Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Haziran '11

 
Kategori
Öykü
 

Hayatın ta kendisi 15. bölüm

Hayatın ta kendisi 15. bölüm
 

Resim alıntıdır. " Ah gönlüm...Yılların uykusu yetmedi mi?"


Yusuf, özlemle etrafına bakınıyordu. Yürüyordu ama adımları nereye gidiyordu? Ne çok severdi bu trenlerin seslerini. Hele ilk işe başladığı yıllarda kulağına gelen o çuf çuf sesleri. Ne büyük coşku verirdi ona. Etrafındaki arkadaşları bazen gülümseyerek, bazen alaycı ifadelerle bakarlardı. Bu işin neresini bu kadar seviyor diye anlam veremezlerdi.

Sol tarafına döndüğünde garın yönetim ve personel bölümüne geldiğini fark etti. Tepedeki levhayı okudu tekrar. Hala değişmemişti, yıpranıp giden yıllar gibi tabela ve yazıları da yaşlanmıştı sanki. İçeriye girdiğinde kendini yabancı bir yerde buldu. Çalışanlar değişmişti. Gençlerden onu tanıyan yoktu. Birisi başını kaldırıp merakla ona baktı:

_ Amca, bir şeymi vardı?

_ Yok evladım…ben birisine bakmıştım. Bende buradan emekliyim….Eski bir arkadaşım vardı burada.

_ Adı neydi?

_ Yaşar Tunalı…Gar amiriydi burada. Hala çalışıyor değilmi ?

_ Haaa evet, Yaşar Amirim…izinde o şimdi. Ondan sonra da emekli olacak zaten, dönmeyecek artık.
_ Hay Allah…

Bu haberle Yusuf’un omuzları çöküverdi bir anda. Bir umut…kurtuluş adına bir umuttu. O da yerle bir olmuştu işte. Son bir kırıntıyla genç memura döndü:

_ Acaba..ev adresi varmıdır? Verirmisiniz bana?

Genç memur başını iki yana salladı, çattık dercesine baktı sonra:

_ Kusura bakma amca, adresi yoktur burada. İzinler, dosyalar genel müdürlükte biliyorsun. Hem olsada veremezdim zaten. Gizlidir böyle şeyler…

_ Haklısın evladım. Sende kusura bakma. Hadi kolay gelsin sana…

_ Sağol amca.

Artık Bekri’nin insafına kalmıştı her şey. Şu bağ bahçe meselesini konuşmak lazımdı. Nasılsa ortaktı o yerler. Bekri ne diyecekti bakalım.

*****

Handan ve Poyraz oturdular çay bahçesine. Handan al al yanakları ile eğdi başını. Elleriyle oynamaya başladı. Poyraz oldukça büyük bir ilgiyle genç kızı inceliyordu. Ne kadar duru bir teni vardı, yüzü ne kadar çocuksu ve aydınlıktı. Hele gözleri. Bulut kümeleri kaplamıştı göz bebeklerini. Karanlık bir gökyüzünde gri bulutlar gibi.Gece gibi ışıl ışıldı.Pamuk pamuk yumuşacıktı bakışları. Uzun kirpiklerinin gölgesi yanaklarına düşüyordu. Saçları dalga dalga omuzlarına yayılmıştı. Beyaz üstüne sarı benekli elbisesi ile tıpkı bir papatya gibiydi.

_ Çok güzel…

Handan başını kaldırıp utangaç bir gülümseme ile baktı karşısındaki adama.

_ Ne dedin?

_ Ah afedersin. Boşuna ısrar etmemişim. Rumuzun beni sana çekmişti. Böyle bir güzellikle karşılaşacağımı biliyormuşum sanki..

_ Teşekkür ederim ama…güzel iltifatlar bunlar..

_ İltifat değil ama…çok güzelsin, taze bir bahar dalı gibi.

Handan iyice kızarmıştı şimdi. Okul yıllarında Özgür’e duyduğu sevgiden başkası ile ilgilenmemişti. Bu tek taraflı aşk onun her şeyini kaplamıştı o zaman. Ayrı oldukları dönemde bile onu düşünmekten başkasını görmemişti. Bir erkekten ilk defa böyle sözler duymak çok heyecanlandırmıştı genç kızı.

_ Handan… Güleryüzlü… sevimli… bu ismi ne kadar çok yakıştırmışlar sana. Ama Alize’de çok güzel bence…O da yumuşaktır, ılıktır…tıpkı senin gibi.

_ Te..teşekkür ederim. Senin adın…yani Poyraz…o da çok güzel..

_ Ama ben senin gibi değilim. Daha çalkantılı, daha soğuk eserim… Hem Anıl benim adım…

_ Sen Alize’yi tercih ettin biraz önce…o zaman…bende Poyraz demek istiyorum sana bundan sonra…

Genç adamın gözleri cam gibi parlayıverdi o anda. Bundan sonrası olacaktı demekki. Bu güzelliği yine görebilecekti. Gerçekten karışık bir hayatı vardı ve bu melek gibi kız dağınıklığının içinde ilaç olacaktı şimdi.

_ Demekki bundan sonra da görüşeceğiz…değilmi Alize?

