Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Nisan '10

 
Kategori
Öykü
 

Sır- 46.bölüm

Sır- 46.bölüm
 

"RESİM:ALINTI" “İşte bu kadar. Boşanma falan olmayacak.”


46.BÖLÜM

“Biliyor musun Elif…Harun bir bebeğim olacağını söylediğinde sevinemedim bile çünkü doğma şansı olmayacaktı. Tuana onu dünyaya getirmeme kararı almıştı. Ona kızmaya, öfkelenmeye hakkım yoktu. Tüm olanların suçlusu bendim. Ona istediği hayatı veremedim. Hatta son günlerde ne kadar üzüldü. Çok stresli bir hamilelik geçirdi. Onlara bir şey olursa kendimi asla affetmem.”

“Onlara bir şey olmayacak Selim.”diyerek atıldı Harun.

“Evet olmayacak. Ben de buna inanıyorum.Güçlüdür benim arkadaşım.Hem… Bebeği aldırmaya gidişi..Ondan öncesi ve sonrası yanındaydım biliyorsun.Çaresizlik bu kararı almasına yönlendirmişti onu ama yapamadı. Seni öyle çok seviyor ki… Sen olmasan da bir parçanın onunla olduğunu bilmek bile yaşama sevinci veriyordu. Kıyamadı ama ikinizin aşk meyvesine kıyamadı. Yapamadı. Bebeğinizi her ne pahasına olursa olsun doğurmak istedi. Mücadelesi de bu yüzdendi. Senin evli olup bunu ondan saklamana göz yumdu. Evine taşınması da bu yüzdendi sana daha yakın olabilmek, bebeğinin gelişimini yakından görmeni sağlamak, tekme atışlarında seninde bunu hissetmeni sağlamak için.”

“Layık olamadım ben ona. Biliyorum Elif.”

“Yapma Selim. Kendine bunu yapma.Senin güçlü olman gerek. Tuana uyandığında ona moral vermen gerek. Sonra bebeğin bakıma ihtiyacı olacak.”

“Merak etme Harun. Burada Elif Teyzesi var. Her şeyiyle ilgilenir onun.”

“Çok iyisiniz. Yanımda olduğunuz için sağ olun ama yapacak işleriniz varsa.”

“Saçmalama Selim. Bundan önemli en işimiz olabilir ki…”

“Hem hiçbir yere gitmem. Tuana kardeşim gibi benim.” diye atıldı Elif.

“Hele açsınlar gözlerini. Dünyanın en mutlu insanı yapacağım onu. Bütün sıkıntılar geride kalacak… Aile olacağız en kısa zamanda. Boşanma işlemlerini başlatması için bizim Sedat’ı aradım gelirken.”

“Şirket avukatımız Sedat’ı mı?”

“Evet. Leman’a da söyledim kabul etmesini. Aksi takdirde beni göremeyeceğini.”

“İnşallah” diye mırıldandı Elif belli belirsiz.

“Kararım kesin. Artık devam edemeyeceğim bu saçma evlilik oyununa. Neredeyse hepimizin hayatına mal oluyordu.”

“Leman, o kabul etmezse… Akli dengesinde sorun olduğu…”

“Bunu kullanmak istemiyorum Elif. Amcama verdiğim bir söz var.Bugün ki kariyerim, şirketim hep onların paraları sayesinde.

“Ama sen de karşılığını fazlasıyla ödemişsin amca kızı ile evlenerek. Hayatından vermişsin. Belki de şimdi bir bedel ödüyorsun.”

Manalı gözlerle baktı Harun’a.

“Ne kadar öfkeli olsam da akrabam benim ve benden başka kimsesi yok. Yaşamak zorunda kaldıkları çok zordu.Hayat mı kader mi? Ne derseniz deyin. Şu ana kadar da istemedim ama çaresizlik her şeyi yaptırıyor insana. Zaten çıldırmış gibiydi. Ben de fazla sert davrandım elimde olmadan. Neyse ki Behzat yanında.”

………………………….

