

Okulların açılmasından önce başka ile atanan muallim, köylüyle vedalaşır. Muhtar Şahin Murat ile Sülo Dayı’nın mezarını ziyaret ederler. “Elveda Sülo Dayı! Dostun Umut Bey başka köylerde yine seninle birlikte olacak! Oralarda senden aldığım ilham ile halka daha çok yararlı olacağım. Seni unutmam imkânsız” diyerek gözü yaşlı bir şekilde köyden ayrılır…

Romanın Eğitimsel Öğeler Açısından İncelenmesi:

Öğretmen:

Muallim Umut, Köy Enstitüsü’nü bitirmiş ve çeşitli mesleki bilgilere sahiptir. Atandığı köyde tüm imkânsızlıklara ve önyargılara rağmen canla başla çalışarak yararlı olmaya çalışır. Yaşının küçük olması önce köylülerce itibar görmezken daha sonraları yapmış olduğu icraatlarla beğeni kazanır. Ülkenin Kurtuluş Savaşı’ndan çıkması, ülkeyi geri bırakmıştır. Halk yoksulluk içindedir. Bunu bilen muallim, gittiği yerde ilk önce ekonomik kalkındırmayı sağlayıcı atılımlar yapar. Tarlaların sadece yağacak yağmura bağlı kalmaması için, Sülo Dayı’nın da desteğini alarak projeler yapar ve su kanalları açılır. Açılan kanallar sonucu tarlalarda verimin artması köylülerin takdirini toplar.

Muallim Umut, tarlalarda ne yetişir, nasıl yetişir, ekimler nasıl yapılır vb. işleri, Ziraat Müdürlüğü’nden getirdiği tohum ve fidelerle gösterir. Anlattıklarının etkili olması için hem okulun hem de muhtarın arazisinde öğrencilere ve köylülere uygulamalı şekilde gösterir. Yapılan uygulamalardan verim alındığını gören muallim, ilçeden sebze, meyve ve yem bitkileri, tohum ve fideleri de getirir.

Köyde, büyük sorun olan önceden bazı münakaşalarla bir türlü açılamayan yolun açılmasına köylüyü razı eder. İş taksimi sonucu yolların açılmasını sağlar.

Uzun süredir yaşanan ve köyün huzurunu bozan kan davalı ailelerin barıştırılmasını sağlar. Bu olumsuz durumu okulda çocuklara anlatarak bunun çok yanlış ve çirkin bir davranış olduğunu belirtir. Köyde yaşanan başka olumsuz durumları ertesi günü sınıfta öğrencilerle tartışır. Yapılması gerekenleri söyler, dolayısıyla fırsat eğitimi yapmış olur.

Öğrenci:

İlk önce beş kişi kaydederek mevcut, toplam yüz yirmi beş kişi olur. Yirmi beş kişi uzun süre gelmez. Bunların çoğunluğunu da kızlar oluşturur. Öğretmen, evleri bizzat gezerek niçin gelmediklerini sorar. Veliler ise kız çocuklarının okumalarını gereksiz görürler. Giderek bilinçlenen halk, çocuklarını okula gönderir ve böylece ertesi yıl birinci sınıfa on dokuz kişi kaydolur. Okulun bahçesine iki kişiye bir ağaç düşecek şekilde ağaç dikimi görevi verilir. Yaz mevsimi dahil sulayıp yeşertene ödüllerin verilmesi, öğrencileri okula daha çok bağlar. Her sene başarılı olan iki öğrenci Köy Enstitüsü’ne gider.

Okul, Bina ve Araç-Gereçler:

Okul iki dersliktir. Zamanla artan mevcut sonucu öğrenciler sınıflara sığmaz. Sıralarda üçer dörder kişi oturur. Okul bakımsızdır, ayrıca öğretmen evi de yoktur. Muallim, hem okulun onarılmasında hem de evin yapımında çalışarak rehberlik eder. Okul köyün dışındadır. Okula ait arazi vardır; burada hem öğrencilere hem de köylüye uygulamalı tarım dersleri verilir. Buraların geliri ise okula kalır. Okul ve öğrenci ihtiyaçları giderilir.

Eğitim Programı:

Eğitim, birleştirilmiş sınıflar şeklinde verilir. Muallim yeni başladığı için henüz bir planı yoktur. Buna rağmen umutsuzluğa kapılmaz ve kendince planlar yaparak yolunu çizer. Hayat bilgisi derslerinde köyde meydana gelen olaylar tartışılır. Bunlara çözümler üretilerek bir nevi fırsat eğitimi verilmiş olur. Okuma yazma dışında ağırlıklı olarak uygulamalı olarak çiftçilik dersleri verilir. Öğrenciler hayata daha küçükken başlar.

Yönetici:

Okulda yönetici rolünü muallim üstlenir. Tüm ihtiyaçlarını ilçeye giderek giderir. Zaman zaman okul ve köy için Maarif Memuru başöğretmenden de bilgiler alır. Tarım için ilçedeki Ziraat Müdürlüğü’nden de tohum fideler ve bilgiler alır. Sağlık konusunda Hükümet Tabipliğinden bilgiler alır. Sağlıkla ilgili broşürleri de sınıflara asar.

Çevre:

Muhtar, Sülo Dayı, İmam Halim Hoca ile Muallim Umut irtibat halindedir. Köylü ilk etapta önyargılıdır. Zamanla yapılan icraatlar neticesinde bu dar görüşlerinden vazgeçerler. Ekonomik yönden de ilerleyen köylü buna bağlı olarak da dünyaya bakış açıları gelişir. Hem okul işlerinde hem de köyün işlerinde muhtar ve özellikle Sülo Dayının katkıları yadsınamaz. Sülo Dayı her an muallimin yanında olmuş, karşılıklı fikir alış verişlerinde bulunmuşlar. Sülo Dayı’nın ölümü muallimi çok etkiler. Kendisini yalnız hissetmesine neden olur ve bunun üzerine muallim, başka ile nakil için dilekçe verir. Bunu duyan köylü dilekçesin geri almasını ister; fakat muallim sürekli üzüleceğini bildiği için gitmek zorunda kalır. Tayini çıkan muallim, köylüyle vedalaşarak ayrılır.

Sonuç:

Öğretmen, aşılması zor engelleri geçerek at üstünde köye gelir. Ama köyde aşılması daha da zor olan savaş sonucu oluşan yoksulluk, bir türlü son verilemeyen kan davaları, insanlarda kronikleşmiş önyargılar, bir arpa boyu gidemeyen köylüler vardır. Öğretmen, başta Süleyman Ağa ve Muhtar Şahin Murat’ın desteği ile köylüyle bütünleşir. Onlarla istişare ederek engelleri kaldırır. Köyde azmi, kararlılığı ve bütünleşmeyi sağlar. İsteyince her engelin üstesinden gelinebileceği inancını aşılar. İlk önce ekonomik kalkınmayı sağlayarak hayata geniş perspektifte bakabilmeyi sağlar.

Yol göstermek,  son derece özveri ve sabır isteyen bir süreçtir. Önder olan kişinin bir kulağı sağır, bir gözü de kör olmalı. Aleyhinde söylenen her sözü işitmemeli, kendisine karşı alınan tavırları görmemeli. İşte bunları hayatına nakşeden kişi, şüphesiz Muallim Umut’ tur.

Köyden ayrılırken de: “Benim için görev her yerde aynı”, diyen bir azmin ve vatanseverliğin timsali bir öğretmen…

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..