Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '10

 
Kategori
Siyaset
 

Hayır; çünkü yetmez!

Hayır; çünkü yetmez!
 

Yetmez ama Evet’.. Neredeyse her iktidar sempatizanı yazarın kaleminden, her liberal internet aktivistinin dilinden dökülen anayasa değişikliğine dair beyan tümcesi. Aslında engin demokratlıklarına bu kadarının asla kafi gelemeyeceğini ama yine de kabullendiklerini betimleyen bu sloganın arkasından gördükleri pembe tabloyu o kadar büyütenler var ki aralarında, onlardan medya üyesi olanlar, ‘12 eylül anayasası tarihe gömülüyor’ diye haberler bile yapmaktalar halihazırda. İyimser bir bakış açısıyla, hak vermemek imkansız aslında. Demokratiklikten o derece bihaber bir ulus içinde, en ufak demokrasi kırıntısı, evet'çilerin iyi niyetlilerinde büyük bir heyecan yarattı, aç tavuğun kendini darı ambarında hayal ettiği formlara bürünüverdiler. Ama bir de saf ve katıksız ak'çılar var tabii. Yeter ve evet'çiler yani. Erdal Eren'in hikayesini, ömrünü onun katline kahrolmakla geçirenlere pazarlamak, siz nasıl olur da onu öldürenlerin yargılanmasına hayır diyebilirsiniz ey solcular, ey sosyalistler, ey sosyal demokratlar diyebilmek. Celladıyla resmi geçitler izledikleri, celladıyla açılışlara katıldıkları, celladıyla oturup fikir paylaştıkları Erdal Eren'in öyküsüne gözyaşı dökmek. Bu samimiyet bölümü, üzerinde çok da yorum yapmayı gerektirmeyen, kolaylıkla algılanabilecek bir demagoji ve ilgili satış-pazarlama departmanına yaptırılmış ucuz bir kurgu.

Ancak, yargının demokratikleşmesi yolunda parti diktatoryasına yol açabilecek bir yasa değişikliğine göz yummak, bir vesayetten kaçarken bir diğerine tutulmak herhalde en tehlikeli bölüm. En kısa yoldan ifadeyle, kaş yaparken göz çıkarmak. Yüzde on barajını aşamayan milyonlarca yurttaşın temsilinin engellendiği bir sistemde barajı kaldırmamak, bu paketin ne daha fazla demokrasi ne daha fazla özgürlük vaadetmediğinin en belirgin göstergesi elbette. Birden fazla sendikaya üye olabilmekle cezbedilmeye çalışılan işçi sınıfına dair düzenlemede son sözü uzlaştırma kuruluna bırakmaksa, o özgürlüğü de yarı yolda pert etmiş bile. Hepsi bir yana, referandum oylamasının madde madde oylama yerine 'ya hep ya hiç' şeklindeki bir dayatmayla sunulması, en kabul edilemez tavır elbette. Tam bir kendine demokratlık tavrı. Reformistliğin ve demokratlığın, köhneliğin ucundan kıyısından tutarak, korkakça ve işine geldiği kadarını değiştirmek olmadığını gerçek demokratlar defalarca yazdı. Bir konsensüs içinde, meclis içinde ve dışında oluşturulan kurullarla, üç beş maddeyi değil, bütün anayasayı değiştirebilmek kesinlikle iktidarın yapabileceği en kalıcı ve bir o kadar da kolay icraat olacaktı. Kaldı ki anayasanın değişmesini istemeyen tek bir cephe bile neredeyse yok bu topraklarda.

Peki neden bu yol tercih edildi? İşte bu soru, yetmez ama evet'çilerin görmek istemedikleri anti-demokrasinin açık mim'i. Yetmez ama evet'çiler, silahın imha edilmesini isterken, kendilerine bunu vaadeden ama aslında tek isteklerinin silahın yokedilmesi değil, silahın kendilerinde olmasını kovalayan bir gücün peşisıra yol almaktalar. Bu yolda da Erdal Eren'in, Necdet Adalı'nın ve diğer darbe kurbanlarının katlini bir ikna unsuru olarak kullanabilmekten gocunmayan bu 12 eylül’ün peydahladığı gücün akıttığı timsah gözyaşlarının samimiyetine, kayıtsız şartsız inanmakta bir beis görmemekteler tabii. Yeter ve evet'çilerin, demokrasi vaadiyle kandırmakta pek de zorlanmadığı bu yetmez ama evet'çi liberalist kesim, çoğu zaman yarı yolda bırakılıyor peşine takıldıklarınca, tıpkı bu anayasa değişikliğinde olduğu ve olacağı gibi. Örneğin Şemdinli'de ordunun yanında saf tutunca iktidar, içleri burkuluyor, kaya gibi açılım toz bulutuna dönüşünce, eziliveriyor yürekleri, lunaparka götürülüp de, atlı karınca yerine dönme dolap’a bindirilen çocuk misali ‘ama bize böyle dememiştiniz’ tadında kalıveriyorlar ortada, dolap’a biniyorlar yani. Akşam evlenme vaadiyle uyudukları Kadir İnanır karakteri, sabah kalkınca Nuri Alço'ya dönüşüveriyor. Şaşıp kalıyorlar ama vazgeçmiyorlar, Nuri Alço'yu evliliğe razı etmek gibi imkansız bir düşün içinde koşmaktan yorulmuyorlar, gerekçelerini de ülkede en demokrata yakın gücün takunyalıların olması gibi bir inanışla açıklamaya çalışıyorlar. Koyunun olmadığı yerdeki keçi hesabıyla.

Oysa ki hep olduğu gibi kolaya kaçıyorlar, gerçek demokrasinin mücadelesini terkedip, ucundan kıyısından koparmaya çalıştıkları birkaç özgürlükle avunmaları, elbetteki gelecek nesillere zaman kaybettirmekten başka hiçbir işe yaramıyor, yaramayacak. Evet, az biraz devrimcilik denen kavrama bulaşmışları var aralarında ama hiçbirinde asla darağacında tabureye tekmeyi kendi savuran Deniz’lerin kararlılığı olamadı. Çünkü onlar ‘Hayır çünkü Yetmez’ demenin zor ama doğru yol olduğunu bilseler bile, en basit tanımıyla korkaklar, tembeller, hipotenüsçüler, shortcutçılar, olsun da nasıl olursa olsuncular, çünkü onlar, yetmez ama evet anasını satayımcılar.. Çünkü onlar modifikasyonlara razı olup, ülkenin sivilleşme ihtiyacını öteleyenlere çanak tutanlar. Çünkü onlar, gerçek devrimlerin peşinde koşarak bir gün geleceği demokratikleştireceklerin, ‘asla yetmez’ diyebilenlerin duacısı olacak olanlar!

 
Toplam blog
: 2
: 1550
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Bazen bu şehirde, nüfus sayımındaki sokakların sessizliği gibi, her köşe ve kaldırımda, yaşandığı an..