İstenilen kan saniyeler içinde ulaşmıştı ameliyathaneye ve hastaya verilmeye başlanmıştı çoktan. Suni sancı veriliyordu diğer taraftan.

“Bebek ters geliyor.”dedi sarışın doktor endişeyle. Derin bir nefes aldı ve bebeği çevirmeye çalıştı öğrencilerinin şaşkın bakışları arasında.

“Tamam… İşte şimdi… Bebek geliyor.” demesine kalmadı “ınga” sesi duyuldu.Asistanlar alkışlamaya başlamıştı.

“Siz nasıl doktor olacaksınız?” diye kükredi uğraştan beyaz teni kıpkırmızı olan doktor.

“Aysel al bebeği. Hemşire Hanım yıkasın. Sonra küveze koyun.”

“Namık yardım et. Eşini temizleyelim” derken elini soktu ve bir şey süpürüyormuş gibi dolaştırdı kızın kasıklarında. Acıyla gözünü araladı Tuana.

“Bebeğim.” diye inledi.

“Nihayet “ dedi dikiş atarken doktoru.

“Merak etmeyin bebeğiniz iyi.Bakın yıkıyorlar az ötede.”

“ Gösterebilir misiniz?”

Eliyle işaret etti bebeği havaya kaldırın dercesine.

“Bebeğim…” diye mırıldandı ve bayıldı Tuana.

“On iki çift dikiş. Sandığımdan kolay bir doğum oldu çocuklar.”

“Hocam siz buna kolay mı diyorsunuz?”

“Ben size cesaretli olmayı aşılamıyor muyum? Size kalsa hasta ve bebek ölecekti. Aklınızı başınıza toplayın genç hanımlar, beyler.Burada yatan sizin yakınınızda olabilirdi. O masum insanlar dışarıda bizden iyi haber almayı bekliyorlar.Bunu sakın unutmayın.” derken burnunu kaplayan maskesini ve kafasını örten yeşil bonesini çıkarmış, ellerini yıkamak için lavaboya yönelmişti.

……………

Kapıda göründüğünde doktor önceden kararlaştırılmış gibi hepsi o tarafa yöneldi. Meraklı gözlere gülümsedi doktor.

“Evet doktor… Nasıllar?”diye sordu daha fazla dayanamayarak Selim.

“Bebek iyi maşallah. Yani yedi aylık doğdu ama çok sağlıklı. Yalnız çetin ceviz kerata. Bizi çok uğraştırdı. Ters geldi önce. Ama hallettik.”

Selim sevinememişti bile bu habere. Aklı fikri hayatının tek kadınındaydı.

“Küveze aldık. Bir süre kalması gerekecek. Gelişimini tamamlayana kadar.”

“Peki… Peki… Anne, o iyi değil mi?”

“Tuana Hanım doğumdan sonra araladı gözleri.”

“Evet.Yani.”

“Bebeğini sordu. Sonra kendinden geçti.”

“İyi mi doktor?”

“Kan kaybı çok fazlaydı. Kan takviyesi yaptık. Henüz kendinde değil ama her şey kontrolümüz altında.”

“Görebilir miyim?

“Sakin olun Selim Bey. Uyuyor zaten. Ne zaman uyanır bilemiyoruz şimdilik ama uyanana kadar beklememiz gerekecek.”diyerek yutkundu doktor.

“Hem siz bebeğinizin cinsiyetini merak etmiyor musunuz?”diye sordu hemen arkasından.

“Doğrusunu isterseniz bu düşüneceğim en son şey. Yaşananlardan sonra.Sağlıklılar ya bu bana yeter.”

“Peki yeni baba… Kızını görebilirsin ama camın arkasından.Yeni doğan bölümü bir kat aşağıda.

“Demek kız… Tuana’nın bir kızı oldu.” diye fısıldadı Elif.

“Ben gidiyorum.”derken adımları hızlanmıştı.

“Teşekkürler doktor her şey için.”

“Görevimiz.İzninizle biraz dinlenmeye ihtiyacım var.”