_ Ta ..ta..tabiii, niye olmasın…

Bir süre vakit geçirmek için çene çaldılar. Birbirlerini anlattılar. Poyraz müzisyendi. Gitar çalıyordu bir barda, aynı zamanda besteler yapıyordu. Çok neşeliydi ama zaman zaman gözleri hüzünleniyor, dalıp gidiyordu. Sanki uzaklarda bir yerlere bakar gibi. Çay bardağını tutarken elleri titriyordu. Çayı ne kadar çok şekerli içiyordu. Erkekler şekerli çayı pek sevmezdi bildiği kadarıyla. Poyraz tam aksine çok demli ve bol şekerli seviyordu demekki.. Handan bunu dile getirdiğinde Poyraz muzipçe gülüverdi:

_ Biraz masraflıyım galiba değilmi ? Ama tam bir tatlı delisiyim ben. Şeker olsunda ne olursa olsun diyenlerden yani…

Konuştukça Handan’da rahatlamıştı. Kelimeler artık arka arkaya dökülüyordu dudaklarından. Poyraz’ın çocuksu neşesi onu da esir almıştı. Epey bir zaman neşeli bir sohbetin içinde vaktin nasıl geçtiğini anlamadılar. Birbirlerinin telefonlarını kayıt ettiler. Sonra görüşmek üzere isteksizce ayrılırlarken Poyraz küçücük, kelebek hafifliğinde bir öpücük kondurdu kızın yanağına. Handan kanatlandı bu öpücükle, gülümseyerek el salladı adama.

Genç kız yüzünde kocaman bir gülümseme ile eve doğru yürümeye başladı. Bunca sene beklediğim hataymış diye düşünüyordu. Çok daha önce kendine yapılan tekliflerden birini kabul etseydim diye düşünüyordu. İş neymiş, Haydar kimmiş aklına bile gelmemişti. Vakit ne güzel geçivermişti böyle.

****

Türkan Hanım koştura koştura evine gelmişti. Arap Bacı’nın verdiği muska yapılmış malzemeyi çıkardı çantasından. İğne iplik hazırlayıp Özgür’ün en sevdiği ceketini buldu dolapta. En çok bunu giyerdi oğlu. Demek ki buna dikmek lazımdı. İç astarından küçük bir yer sökerek iyice dikti iğne ile. Sökük belli olmasın diye özene bezene tekrar dikti astarı. Derin bir oh çekti sonra. Özgür’ün işi tamamdı. Şimdi sıra kocasındaydı. İç çamaşırı ve saç kolaydı ama adamın tırnağını nasıl alacaktı. Kemal Bey ortalık yerde tırnak kesmezdi ki. Hep balkona çıkar, poşetin içine tırnaklarını keser sonra da toplayıp çöpe atardı. İyice kollamalıydı kocasını. Bunca sene emek vermişim, her kahrını çekmişim. Sen kalk elin şırfıntılarına yedir her şeyi. Yok öyle Kemal Bey. Benim adım Türkan, seni başkasına yar edermiyim ben diye söyleniyordu içinden.

****

Handan evin önüne geldiğinde dondu kaldı bir an. Bahçe kapısına dayanmış halde bekleyen Özgür’ü görmeyi hiç beklemiyordu. Hem evi nasıl bulmuştu acaba? Zaten işyerine de kolayca gelmişti. Demek ki küçük bir araştırma yapması pek o kadar da küçük değildi. Yanlış meslek seçmişti aslında. Mühendis değil, dedektif olmalıymış dedi söylenerek. Biraz da utanmış ve kendini suçlu hissetmişti. Bunca sene Özgür’ü sevmiş, onu beklemişti. Oysa şimdi Poyraz her şeyi alt üst etmişti. Ne kadar da yakışıklıydı. Özgür’de yakışıklıydı ama Poyraz kadar sevimli değildi sanki. Öf Handan öffff, ne olacak bu halin?

Özgür genç kızın geldiğini görünce sevinçle doğruluverdi. Gözlerinin içine kadar gülümseyivermişti bir anda. Yanına gelen Handan’ın ellerine sarılıverdi sevecenlikle.

_ Seni kaçak…nerelerdesin? İş yerini aradım, izine çıktığını söylediler. Eve geldim ama zili çalmaya cesaret edemedim. Şimdi pat diye karşısına çıkarsam Züleyha Teyze kimbilir ne düşünecek? Sen ortaya çıkana kadar beklemeye karar verdim sonra.

_ Hoş geldin…Özgür…

_ Sana haberlerim var. Eminim çok mutlu olacaksın sende..

_ Nedir? Ne haberi?

Özgür sıcacık bir sevgiyle baktı kızın gözlerine. Ne kadar güzeldi bugün. Elinin tersiyle yanağını okşadı kızın. Bunca sene nasıl dayanmıştı onu görmeden? Bitmişti özlem, hayat yeni başlıyordu onlar için. Ellerinde tuttuğu kızın sağ elini çevirdi ve bileğine alev gibi bir öpücük kondurdu tüy hafifliğinde. Sonra boğuk bir sesle:

_ Ben aileme seninle evlenmek istediğimi söyledim Handan…

Genç kızın gözleri iri iri açılıverdi. Gri gözleri siyaha döndü bir anda. Ateş gibi bir şey düştü yüreğine.

_ Ne…ne…evlenmek mi?

by SELVA 

 
Toplam blog
: 71
: 569
Kayıt tarihi
: 25.11.08
 
 

1969 doğumluyum. evliyim, iki çocuğum var. Kitap okumayı ve şiiri severim. ..