Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '12

 
Kategori
Güncel
 

Haydi cebelleşin bakalım

Haydi cebelleşin bakalım
 

Hiçbir şey eskisi gibi değil. Öyle güçlü bir dalga gelmiş ki bizi yaşadığımız denizden kumsala fırlatmış. Adeta sudan çıkmış balık gibi çırpınıyoruz. Sersemlemişiz, çırpınmaktan yorgun düşmüşüz.  Neresi kara, neresi deniz ayırt edemiyoruz ve yolumuzu bulamıyoruz. Etrafımızda “Çıkış yolu burasıdır” diye bağıran farklı sesler yükseliyor. Ama hangisine inanacağız? Kimin yanında yer alacağız? Yaşayabilmek için tek seçeneğimiz denize yeniden dönebilmek, denize giden yolu bulabilmek ama nasıl?

Bugün dünyayı yönetenler “en iyi dünya sisteminin, ABD dışındaki dünyanın şehir devletleri ve feodalleşmiş etnik devlet biçiminde olması” gerektiğini savunanlar. Küreselleşme denilen anlayışın özeti budur. Bu savı yaşama geçirenlerin en önemli yapılandırma aracı medyadır. Yolumuzu bulamamamızın, şaşkınlığımızın nedeni ise gerçek olmayanların algılarımızda gerçeğe dönüştürülmesidir.

Hani aydınlarımız, okumuş yazmışlarımız fakir fukaraya, varoştakilere, kırsaldakilere çok kızıyorlar ya “Yahu bunlar niçin CHP’ye, Atatürk’ün partisine oy vermiyorlar?” diye.

Vermezler kardeşim vermezler. Böyle giderse AKP, o giderse yerine benzer anlayışta bir başka parti bu milletin oyunu alır ve iktidar olur. Tıpkı ANAP yerini DYP, DYP’nin yerini AKP’nin aldığı gibi, Baykal’ı da düşürseniz, Kılıçdaroğlu’nu da getirseniz, Onu da düşürüp liderliği başkasına teslim etseniz de değişen çok şey olmaz.

Durum tespiti yapmadan düzeltme ve geliştirme yapamazsınız. Kabul etseniz de etmeseniz de siz siz değilsiniz, yaşadığınız Türkiye ve dünya eskisi değil. Oturup düşünün dününüzü. Bugünkü yaşananlarla arasında bağ kurun. Eminim anlayacaksınız ne demek istediğimi.

Epey bir zamandır memleketimizde üreten kazanmıyor. Yeterli güce erişenler hizmet sektörüne koşuyor, pazarlamacılık yapıyorlar. Üretmenin anlamsız hale gelişi köyden kopuşu beraberinde getiriyor. İnsanlar beldelerde, ilçe ve il merkezlerinde varoşlar oluşturarak öbekleşiyorlar. Devletten ve cemaatlerden aldığı yardımlarla kıt kanaat geçinmeye çalışıyorlar. En önemli hedefleri çocuklarını okutmak ve onların kendilerini kurtarmalarını sağlamaya çalışmak oluyor. O nedenle ellerinde avuçlarında ne varsa dershanelere döküyorlar, cemaat okullarından medet umuyorlar. Bu dünyada da öbür dünyada da kazanmak için Cemaatlere bağlanma ve müritleşmeyi çıkış yolu olarak görüyorlar.

Böylesi bir anlayış çok sayıda öğrencinin lisans eğitimi almasına yol açtı. Üniversite bitirmiş gençler ve aileleri umduklarını bulamadılar. Çoğu işsiz kaldı. İş bulabilenler ise örgütsüz, asgari ücretle ve günlük sekiz saatin çok üzerinde mesai yapmaya katlanarak işlerini koruma refleksi geliştirdiler. Çevrelerindeki işsizlere bakarak mutlu olmayı, dengenin adamı olmayı, dengeyi bozmamayı yaşam biçimine dönüştürdüler.

Sendikalar çalışanların hak ve çıkarlarını koruyan, sınıf mücadelesi veren kurumlar olmaktan çıktı. Ağalığa soyunanların, liderlik duygularına tatmin arayanların, sendikayı kullanarak bir yerlere ulaşmayı hedefleyenlerin ilgi alanına girdi. Bu da güdümlü sendikacılığı beraberinde getirdi.

Varoşlarda artık işçilerden çok (işçi de kalmadı ki) göçle birlikte gelen aşiret reisleri, etnik gruplar, tarikat ve mafya reisleri egemen.  Etnik siyaset yapan PKK sadece dağlarda değil artık. Türkiye’nin büyük kentlerinde varoşları kendine mesken tuttu.

Prof. Dr. Tevfik Özcan diyor ki: “Etnik kimliklere, dinsel aidiyetlere, cemaatlere göre insanlar sınıflanıyorsa ki her bir tarikat, her bir etnik grup bir iç hiyerarşi demektir, böylesi iç hiyerarşilerin olduğu, toplumsal türdeşliğin olmadığı bir ülkede demokrasinin koşulları yoktur… Bir etnik grubun sınıfsal farklılaşması yoksa, bir iç hiyerarşi mutlaka vardır. Bir marabayla, bir aşiret reisinin ya da feodal beyin eşitliği söz konusu değildir.”

”Demokrasi için öncelikle yasalarla idare edilen ve farklılıkları azalmış, yani türdeş bir toplum modelinin mevcudiyeti gerekir. Yasalarla yönetim anlamına gelen cumhuriyet demokrasinin olmazsa olmazıdır.”

Şimdi anlayabiliyor musunuz CHP Çankaya’da, Çukurova’da var da Dağlıoğlu’nda, Şakirpaşa’da, Osmaniye’de, Diyarbakır’da niye yok?

Milli irade dedikleri şey gerçekten milletin iradesi mi?

Bu işin içinden nasıl çıkacağız? “Böl, parçala, yönet” kimin anlayışı? Biz ne istiyoruz? Durduğumuz yer neresi ve biz bilerek, bilmeyerek kime hizmet ediyoruz..?

Haydi cebelleşin bakalım.

 
Toplam blog
: 114
: 860
Kayıt tarihi
: 29.12.06
 
 

Osmaniye Düziçi doğumluyum. Sınıf öğretmenliği, ilköğretim müfettişliği, il milli eğitim müdürlüğ..