“Tabii. Tabii.” dedikten sonra Elif ile Harun’un peşinden aşağı indi Selim.

Elif başını cama yaslamış, hayran hayran ufaklığı seyrediyordu.

“Hangisiymiş?” diye sordu Selim.

“Bak şu…Sağ baştan üçüncü küvez.”

“Canım benim..Canım…Tanrım ne kadar da küçük.Parmaklara bak kürdan gibi.”

“Tabii küçük babası yedi aylık doğdu.”

“Gözleri aynı annesi.”

“Öyle valla.”

“Tebrikler dostum.”diyerek kucakladı Harun arkadaşını.

“Ben… Ben şimdi baba mı oldum?”

“Öyle valla. İsim düşünmeye başla artık.”

“Tuanam uyansında birlikte düşünürüz.Şimdilik sadece Aslaner bebek o.”

“Aslaner bebek. Kulağa hoş geliyor.”

“Benim Tuanamı görmem gerek. Çıkıp bir konuşayım.O da kendine geldiğinde dünyalar benim olacak. Gözümün önünden bir an olsun ayırmayacağım onu.”

………………………

Çalan kapıyı açtı Halide.

“Sedat Bey.Siz.Selim Bey evde değil ne yazık ki.”

“Bilgim var. Selim Bey’in isteği ile buradayım.Leman Hanım odasında mı?”

“Evet. Behzat Bey de yanında.”

“Behzat Bey?”

“Doktoru Leman Hanım’ın.”

“Ha.Anladım. Daha iyi görüşme sırasında yanımızda bulunması.”

“ Buyurun o zaman.”

Beraberce tırmandılar görülecek kişinin odasına ulaşmak için. Yaren az önce servis edilen yoğurtlu çorbayı içirmeye çalışıyordu Leman’a. Behzat sıkıntılı bir şekilde pencereden dışarı bakıyordu ki odanın kapısı çalındı.

“Girin dedi Behzat yüzünü kapıya dönerek.

“Merhaba. Ben, Sedat. Siz de Behzat Bey olmalısınız.”

“ Tanışıyor muyuz?

“Ah hayır. Halide söyledi yukarıda olduğunuz. Ben Selim Bey adına geliyorum. Avukatım.”

“Anladım.”

“İyi o zaman görüşme sırasında yardımınıza ihtiyacım olabilir.” diyerek Leman’a döndü.

“ Afiyet olsun Leman Hanım. Sizinle daha önce karşılaşmıştık. Umarım hatırladınız beni.”

“Ne işiniz var burada?”

“Sizinle görüşmek için geldim.”

“Ben görüşmek istemiyorum. Hastayım. Çok yorgunum. Behzat söylesene dinlenmem gerektiğini.”

“Lemancığım bir dinle bakalım Sedat Bey ne diyecek”.

“Hayır… Hayır… Dinlemek istemiyorum. Neden geldiğini de biliyorum. Boşayacak bizi. Ben bunu istemiyorum.”

Behzat “Sakin ol Leman. Lütfen.” diyerek kızın elini aldı avucunun içine.

“Defalarca konuştuk. Anla artık.Zorla güzellik olmaz. Selim kararlı boşanmak istiyor.”

“Her şey hazır Leman Hanım sadece şu evrakları imzalamanız gerekiyor.” dedi Sedat.

“Hayır asla.”diyerek çekti ansızın adamın elindeki evrakları ve öyle çabuk parçaladı ki Leman.

Elindeki tepsiyi kavrayarak ayağa fırladı Yaren daha önceki olayları yakından bildiği için. Bu sefer de çorba yerlere yayılırsa Halide’nin isyanına kimse dur diyemezdi. Hele bir de koca evin temizliğinin üzerine.Zaten çorbayı da söylene söylene pişirmişti zıkkım yesin diye.

Ve “İşte bu kadar. Boşanma falan olmayacak.” diyerek konfeti gibi havaya saçtı kağıt parçacıklarını.Sonra da şen bir kahkaha attı.

“Ama Leman Hanım. Sizi mağdur etmeyecek. Her istediğinizi verecek sonra bu evde oturmaya devam edeceksiniz.”

“Kim söyledi bunları? Selim mi? O kimin parasını kime veriyor. Babam ve ben olmasaydık açlıktan nefesi kokacaktı onun. Şimdi palazlandı beni başından atmak istiyor.Yok öyle yağma. Her şeyin bedeli var. Selim de ödeyecek bu bedeli.”

Şaşkın gözlerle bakakaldı Behzat. Sanki o mazlum, zavallı kadın gitmiş bambaşka bir dişi gelmişti yerine. “Acaba çift kişilik mi taşıyor bu kadın?.” diye düşünmeden edemedi. Bu kez Leman’ın bu deli bakışlarından o da ürkmüştü.

“Git söyle patronuna ölürümde ondan boşanmam.” diyerek doğruldu olduğu yerde.

“Duydun mu avukat efendi. Ne duruyordun hadi marş marş.” diyerek kahkaha atmaya devam etti.

………………………

Selim cam kapıya yaslanmış öyle bakıyordu Can Damlasına.

“Ne olur canım uyan bir an önce. Kızımızı gör, tanış onunla. Sakın Tuana sakın bizi bırakıp da gitmeyi aklından bile geçirme. Söz bir tanem her şey çok güzel olacak. Yeter ki aç o güzel gözlerini. Yaşama tutun yeter ki… Yine eskisi gibi sevgi dolu bak bana. Sana her zamankinden daha çok ihtiyacım var sevgilim.”

Bir uçurumda duruyordu Tuana. Rüzgar vardı şüphesiz.Aksi olsa dağılmazdı o güzel kara saçları. Arkasına dönüyordu zifiri karanlıkla karşılaşıyordu, önünü dönüyordu sis bulutu. Uzun bir koridor. Ucu bucağı belli olmayan. Belli belirsiz ışık sızıyordu. Bulanıktı görüntü. Renk yoktu. Savruluyordu. Bir adım daha gitse aşağı uçacaktı. Bir ses duydu.

“Anne… Anneciğim… Beni görmeden mi gideceksin?”

Bakındı etrafına kimseleri göremedi. Döndü ama öyle kuvvetli bir rüzgar esti ki kaybetti dengesini. Çıplak ayağı kaydı.Çığlık yankılandı dört bir yanda. Havada döndü birkaç salise. Sonra aşağı doğru tüm hızıyla düşmeye başladı.

Baş ucundaki alet zikzaklar çizmeye başladı. Hemşire koştu. Doktorlar odaya doluştu.

“Tuana…”diye inledi Selim.

“Ne olur dayan. Sakın gitme.Seni çok seviyorum.”

Göğsünün üzerine bastırıp çekiyordu elindeki aleti doktor.

“Bir… İki… üç… hadi…”

“Tanrım ne olur bir mucize yolla. Sen cömertsindir. Kullarını duyarsın. Ne olur bize bir şans ver. Bebeğimizi annesiz bırakma. Beni sevdiğimden ayırma.” derken yaşlar süzülüyordu yanaklarından.

“Bir… İki…Şimdi.”

“Anne… Anneciğim… Buradayımmm.”

“Vuslat. Kızım… Nerdesin? Göremiyorum seni.Çok karanlık.”

“Elimi tut anne.”

Tenine değen minicik parmakları hissetti Tuana.

“Vuslat… Kızım…”

“Anneciğim… Gel. Babam orada bizi bekliyor.Gel hadi. Bekletmeyelim daha fazla.”

“Tamam anne hayata döndü.”dedi ter içinde kalan doktor.

Cama döndü. Yaşlı gözlerle bakan adama her şey yolunda diye işaret etti ve geldiği kapıdan çıktı.

“Şükürler olsun Tanrım. Şükürler olsun.”diye mırıldanırken yanaklarından süzülen yalşarı kuruluyordu Selim.

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..